Aranızda İbrahim “Yuhu İbo” Emin’in vefatının sadece Azerbaycan ya da Türk Rock müziğinin kaybı olduğunu düşünenler varsa yanılır. Yaşamı boyunca hak ettiği ilgiyi bulamamış olsa da Yuhu İbo, tanıyanların nazarında müzisyenliğinin ötesinde yüce bir insandı, gerçek bir çelebiydi. Dolayısıyla vefatı insanlık namına bir kayıptı, hepimizin kaybıydı.

***

Takvimlerin 1987 yılını gösterdiği günlerde kaynayan kanının sesine kulak vererek (biraz da hayranı olduğu The Scorpions’un etkisinde) bir topluluk kurarak dünyaya açılmanın hayali içindeydi, 24 yaşındaki bu genç adam. Bas çalıp beste yapan bu hayalperest, barlarda cover yapmak, memleket türküleri yorumlamak yerine kendi müziğini çalmak istiyordu.

Yuhu (Yuxu) topluluğunun kurucu üyesi ve basçısı olan bu hülyalı adam için karşısına çıkan gitarcı Namık ile davulcu Cengiz bir şanstı. Üç kişilik toplulukta Namık müzikleri düzenliyor, İbo söz yazıyordu. Bakü’de bir yarışma için bestelenen ters köşe mizah içeren şarkı “Hazan Saati” ise babasının şiiriydi.

Bu yarışmada ülkelerinden bir tek onlar vardı, Azerbaycan Türkçesiyle söylemişler, makamları işin içine sokarak modern rock yapmışlardı. Birinci oldular ve Doğu Almanya’dan festivale çağırıldılar, ama İbo ve Cengiz’in dövmesi var diye kabul görmediler. İkinci olanlar onların yerine gitmişti.

***

Amaçları albüm yapmaktı. Kaydettikleri 10 şarkıdan memnun değillerdi. Bunları takip eden Pascal adında Fransız bir hanımefendi, İstanbul’a gitmelerini tavsiye etti. Kadın menajerlik ve organizasyon işleri yapıyordu. Azerbaycan’a aileden birilerini görmeye gelmiş, tesadüfen dinlemişti. Onları İstanbul’dan alacak Fransa’ya götürüp albüm yapacaktı.

Üç kişinin cebinde toplam 100 dolar para vardı İstanbul’a geldiklerinde. O da Topkapı’da üçüncü sınıf bir otelde bitince, Laleli’de deri mont satan bir dükkânda hanutçuluğa başladılar, ama bizimkilerde çığırtkanlık sıfırdı, çakalların arasında üçünü toplasan bir adam etmiyordu. Dükkânın sahibi müzisyen olduklarını anlayınca onları Beyoğlu’na yönlendirdi. Gönderildikleri adam bunları bir bara bağlamıştı. Burası daha sonra Riddim adını alan Tual Bar idi.

Kerim Çaplı ile Yavuz Çetin’in de sahne aldığı yerde kısa sürede tanınmışlardı. Üçlü, vokalli müzik yapmalarının şart olduğunu anladığında Moskova’da okuyan Cesur’u çağırarak herkesin hafızasına kazınan Yuhu topluluğunun soundunu oluşturmuştu. Onları orada tanıyan Tevfik Yılmaz, ellerinde kayıt olduğunu öğrenince bunları Unkapanı’na Uzelli Kaset’e götürmüş, ilk albümleri “Hazar Sahilinde”nin çıkışına ön ayak olmuştu.

Çaldıkları her yerde dinleyenlere parmak ısırtmalarına rağmen, İstanbul günleri sefalet içinde geçiyordu. İlk albüm çıktıktan sonra Uzelli’de küçük kardeş Metin Uzelli, bas gitar çalmaya heveslenmiş, hatta uzak doğu yapımı bir Fender almış, Ahmet Güvenç’e de öğrenci olarak yazılmıştı. İbo’da ise bas yoktu. Müzisyen olamayacağına kani gelen Metin provalar için ödünç verdiği basını bir süre sonra İbo’ya hediye etmişti.

Yuhu altın dönemini önce Karavan, sonra Kemancı’da yaşamıştı. 10 şarkılık ikinci albüm “Sumgait” çıkınca Cesur memlekete dönmüş, yerine birkaç solist deneseler hiçbiri olmamıştı.

Üçüncü bir albüm daha yapmak istiyorlardı. Zahur Abdullayev adında bir arkadaşları vardı memlekette, onu ayarttılar. Yıl 1998, Zahur’un stüdyosunda kaydettiler albümü. Midas diye bir şirket ile konuşuyorlardı, ama iş uzayınca devreye iki yıl sonra Bülent Forta girmiş, bunlara oturma izni ayarlamış, albümü de Ada Müzik etiketiyle çıkarmıştı.

Albüm istenen ilgiyi görmemişti. Zahur da vatandaş olup, ailesiyle Edirne’ye yerleşerek yeni bir hayat kurmuştu. Yuhu bir yıl daha devam edebildi güç bela. İbo memlekete döndü, Cengiz önce dövme işine girdi, ardından memleketine döndü. Geriye bir tek Namık kalmıştı, o da Anadolu rock müziğine daldı.

***

Memlekete dönüş arifesinde Sinop’ta Kuzey adında bir topluluk kurmuştu İbo. Bu iş üçüncü Yuhu albümünün çıkından önceki zaman dilimine denk geliyordu. Bir de albüm kaydettiler ama maalesef yayınlanmamıştı.

Serseri ruhlu çılgın İbo, doğup büyüdüğü Sumgayıt şehrine döndüğünde babası vefat etmişti. Annesiyle yaşamaya başlamış, elektrikçilik yaparak geçimini sağlıyordu.

Yuhu’dan önce çeşitli rock topluluklarında çalmıştı. Bu işe 13 yaşında bas çalarak başlamıştı. Azerbaycan’ın Sumgayıt şehrine sürgünden (Sibirya) sonra yerleşen Türk asıllı bir ailenin üyesiydi. Bir abisi, iki ablası, bir kız kardeşi vardı. Anne Kahramanmaraş, baba Kastamonu kökenli. Baba Muharrem Bey, Boru Metal Fabrikasında çalışıyordu. Annesinin adı Gandab. O da kendisinden kısa bir süre evvel 2018 Kasım’ında vefat etmişti. Bu hadise İbo’yu derinden etkilemiş, belki de ölümünü hızlandırmıştı.

Daha sonra Sirr isimli bir topluluk kurmuş, hard’n heavy tarzı müzikle Azerbaycan rock sahnesini yeniden canlandırmıştı. Topluluğun aktif olduğu dönem Sumgayıt şehrini Azerbaycan’ın Rock başkenti diye ilan etti. Mütevazi bir iddiayla yola çıkan topluluk giderek büyümeye başlamıştı.

***

Türkiye’deki dostlarını çok seviyor, unutamıyordu. 2014 yılında tekrar gelmişti İstanbul’a, yaşamını burada sürdürmek için, ama “İstanbul eski İstanbul değil” diyerek dönmüştü.

Hayat boyu medeni hali bekardı. Gençliğinde bir sevdiği vardı. Birçok şarkıyı da onu düşünerek yazmıştı, ama hiç evlenmemişti. Duygusal olduğu kadar romantik ve isyankardı. Yalansız dolansız bir adamdı, çevresinde itibarı çok yüksekti.

Yaşamının son altı yılında alkolü bırakmış, tedavi oluyordu. Karaciğerine giden boruda “tromp” denen bir illeti vardı. Kanser de dediler ölümünden sonra. Ama, tüm ağrılarına rağmen ölene kadar hep ayaktaydı. 2 Temmuz günü saat 18:00 sularından gözlerini yumduğunda sadece 56 yaşındaydı.

Çocukluğundan beri bir rock opera hayal ediyordu. Son zamanlar onun üzerinde çalışıyordu. Sirr topluluğunun solisti Oktay ile bunun üzerine çalışıyordu. Son günlerinde soranlara “yarım kalan işlerim var” diyordu. Yarım kalan iş buydu.

Murat Beşer (muratbeser@muratbeser.com)

Facebook Yorumları