Herkes Gibi Herkes Kadar, Bir Şeyler Yapmam Gerek ve Atıştırmalık Öyküler isimli kitapların başarılı yazarı Elif Yonat Toğay ile özel bir röportaj gerçekleştirdik.

Merhaba. Öncelikle röportaj teklifimizi kırmadığınız için teşekkür ederiz. Betimlemeyi en çok sevdiğiniz zaman hangisidir?

Ben bugünü okumayı ve izlemeyi seviyorum. Haliyle yazarken de bu eğilimdeyim. Yetişkin öykülerimde bugünü anlatsam da zamansız yazmaya özen gösteriyorum. Yani o öykü herhangi bir zamanda geçmiş olabilir. Okuyucunun hayal gücüne kalmış. Ancak çocuk öykülerimde günümüz teknolojisine ait ögeler kullanıyorum ister istemez. Çünkü çocuklardan öyle şahane sorular/yorumlar geliyor ki… Kullanmasam, eminim biri çıkıp “Sen tablet kullanmıyor musun?” diye sorabilir.

Anlatmaktan çok hoşlandığınız şehir hangisi ve hangi yönü sizi etkiliyor?

Bilmediğim, görmediğim yerleri yazmam pek. Zaten öykülerimde ön plana çıkan bir şehir yok. Ama Cihangirli olduğum için, yetişkin öykülerimde tasvir ettiğim sokaklar Cihangir’dir daha çok.

Beni, şehir değil de doğa etkiler. Öyle ki, bir çiçek, bir böcek sızıverir öykülerime ben fark etmeden. Bana kalsa, hep hayvanları, bitkileri yazabilirim… Özellikle farklı coğrafyaların doğasını çocuklarla paylaşmak istediğim için dört kitaptan oluşan doğa temalı eğlenceli bir seri yolda.

Çocuklar üzerine yazmak oldukça zordur. Çocuklara yönelmenizdeki temel sebep nedir?

Yetişkinler için yazarken, sevgili arkadaşım Tülin Kozikoğlu, çocuk öyküleri yazmam konusunda ısrarcıydı. Erbabıdır dedim, sözünü dinledim. İyi ki de dinlemişim. Böylece, çocuklar için yazmanın daha bana göre olduğunu fark ettim.

Hayal dünyanızın bu kadar genişlemesine sebep olan olaylar nelerdir?

Herhangi bir olaydan söz edemem ama çok okumak ve çok sinema/tiyatro izlemek diyebilirim belki.

Kitaplarınızda kendinizden soyutlanmış karakterler mi yoksa sizi yansıtan karakterleri mi anlatmak daha güzel geliyor? Yani eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gider mi?

Ben bir yazarın öyküsünü ya da romanını okuyunca, “O falanca kişi siz misiniz? Ya da tanıdığınız biri mi?” diye soranlardan değilim.  Aksi belirtilmemişse, hayal gücünün bir ürünü olduğunu kabul ederim. Ama o ürün, yazarın hoşlandığı, hoşlanmadığı şeyleri, hatta hayata bakışını bile yansıtır. Çünkü bir durumdan olumlu/olumsuz etkilenip kaleme alması bile yazarı yansıtması demektir zaten.

Sizi en çok etkileyen duygu ve davranış nedir?

Bazen olumlu, bazen olumsuz duygu ve davranışlar etkiler beni ama kesin şudur, budur diyemem. Ancak, yaşarken es geçilebilen, önemsiz görünen ve fakat önemli kırılmalar yaratabilen anlar/durumlar konusunda okuru hafifçe dürtmek hoşuma gidiyor.

Genelde hangi tür kitapları okuyorsunuz ve neden bu türü tercih ediyorsunuz?

Uzun zamandır, çocuk kitaplarıyla haşır neşirim. Hem daha eğlenceli olduğu için, hem de yaratıcılığımı tetiklediği için…

İlk defa ne zaman “Ben yazar olacağım” dediniz?

Aslında lise yıllarımdan beri yazıyorum. Günlük, anı, mektup, deneme… Üniversite yıllarımda, İngilizceden dilimize roman çevirileri… Son yıllarda, çalışma hayatımın temposu hafifleyince, daha ciddi yazmak istediğime karar verdim.

Size göre kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için neler yapılmalı?

Uzman değilim ama bu alışkanlığın da pek çok alışkanlık gibi öncelikle aileden edinileceği kanısındayım. Kendi tecrübemden yola çıkarak, birlikte okuma ritüelinin etkili olacağını söyleyebilirim. Ayrıca çocukların yazarlarla buluşmalarını sağlayan birçok etkinlik var ki, çocukları okumaya ve hatta yazmaya özendiriyor.

Bir de, geçenlerde yayınevimden duydum, okumayı sevmeyen çocuklara benim kitaplarımı tavsiye ediyorlarmış. Evet, bence de kısa öyküler çocuklara okuma sevgisi ve alışkanlığı kazandırmak için en uygun tür. Tadımlık öyküleri ister bir çırpıda, ister birer ikişer okuyarak kitap okumanın ve sonrasında bir kitabı bitirmenin zevkine daha kolay varabilirler.

 

Kitaplarınızı yazarken bir esin kaynağınız var mı?

Mutlaka… Bazen bir durum, bazen bir kişi, bazen bir söz bile olabilir bu…

Yazmak için önce hissetmek gerekir derler. Sizce de öyle mi?

Açıkçası ben düşünüyorum. Hatta her öyküye/kitaba başlamadan önce uzun uzun düşünüyorum. Kafamda sürekli o fikirle yaşıyorum. Eviriyorum, çeviriyorum, sonunda yazmaya başlıyorum. Başladıktan sonra da, düşünme hâli bitmiyor, aksine artıyor. Bu kez, her cümle üzerinde düşünmeye başlıyorum. Bazen geri sarıyorum, bazen ileri… Dolayısıyla, benim için hissetmek değil de düşünmek esas.

Yazarlığa başlamakta en büyük destekçiniz kim oldu?

Eşim. İlk günden bugüne, kesinlikle en büyük destekçim. Yazmak istediğimi söylediğimde, hemen bu konuda eğitim alternatiflerini araştırdı. Sonrasında da, ödevlerimi, alıştırmalarımı, taslaklarımı bile bıkıp usanmadan okudu. Yazdığım her şeyi daima ilk ona okurum, yorum yapar, fikir verir.

Düşüncelerinizi, hislerinizi ya da hayallerinizi, hayalinizde kurguladığınız şeyleri başkalarının okuması size nasıl hissettiriyor?

Yazdıklarımın okurla buluşması heyecan ve sevinçle karışık, harika bir his. Okurlarla buluşmak, yazdıklarımla ilgili yorumlar almak daha da güzel. Yani her anlamda okurla buluşmayı seviyorum. Motivasyonumu artırıyor.

İlk olarak kitabınızın adını mı belirliyorsunuz yoksa kitap tamamlandıktan sonra mı kitap ismini belirliyorsunuz?

Şimdiye kadar, kitap tamamlandıktan sonra adı geldi hep. Bazen hiç beklenmedik bir anda, bazen uzun uzun düşündükten sonra…

Sorularımızı cevapladığınız için teşekkür ederiz. Kitap severler ve Çerezzine okurlarına son olarak neler söylemek istersiniz?

Edebiyat hayatı güzelleştirir, zenginleştirir, unutmayalım…

Facebook Yorumları