Evrenin sonsuz bir döngü ve değişim halinde olduğu süreçlerde insanlık belirli dönemlere tanıklık etti. Çok mu bilimsel oldu? Neyse. Hepimiz soyumuzu Aşık Veysellerin, Karacaoğlanların aşklarını en yoğun şekilde yaşayıp kalemlerine, dillerine döktüğü dönemlere dayadık. Dayandığımız yerden doğrulup Namık Kemallerin, Halit Ziyaların içsel bunalımlarını kalemlerinden okuduk. Ayağa kalktığımızda Cemal Süreya’nın Tomris’i, Sezai Karakoç’un Mona Roza’sına şahit olduk. Kimisi sevdiğine “Karabiberim” diye hitap ederken, göbeğinden zeytin yedi; kimisi Çelik fotoğrafı ile baskılı tişörtlerini giyerek, sözlerini bir meçhul anlayamadığı “Cici Kız” şarkısını mırıldandı… Biz mi ne yaptık?

80’lerin, 90’ların o meşhur şarkılarını dinlediğimiz kadarıyla mırıldandık. Edebiyat derslerinden öğrendiğimiz şairlerin o güzel satırlarını sevdiğimize adadık.
Zaman geçti. Geçti, geçti elbet. Birçok şeyi de kökten değişimlere tabii tutarak pılını pırtını topladı ve geçti, gitti…
Fakat, alıp götürdüğü eserlerin, ezgilerin yerine yenilerini lütfetti. Şimdilerde eskilerin, isimlerini görerek “böyle isim mi olur?” dediği müzik gruplarını biliyorsunuz. Ya da eski edebiyat şiir kurallarını alt üst ederek yeni kurallarını oluşturan şairlerin varlığından haberdarsınız… İşte tam da böyle bir şeyden bahsediyoruz, yeni nesil gümbür gümbür geliyor derler ya, öyle.

Geliyor gönlümün Sürrealistleri: Üçüncü Yeniler! Söz açısından olabildiğince sembolist, biraz eleştirel, azcık ucundan pesimist, bir nebze romantik, bir parmak özgürlük hakkı kadar siyasal, fazlasıyla sürrealist kelimeleri ve ahenkleri içinde barındırıyor üçüncü yeniler… Yenilikçi Edebiyat’ın bir unsuru olan Yeraltı Edebiyatı’nın bohem ve pesimist havasına da bir parmak bandırıyor. Kimi zaman bunu Umay Umay’ın yarım yüzü ile bize sunuyor, kimi zaman Ozan Baygın’ın Kadıköy sokaklarındaki o ince ve karanlık esintilerinde doğan özgür kelimeleri ile… Spotify’ın haftalık dinleme listelerine düşen Cihan Mürtezaoğlu, Büyük Ev Ablukada, Neyse, Son Feci Bisiklet, Can Güngör, Nil İpek, Melek Mosso, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Ceylan Ertem ve daha birçok farklı isimde ünlüyü, “Üçüncü Yeniler” çalma listesinde bizzat dinleyebiliyoruz. Bazen kelimelerde bulmak istediğimiz duygulara aç olduğumuzda dergilerin
sayfalarında ya da kitap raflarında bizi Üçüncü Yeniler karşılıyor. Beat Kuşağı’nın müdavimi Jack Kerouac, kaybeden adamların sesi Charles Bukowski, gitmenin adabını iyi bilen kadınların dudaklarında besledikleri tınıların sahibi Jehan Barbur, sempatisini işlerine bizzat işleyen Can Bonomo ve daha nicesi Üçüncü Yeniler’in dahilinde yerlerini alıyor. Kimi müziğin ritmine uyarak dahil oluyor bu listeye, kimi içsel güdülerini kelimelerine dökerek… Neden mi bu aidiyet? Fikirlerin özgürlüğünün, insanlığın güzelliğe hükmünün, hayal gücüne hitap edebilmenin bir yolunun da sanat ile gerçekleşeceğine inandıkları için. İnandırdıkları için. “İyi ki” diyebilmemiz için…
Biz, özgürlükçü bir ülkenin, yeni nesil edebiyatçıların ve müzik gruplarının dahilinde olan üçüncü yenilerin, bazen iyilerin, bazen kaybedenlerin, hayalinde ya da hayalinin bir adım ötesinde ayakları yere basmadan yaşayan neslin insanlarıyız.
Yenilik, bir tutam sevgi, çok sayıda kucaklaşma ile kalınız.

Facebook Yorumları