Hüzün nasıldır, nasıl tarif edilir ki? Canımı yakan şey mi denir ya da içimden, ta içimden, içimin en derininden bir şeyler kopartan o sancı mıdır? Nedir ki hüzün? Yüzü var mıdır mesela? İnsana mı benzer, kötü kalpli bir insan mıdır mesela? Nasıl denir, ne denir muamma… İki kolu, iki ayağı vardır belki de tıpkı bizim gibi… İki koluyla sarıp sarmalarken hüzün bizi, iki ayağıyla da durmaktadır, sağlamca basarak yere…

Kuzey Kayahan Saran’ın ilk öykü kitabı olan “İki Ayaklı Hüzün” çok şey demekte bizlere hüzne dair… Kimi zaman bir gece vakti çıkmakta karşımıza, bazense karlar ülkesinin dayanılmaz soğuğu olarak… Zaman zaman içimizdeki yaraya dokunmakta usulca ya da dilsizler ülkesinin prensesi oluvermekte… Oradan oraya gitmekte hüzün, zamansız, mekansız, anılara dokunarak, ruhu derinlere sürükleyerek…

“İki Ayaklı Hüzün” adı gibi hüzün dolu öykülerle var olan bir kitap. İnsana dair ne varsa Kuzey Kayahan Saran’ın öykülerinde var. Anılar, geçmiş, gelecek ve de hüzün… İki ayağıyla o kadar sağlam basan bir hüzün ki ondan kaçışın pek de olanağı yok. Bir şekilde gelip buluveriyor sizi.

Ayrıca öyküler, o kadar bizden, içimizden ki bir çırpıda bitiveriyor, keza Kuzey Kayahan Saran’ın kullandığı dil de son derece anlaşılır, naif ve samimi… Benim gibi bu güzel ama hüzünlü öykülerle tanışmak istiyorsanız bir an önce İki Ayaklı Hüzün’ü hayat yolculuğunuza dâhil edin derim.

 

Facebook Yorumları