Uzun süredir, kendisiyle röportaj yapmayı beklediğimiz B.Gökay Küpeli ile kısa bir sohbet gerçekleştireceğiz. Uzun bir sürenin ardından Neobeat’te aktif olan Hack_Tor ya da HOLY! İle gerçekleştirdiğimiz bu sohbet için kendisine teşekkür ediyoruz.

Öncelikle seni tanımak isteriz. Hangi isimle hitap etmeliyiz?

Açıkçası bende kendimi tanımaya çalışıyorum, ama hala kendimi bulamadım. Tabi herkes gibi benimde kırmızı çizgilerim var, ama gri daha fazla kaçıyor. Holy! İyidir.

Bir dönem Tekirdağ’da yaşadığını biliyoruz, Tekirdağ’ı ve oradaki yaşamını biraz anlatır mısın? 

Tabi, bu uzunca bir hikayenin başlangıcı sayılabilir. O dönem İstanbul’da yaşıyordum, sonra Tekirdağ’a geçtim. Aylarca süren bir berjer yaşamım vardı. Bir kitap yazmaya çalışıyordum, ama beceremiyordum. Sonra hep gittiğim bir kafede çalışmaya başladım, oradan başka birkaç mekana geçtim. Tekrar oraya döndüm ve 2 senenin sonunda Kasım gibi oradan ayrıldım. Ayrılmak değil, kaçmak denilebilir. Tekirdağ benim için çok farklı bir şehirdi. Büyükşehirlerde ki yaşamlardan sonra, biraz sıkıcı gelmişti. 2’den sonra hayat bitiyordu, insanı da bir hayli alışılmışın dışındaydı. Ama çok güzel dostluklar edindim. Jasmor, ile tanıştıktan sonra Tekirdağ biraz daha iyi geçmeye başlamıştı. Hastalık süreci boyunca, yanımda olmaya çalıştı. Ama artık Tekirdağ’da yapamıyor, kendime katlanamıyordum. Acilen ailemin yanına döndüm ve tedavi süreci başladı. Tekirdağ’da arkamda bıraktığım her şey için çok pişmanım. Tanıdığım ve tanımadığım insanlar içinde. Ama pişmanlıkları bir kenara atmak gerekiyor, güzel anılardı demek faydalı olur.

Tekirdağ’da bir fanzin çıkarmışsınız. Biraz bahsedebilir misiniz?

Bir gece oturuyordum, bir ev arkadaşım yeni bir bilgisayar almıştı. O bilgisayara birkaç program yüklemiştim ve bir gece canım sıkılmıştı. Hemen bir Fanzin tasarladım ve dağıttım. Fanzin hakkında aylarca, çok kalabalık ekiplerle toplantı falan yapan insanları anlayamıyorum. Tabi saygı duymak gerekiyor ama, benim 3 saatimi almıştı. Underground Harsh Wave. 100 kopya falan bastırmıştım, 3 günde falan bitti.

Yeni çıkacak kitabınız hakkında birkaç duyum aldık. Biraz anlatabilir misiniz?

2 Sene önce bir kitap yazmaya başlamıştım, ama yarım kaldı. Çünkü yazamıyordum. Sonrasında yıllardır kahve hakkında bir kitap yazmak istiyordum, ama ne yazacağımı bilmiyordum. Sonra bir kahvecide çalışmaya başladım. O süre boyunca hiç yazamadım. Hastalık bir yandan, kendime olan nefretim bir yandan her şey üst üste geliyordu. 3 Tane not defteri bitirdim. Bu not deflerinde küçük haikular, kahve ve yemek tarifleri, küçük küçük anılar yazılıydı. Küçük küçük, notlar alıyordum ama asla tam anlamıyla yazamıyordum. Kafede çalışırken bir hayli insanla tanıştım. Onu tanımadığımı düşünen bir insanla da tanıştım. Tabi bu aylar sonra gerçekleşti. Bursa’ya döndüğümde, artık not defterlerini bilgisayara aktarmış ve bir kitaba başlamıştım. Bu sefer ne yazacağımı biliyordum, ama Bursa’da çok çalkantılı geçmeye başlamıştı. Kitap Bursa’dan İstanbul’a ve Tekirdağ’a uzanıyordu. Finali Tekirdağ’da yapmayı düşünürken, Bursa’da yapma kararı almıştım. Tekirdağ’da defalarca aşık oldum, defalarca terk edildim. Yaklaşık 1 sene sonra tekrar Tekirdağ’a geldiğimde, durum tam tersi olmuştu. Artık bir kitabı bitirmiştim, ve o hikayeleri de bitirmem gerekiyordu. Kitabı ve içinde ki karakterleri öldürmem gerekiyordu, ve durumda öyle oldu. Tekirdağ’da ki 3-4 dostum hariç başka hiçbir şey kalmamıştı. Çünkü şehirler, anılar değildi beni ben yapan. Tevrat’ı ilk okuduğumda etkilendiğim bir sözü tekrarlamam gerekirse ; ego sum qui sum.

Kitap, Kahve Nasıl Yapılır? Konseptiyle şekillendi. Ama okuyucuya göre değişirdi bu. Kitap daha çıkmadan 10 kişi falan okumuştu. Olumlu tepkilerin yanında olumsuz tepkilerde aldım, tabi bu sadece kıskançlıktan kaynaklanıyordu. Çünkü hikayesi olmayan kahvelerin benim için bir içecek hiçbir farkı yoktu. Bu yaşantı ve kitap aslında beni çok yordu. Uzun süre şiir yazamamıştım, zaten bir hayli zor bir işti. Yazdıklarımı da pek sevemiyordum zaten. Yaz sonu gibi, bir şiir kitabı yazdım. Aslında bir şiir kitabı değildi, yaklaşık 60 sayfalık bir şiirdi ve buna 3-4 şiir daha ekleyip kitaplaştırdım. Kısmetse 3 aya falan çıkar diye umuyorum. Malum ülkede ki durumlar ortada…

Yazmayı bıraktığını açıklamıştın, bu durumun sebebi nedir?

Çok sıkıldım. Yazmaktan değil sadece, genel olarak çok sıkıldım. Bu bir ara verme süreci değil. Artık blog tarzı şeyler yazmayacağım. Eğer bir gün tekrar yazma zamanı gelirse, bunlar farklı şekilde olacaktır. Yarınlar bizimdir… Eskiden hayatımda önemli bir yere sahip olup, şimdi hayatımda olmayan biri zamanında bir yorum yapmıştı. Ben senin kiminle olduğunun, neler yaptığının hikayesini okumak istemiyorum diye. Tabi bu artık bardağa giren son damlaydı. Kötü ya da iyi yorumlar umurumda değildi. İnsanlara yorum yapması için fırsat vermemek gerekiyor sadece.

Şiir kitabını ve yarım bıraktığın kitabı açıklayabilir misin?

Şiir kitabımın ismini Yanmayacağız* olarak düşündüm. Bir festivalden dönmüştüm, eve geçtim saatlerce duş altında oyalandım. Sonra bir zaman sayıcı açtım ve tam 38 saat sürede bu şiiri yazdım. 3 paket sigara içmiştim, bol bol kola. Son 1-2 senede beğendiğim birkaç şiiri ekledim ve böyle bir kitap yarattım. Yarım bıraktığım kitabı da tamamlayabilirsem tamamlayacağım. Bitmemiş bir kitap hakkında konuşmak çok zor, ama güzel bir yalnızlık öyküsü diyebiliriz…

 

Bize zaman ayırdığın için teşekkür ederiz. Son olarak söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Ben teşekkür ederim. Bir rivayete göre Tanrı Kızıl Lilith’i yarattıktan sonra, ilk ona siktir çekmiş. O yüzden çok kasmamak lazım, barış ile kalın. Bol bol içip, ağlayın. Denge ve Zen için.

Facebook Yorumları