Pazarı pazartesine bağlayan gece, dolunayla kara bulutların dans edişini izliyordum otobüsün camından. Ay gökyüzünü değil şimdi ki ruh halimi yansıtıyordu adeta. Kafamda dünya soru, ağırlığınca kurulan enteresan hayaller.

Kafam bozuk, kafam cinayet! Önce yalnız bir ruh nasıl rahat bir yolculuk edebilirdi ki diye soruyorum, telefonda ki ilk seçtiğim müziği dinlerken. Canı her saniye sıkışan, her an patlamaya hazır ve darlanan bir iç çekişle ciğerlerine nefes alıp vermekmiş asıl dengesiz ruh hali.

Sanırım zifiri bir karanlığa gömülerek yalnız bir halde başlıyormuş benim yolculuk hikayem. Gözümü kapatıyorum. Ben senin kadar edebiyat yapamıyorum diye çınlıyor bir ses kulaklarımda, edebiyat mı?

Ruhum bir mağarada kaybolmuş halde yürürken bu sesle irkiliyor ve yine bu ses beni en depresif hallerimden birine götürüyor. Hemen mi? Hayır henüz değil, daha yeni başladım zaten yazmaya… Önümde uykuya dalmış bir kız, tam olarak koltuğumun sağ yanında tırnaklarını yiyen bir genco var. Dikkatim bir anlığına bakmış olduğum camdan onlara kaymıştı.

Gözlerimi kapadım, cevaplarından korkulacak sorularla, kafamı doldurmaya başladım.

 

Facebook Yorumları