Super Bowl’dan daha büyük daha mahşeri bir gün. Yansın özgürlük ateşleri. Derileri aksın tüm güzel şeylerin. Planımın detayları şöyleydi; Uygun bir anda, her şey duracak ve gösterideki kadınların hepsi aynı anda sigaralarını yakacaktı. Sonra, kiraladığım fotoğrafçılar bu göz alıcı ânı fotoğraflayacak ve bu fotoğraflar büyük ulusal gazetelere gönderilecekti. Sonra muhabirler bu kadınların yalnızca sigaralarını değil, onların kendi bağımsızlıklarını ortaya koyma kapasitelerini ve kadınlığın kendilerine ait olduğunu gösteren “özgürlük meşaleleri”ni yaktıklarını söyleyeceklerdi. Müthiş değil mi? Kendime hayranım. Elbette yaratıcıma da. Gürültülü partilerle arkadaşlar, kızlar, memeler, spor arabalar, Vegas, arkadaşlar, daha fazla kız, daha fazla meme, daha fazla bira, kızlar, kızlar, kızlar, partiler, dans, arabalar, arkadaşlar, kızlar- Budweiser İç ve geber.

Kırklı yılların sonunda jartiyerinden sigarayı flaşlar altında çıkarıp yakan ilk kadın Mahide ile evlendim. Mahide! İrrasyonel tercihlerimde bataklığın dibi. Güzel Mahide. O harika bacakların sahibi. Daha çok gürültü, daha çok parti, daha çok meme. Mahide’yi seç ve öl.

Mahide hanım kızımız, bindokuzyüz yirmilerin başında Monrovia yetimhanesinin dış avlusunun solundaki incir ağacının altında doğdu. Annesi ve babasının kimliğine dair herhangi bir bilgi yoktur. Doğduğu sandıkta  kadim bir dilde bir mektup vardır ancak Mahideyi bulan Adiya hiç okuma yazma bilmediğinden mektubu şeytan ayeti niyetine oracıkta yakmıştır. Monrovia dünyanın en yoksul kentidir. Bir çok değerli madene sahip Liberya’da su ve elektrik yoktur. Sanırım bu yoksulluğun en önemli sebebinin Efendi’nin doğum yerinin Monrovia olması diye düşünüyorum. Büyük Efendi. Monrovia, Liberya’nın başkenti. Nüfus beşyüzyetmişikibin. Başkada bir şey bulmazsanız Monrovia hakkında. Sıtmadan gebermek, sokak ortasında kurşuna dizilmek dışında.

Mahide hanım binaltıyüzseksenlerin ortasında Amerika’da Maryland’de doğar zira yazılı ve sözlü tarihte sadece yaradılış tanrısı olan Trua isimli bir Amerikan Antilobu’nun anıları dışında başka hiçbir kayıt yoktur.

Zamanın içinde bir yerlerde yaşayan Trqia’nın mi kubbesinde savrulan anılarını anlatacağım şimdi size.

El Camino de Santiago’nun kuzeyinde daha sık ormanların olduğu bölgede fırtınalı bir gecenin sabahında, tek bir pürüz bile olmayan mavi gökyüzü, tüm berraklığı ile Camille peygamberin yeryüzüne inişini muştuluyordu. Bolca pirinçle doldurulmuş ocaklar, yeryüzüne indirilmiş bereketin meyvesi olarak fokurduyor, taze yemişle birlikte pişen pirinçlerin enfes kokusu evlerin, ağaçların arasından evrene yayılıyordu. Camille, altın rengi saçlarla doğdu. Gözleri gökyüzünün mavisinden daha mavi, teni Lac Bleu’dan daha pürüssüzdü. Doğar doğmaz Trua ismi verildi. Gerçek ismini Efendi ve Hendrik dışında bilen yoktur.

Camille doğduğunda tüm dünya bereketle bir kez daha canlandı, üçyüzbin kez olduğu gibi. Camille on yaşına geldiğinde bir milyon kadim dil konuşmaktadır ve dahi rüzgârın ismini bilmektedir. Alexander Archipelago kurtlarının rüyalarından urbalar dikmekte, ışık perdelerinden evler yapmaktadır. Yani bir nevi Efendinin gölgesi ve sahipsiz hüzünlerin hanımıdır.

 

Şifacı nefesi ile sonsuz ömürler fısıldar insanlara. Rivayet edilir ki tanrılar dönemi hemen Camille’in göçünden sonraya rast gelir.  Sonsuz ömürler fısıldadığı kullar, ölümsüzlüğün verdiği kudret ve atılganlıkla tanrılaşmış, yer altının ve yer üstünün ve bil hakika tüm evrenin tanrılarına dönüşmüşlerdir. Camille’in göçü belki de bu yüzden elzem ve vazgeçilmezdir. Zira tanrıların yaratıcılarına sadık olmaları asla beklenemez ve bolluk binyılının, kuraklığa, kıtlığa ve kırıma dönüşmesi ise; tüm evrenin usta boyacısına katlanmak zorunluluğudur.

 

Introduction to Humanity

Yazının Diğer Bölümleri İçin,

182/4 .BÖLÜM

 

182/3 BÖLÜM

182/2 2.BÖLÜM

3 TEFRIKA 1.BÖLÜM

Facebook Yorumları