BÖLÜM: Antilopların Hatıraları  

Antiloplar hakkında neredeyse hiçbir bilgim yok. Bovidae ailesinden geldiklerini ve zarif yapılı olduklarını biliyorum o kadar. Yani yazılı tarih öncesi Avrupa’da da yaşadıkları ve Taurotragus Derbianuslar’ın 2 metre boyunda oldukları dışında hiçbir şey. Aslında hikâyemiz antiloplardan çok, yılda bir kez acılar içerisinde o harikulade boynuzlarını döken Amerikan Antilobunun yolunu kaybetmiş hatıraları ile ilgili.

Karanlık ve derine inen sokaklar beni her zaman ürkütmüştür. Kalın kenarlı gözlüklerimden ruhuma yansıyan gölgelikler, sanki her an eli kanlı bir katil fırlayacakmış gibi nefes alıp verirler Trivial’de. Nefes alıp veren gölgelikler. Oldukça ürpertici değil mi? Taksi ile Shinjuku’nin derine inen sokaklarından çıkalı birkaç dakika oldu. Şimdi şehirlerarası otobanların verdiği samimiyetsiz güvenle ilerliyoruz. Yol arası aydınlatmalar kilometreler boyunca uzayıp gidiyor. Aklımdan ismini şimdi hatırlayamadığım bir şarkının sesleri geçiyor. Bir ağıt, su sesi, karanlık caz rifleri. Gerçekten hatırlamıyorum. Yoksa sizi öldürmeyi istemem.

Bir insan neden ölür? Onur ve adalet için elbette. Ancak sanırım pek çok cevabı daha var bunun.Bir kere vadesi yettiği için yani doğal yollardan. Gerçi hastalıklardan ölüm ne kadar doğal sayılır bilemiyorum. Kazalar var ardından. Ölümlü trafik kazaları. Beyinlerin asfalta yapıştığı kazalar. Sonra politik cinayetler oligarşi tarafından işlenen affedilemez, unutulamaz cinayetler. İş cinayetleri ve adli cinayetler. Art arda sıralayınca ne kadarda anlamsızlaşıyor, sıradanlaşıyor her biri. Ölüm!

İntiharlar var. Çok yaratıcı olanlar dışında toplam 16 intihar türü istatistik olarak kayıtlara alınmış. Elektrik çarpması; bin volt iki saniye acı oranı yüzde yirmi beş, risk sıfır. Zehirlenmek on beş dakikadan başlar. Acıtır, kanatır. Kafanı pompalı ile dağıtmak paha biçilmez. Süre sadece bir saniye. Acı yok. Yüksek yerden atlamak beş saniye civarı. Havada kalp krizi ile ölürseniz ne ala. Sonrası karanlık. Diğerlerine girmiyorum. Ben bile düşündükçe dibe batıyorum. Zira ben yaşamayı seviyorum ve ölümden korkuyorum. Ölümden çok korktuğum için birkaç saat sonra yapacağım şeylere odaklanmam gerekiyor. Yalnızım. İnsan yalnızken daha fazla korkuyor her karaltıdan, her beklenmedik sesten. Beklenen misafirleri olmalı insanın. Bu romanı okuyan bazı değerli okurlar satır aralarında gönderdiğim selamları mutlaka alıyorlar ve anlıyorlardır. Cebimde biriktirdiğim anılar gerçekten bu romanın harçları, kumları, çakıl taşları ve can suları.

                                                                                                                                                                                                                                    Introduction to Humanity

Facebook Yorumları