Bazı müzik türleri vardır diğerlerinden farklıdır. Onlar müzik türü olmaktan çıkmış bir yaşam biçimi olmuştur. Aynı şekilde müzisyenleri de o yaşam biçimini yaşamış ve yaşatmıştır. Rock müzikte aynen böyle bir türdür köklerinin dayandığı Blues gibi. Türün temsilci isimleri genelde halkın içinden çıkmıştır ve sonrasında da halka sırtını dönmemiş aksine sisteme, ırkçılığa, diktatörlüğe kafa tutmuştur. Sadece sözleriyle notalarıyla değil duruşlarıyla da bunu göstermişlerdir. İşte bu müzisyenlerden biride Meksika ateşini bize hissettiren Santana’dır.

1989 yılında, İstanbul’a ilk kez gelen Santana, havaalanından karşılanıp konaklayacağı otele getiriliyor. İlk gün serbest, akşama basın toplantısı yapılacak. Dinlenmek yerine, “Çıkalım İstanbul’u dolaşalım” diyor. Yanına bir rehber veriliyor, kendisine bir araç tahsis ediliyor. Kapalıçarşı, Sultanahmet, Ayasofya derken Santana güzel bir çay bahçesi görüyor. Hem üstadı dinlendirelim hem de bir Türk Kahvesi içsin diye bahçede bir masaya oturuyorlar. O ana kadar Santana’yı kimse tanımıyor. Kendi de zaten bu durumdan şikâyetçi değil. Rehberle birlikte kahvelerini içerlerken, birden çay bahçesinin önünden geçmekte olan boyacı Roman çocuklar bağırmaya başlıyorlar: “HEYY! Hello Santana! Welcome İstanbul!  I love you Santana!”

Çay bahçesinin garsonları çocukları tersliyor ve uzaklaştırmaya çalışıyorlar. O esnada Santana rehberine:” O Çocukları buraya çağırın, ben içeri gelmelerini istiyorum ”diyor. Rehber, durumu garsonlara izah ediyor. Sonuçta koskoca dünya starının isteği. Daha sonra Boyacı Roman çocuklar sandıklarıyla beraber dalıyorlar çay bahçesine. Rehber söylediklerini tercüme etmeye başlıyor ve çocuklar başlıyor Santana ile sohbet etmeye. Diyorlar ki “Sen dünyanın en büyük gitar ustalarındansın. Senin çizmelerini boyayalım, kıyağımız olsun, beş kuruş istemeyiz.”Santana çok mutlu oluyor, hem de çok şaşırıyor… Çocuklara gazoz, ısmarlıyor. Sonra da soruyor tabi: “Geldiğimden beri beni İstanbul’da kimse tanımadı. Siz beni nasıl tanıdınız. “ Diye soruyor. Çocuklar anlatıyor “ Biz boya yaparken bazı müşteriler gazete okur. Fırça sallarken arada gazetelere de bakıyoruz tabi resmini orda gördük. DÜNYA STARI İSTANBUL’A GELİYOR YAZIYORDU, oradan tanıdık seni.”Çocukların işi bitiyor. Santana para vermek istiyor ama çocuklar kabul etmiyor. “Peki” diyor Santana, “Yarın akşam konserim var, beni dinlemek ister misiniz?” diyor çocuklar deli oluyor. “Hem de çok isteriz Santana. Sen delikanlı adamsın!” diyor çocuklar. Rehberlerden ikişer kişilik davetiyelerden alıyor ve çocuklara veriyor. Kardeşiniz varsa yanınızda getirebilirsiniz, diyor. Çocuklar çok mutlu oluyorlar ve çay bahçesinden caddeye koşarak kayboluyorlar. Ertesi akşam Açıkhava’da müthiş bir izdiham var. Roman çocuklar ellerinde davetiyeleriyle konsere geliyorlar. Ana kapıdan giremiyorlar, çünkü Santana misafirlerine VIP davetiye vermiş, çocuklar VIP kapısına gelince kıyamet kopuyor… “Kimden çaldınız lan bu davetiyeleri ? “ Çocuklar, “Biz kimseden çalmadık ağabey, biz Santana’nın misafirleriyiz, o verdi bunları bize …” diyince, “Hass… tirin ulan!” diyerek ve sille tokat tartaklayarak çocukların ellerinden davetiyeleri alıp kovuyorlar. Ama Santana’nın VIP misafirleri pes etmiyor… sanatçıların arka giriş kapısını buluyorlar. Orada da aynı muameleyi görüyorlar ama çocuklar pes etmiyorlar. “Santanaaa! Santanaaa!.. Help… Help!..” diye hep bir ağızdan basıyorlar feryadı.

Bir şekilde rehbere gidiyor, o da gidip durumu Santana’ya anlatıyor. Sonra da rehber gidiyor, çocukları alıp kulise, Santana’nın yanına getiriyor. Çocuklar  gözyaşları içinde başlarına geleni anlatıyorlar. Santana çok üzülüyor ve sinirleniyor: “Misafirlerimi alın ve yerlerine oturtun.”Boyacı Roman çocuklar rehberle beraber sahne kenarından seyircinin arasına iniyorlar. Büyük sorun oluyor… Çocukları yerlerine çoktan birileri oturmuş bile. Vali yardımcısının kızı, damadı… Belediye’den falancanın bacanağı, filancanın eltisi, görümcesi.. “Biz protokolüz kardeşim, kalkmıyoruz !” diyorlar.Görevliler de durumun farkında ama korkudan bir şey yapamıyorlar… Dakikalar geçiyor ama sorun çözülemiyor. Sonunda merdiven basamaklarına birer minder koyulup Santana’nın VIP misafirlerini oraya oturtarak olayı bağlıyorlar. Rehber tekrar Santana’nın yanına gidiyor ve olanları anlatıyor.

Sanatçı diyor ki, “Git onlara söyle, benim misafirlerime kimse saygısızlık yapamaz… Eğer sahneye çıktığımda çocukları en ön sırada, koltuklarda görmezsem tek bir nota çalmam. Sahneye çıkarım, olayı anlatır, veda eder giderim. Tazminat falan da umurumda değil, bedeli ne olursa olsun öderim.”Konserin başlaması lazım ama bir türlü başlamıyor. Alkışlar, ıslıklar başlıyor. Ve işler karışıyor. VIP bölümünde bir kargaşa var… Bu defa görevliler durumun vahametinin farkında. Çocukların koltuklarına çöken baldız, bacanak, elti, görümce ve de enişte… Tek tek koltuklardan kaldırılıyorlar. En ön orta protokol koltuklarına Santana’nın VIP misafirleri olan Roman çocuklar oturuyorlar… Arkaya “tamam” diye haber gidiyor, ışıklar açılıyor, sahne aydınlanıyor ve Carlos Santana sahneye çıkıyor… Yer yerinden oynuyor. İlk iş olarak ön tarafa bakıyor, misafirleri yerinde mi diye… Çocukları görüyor, bakıyor ki herkes mutlu… Başparmağını yukarı doğru çevirip VIP misafirlerine bir OK çekiyor. Sonrasında o sihirli parmaklar gitarının tellerine gömülüyor. Açıkhava’da sanki gitarından binlerce beyaz güvercin çıkıyor. Uçuyor, uçuyor, Santana’nın misafirlerinin üstünde sortiler yapıyor ve misafirlerine unutulmaz dakikalar yaşatıyor.

İşte Santana’da yaptığı müziğe yakışır bir duruş sergilemiştir. Güçlünün güçsüzü ezmesine izin vermemiş, “EFSANE” olmak için sadece yeteneğin değil aynı zamanda duruşunda önemli olduğunu bizlere gösteriyor.

Facebook Yorumları