Merhaba değerli çerezler. Kendi evrenimizi yaratırken ne durumdayız? Ya da doğru soru olarak küçük tanrıcılık oyunumuz ne durumda? Ben Bay Kaju kısa bir aradan sonra gene sizlerleyim. Aklımdaki kirli düşünceleri 36,5 derece suyunuzda temizlemeye geldim.

20 yüzyıl büyük ihtimalle teknolojik atılımlar ve savaşlarla anılacak ileride ama 21 yüzyıl için ilk 5 lik dönemine baktığımızda yapmacıklık ve sahte sanatlarının halkın içine sirayet ettiği dönem olarak anılacak gibi gözüküyor. Sahtelik sokaklarda paçalarımızdan akıyor. Yollarda sahte gülümsemelere basmadan ilerlemek imkansız. Bunu mecburen yaptığımız durumlar olabilir kabul edilebilirliği olan bir durum sayarım. Ama sürekli bir pazarlamacı, emlakçı , halkla ilişkiler gülümsemesi ile gözümüzü doldurmanız kabul edilebilir mi? Peki sevmediğiniz insanlarla çok yakınmış gibi davranabilmeniz? Ya da hayattan keyif almadığınız biri ile aynı masada sadece cinsel dürtüleriniz için aşık numarası yapmanız? Tebrikler Oscarlılar kulübüne hoş geldiniz. Yapmacık insanların arasında alkışlarla yerinizi aldınız.

Sosyal medyanın büyük pompalaması ile herkesin muhteşem olduğu bir döneme geldik. John Calhoun’un 25 inci evrenindeki sonun başlangıcı gibi. Süslüler dediği jenarasyonun oluşması gibi. Kaybeden yok. Mutsuz olan yok. “Annem öldü” cümlesinin altındaki like’ ları sayabilecek kadar hissiz. İnsanlarla arkadaşlığını kendisini takip edip etmediğine göre belirleyen bir embesil. Kendi yaşamında kaybeden insanların sanal ortamlarda muhteşem yüzyılın şehzadeleri gibi takılması ve bunu yayınlaması… Galiba toplu bir histeri krizi ile karşı karşıyayız derken bu satırları yazan adamın günde 2,5 saatini sosyal medyada yaşadığını görmesi ikiyüzlülük ve muhteşem bir sahte performansı değil midir?

Oscarlık oyuncular biziz aslında. Sen, ben, o…  mahalledeki Şükriye Abla… Tanıyor isen komşun olduğunu hatırlatırım. Yüzkitabında arkadaşın ama cıvıltı kullanmıyor, anındatelegramda ise sürekli çocuğunun fotoğraflarını paylaşıyor hani. Bak mahallende komşularını tanımazken bu programlarda tanıdığın insan profiline bak. Ortaokuldan arkadaşın Kerem ona ne dersin? Ortaokuldayken sürekli beraberdiniz? Şimdi ne durumdayız? Bakalım mı? Yüzkitabında en son iş değiştirdiğini görmüştün. Evlenmişti hatta sana n’ber uygulamasından ulaşamadığı için yüzkitabından davetiye göndermişti. Sende buradan davet mi gönderilir deyip sövmüştün. Cıvıltıda çok aktif. Fanatik bir partizan. Ama neyse ki seninle aynı fikirde. Hatta benimle aynı düşünceyi paylaşmayanlarla arkadaşlık yapmıyorum yazısından sonra bunu beğenmiştin. Arabasını yeni aldığını biliyorsun. Son model senin arzuladığın ama alamadığın araba. Altına kıskançlıktan geberirken Hayırlı olsun kardeşim yazmıştın Anlıktelegramda. Gerçekleri görmek ister misin?

Hayat toz pembe değil değerli çerez. O gördüğün partiler yaşanmamış şeyler. Hani sürekli alışveriş yapan Banu var ya, işte o elbiselerin hiç birini almadı. Sadece soyunma kabininde çekilen fotoğraflar. Sadece fiziği yüzünden kendisine yazan adamlarla bir kazan-kazan operasyonu gerçekleştiriyor. Adamlar onu isteği mekana götürüyor o da adamlara onlardan hoşlanıyor numarası yapıyor. Adamın egoları ve kendi egoları tatmin olana kadar devam ediyor bu oyun. Gördüğün arabalar evler hepsi ödenemeyecek krediler ile alındı. O gördüğün büyük aşklar var ya aslında yok. Kendini değersiz hisset diye bunların daha çok gözüne girmesi sağlandı. Olmayan olmuş gibi anlatıldı sana.

Egoların zarar gördükçe daha çok sığındın sanal dünyaya. Sahte bir ortam yarattın kendine.  Işıltısı bol yada zifiri karanlık. Fark etmiyor zaten yeter ki dikkat çeksin. Yeter ki senide beğensinler. Ve bunca sahtelik içinde oscarlık oyuncular olduk. Şimdi yerlerimizi aldık.d the Oscar goes to … diyerek adımızı haykırabiliriz. Sahte Sanatlarının tüm incelikleriyle gülümseyerek ödülümüzü alalım ve ben diye başlayan cümlelerimize C.V. lerimize bu ödülü ekleyelim.

Ben Bay Kaju sizleri olanca samimiyetimle kucaklarım. Ya da bende ne kadar bıraktılarsa…

Facebook Yorumları