Merhaba Kırkbinsinek, öncelikle grubunuzun kuruluş hikayesinden bizlere bahseder misiniz?

Grup kurulmadan önce (Alper,Özgür ve Tolga) “Cin Düğünü” grubunda beraber çalıyorduk. Cin Düğünü dağıldıktan sonra aramıza Tuncay Korkmaz’ı da alarak 2008 ‘in Mayıs ayında grubu kurduk.

Grubun ismi çok sevdiğimiz Charles Bukowski’nin aynı adı taşıyan şiirinden Yola çıkarak koymuşsunuz, bu nasıl gerçekleşti ve elbette Bukowski’nin sizdeki yeri ?

Grubun verdiği ilk konserde henüz bir adı yoktu ve yakın bir zamanda da Rock-Afestivalinde yer alacaktık, dolayısıyla acil bir isim bulmamız gerekiyordu. Fikir vermesi için kitapları karıştırırken Bukowski’nin şiirine denk geldik ve ismin insanın zihninde yarattığı güçlü etkiden dolayı buna karar verdik. Bukowski çok güçlü bir kalem ve her zaman severek okuduğumuz bir isim.

Edebiyatın Rock Müzikle ilişkisini daima savunmuşumdur ve peki siz bu konuda neler söylemek istersiniz ve elbette etkilendiğiniz edebiyatçılar?

Bu anlamda ortak idealler ve dertler çerçevesinde bazı akımlar veya sanatçılarla doğal bir buluşma kendiliğinden ortaya çıkmakta. Bizim de değindimiz, doğa ve onun parçası olmak, kendimizi ifade etme biçimimiz, bir takım edebiyat akımları ile bizi birleştiriyor. Zaten sanatın her Dalı birbiriyle kaynaşmakta. Konu olarak da baktığımızda, Anadolu’daki halk edebiyatı ve müziği tıpkı rock müzikteki gibi hayatın içindeki adaletsizligi  konu alır.  Kırkbinsinek de bu durumun gerek geçmişte, gerek bugün hala devam ediyor olmasından, müziğini ve sözlerini bu minvalde ortaya koyarak Anadolu edebiyatından nasibini almıştır.  Etkilendiğimiz bir çok yazar ve şair var elbette, örnek verecek olursak aklımiza ilk gelenler, Yaşar Kemal, Amin Maalouf, Herman Hesse, Boris Vian, Franz Kafka, Ursula Le Guin, Jack Kerouac, Allen Ginsberg, Richard Brautigan gibi…

Müziğinizi Psychedelic Rock, Progresif Rock,Space Rock ve Anadolu Pop gibi çok önemli türlerin hissedildiği bir çizgide tanımlıyorsunuz ve bu çeşitliliğin yansıttığı ruh bir dinleyiciniz olarak söylüyorum ki inanılmaz, bizlere biraz müziğinizden bahseder misiniz?

Özellikle 60 ve 70’li yıllardaki saykodelik dönemden etkilendik, bunun üzerine koyduğumuz kendi coğrafyamızın öğeleri de bu müziğin  ortaya çıkmasına katkı
sağladı. Biz aslında içimizden geleni yapıyoruz, bu başlıklar daha çok  müziğimiz kendini  var ettikten sonra kendini buluyor.

İlk albümünüz “Sis Pus Sus” kesinlikle çok değerli bir albümdü ve o albüm sonrası heyecanla beklediğimiz Toprak Ana onu da aşan bir çalışma olmuş, son günlerde en çok dinlediğim albüm desem abartmam, peki siz neler hissediyorsunuz albümle ilgili ve elbette gelen tepkiler ne yönde?

Sound olarak daha bütünlüğe sahip. İkinci albümde çello yerine 2 gitar kullanılması, beste ve kayıt aşamasında daha kısa sürede ve aynı ortamlarda yapıldığı için bize bütünlüğü ve daha geleneksel rock müzikteki işitsel etkiyi ortaya çıkarıyor .

Eşsiz müziğiniz kadar şarkı sözlerinizde oldukça derin ve etkili, beni en çok etkileyen yanlarınızdan biri de bu oldu , müziğinizde gerçekten devrimci ve muhalif elementleri hissediyorum, hele ki son yıllarda yerli rock gruplarının büyük bir çoğunluğu aşktan falan bahsederken, bu konuda düşüncelerinizi alabilir miyim?

Rock müzik ortaya  çıktığında  zaten protest bir müzikti  ve biz de bu geleneği devam ettiriyoruz ki, yaşadığımız gerçek ve sonucunda içimizden gelen de bu.

Kırkbinsinek sountracklerde de yer aldı biraz okurlarımıza o değerli çalışmalarınızdan da bahsedebilir miyiz?

Fikirtepe’deki kentsel dönüşümün anlatıldığı ve orada yaşayanların hayatlarına dair kesitlerin yer aldığı Elena Dalmasso’nun “The Dream City” adlı belgeselinde “Hoyrat” adlı parçamız film müziği olarak kullanıldı. Fatih Pınar’ın yönetmenliğinde çekilen “Kaza Değil Cinayet” adlı belgesel’in müzikleri  grubumuzca üretildi. Belgesel iş cinayetleri sonucu hayatını kaybeden işçileri ve işçi ailelerinin verdiği hukuksal mücadeleyi konu almakta. Konunun önemi gereği müzikleri yaparken belgeseli izleyip görüntülerin üstüne doğaçlama çalmayı tercih ettik. Bu yaklaşımın sebebiyse, belgeselde anlatılanlara ve konu olan insanlara  duygu olarak daha yakın bakabilmekti.

Geçen bir arkadaşıma dedim ki, Nekropsi’nin Mi Kubbesi albümünden bu yana dinlediğim en iyi Progresif albümlerden, ki o gün ilk defa sizi dinlemesine rağmen bu konuda o da bana katıldı, peki sizin bu alanda yapılmış çalışmalar içinde dünden bugüne en beğendiğiniz çalışmalar kimlere ait?

Replikas Dada Ruhi, Ayyuka’nın ilk albümü , Fairuz Derin Bulut Kundante , Hariçten Gazelciler’in ilk albümü aklımıza ilk gelenler diyebiliriz.

Kırkbinsinek kesinlikle canlı izlemek istediğimiz gruplardan ve siz kurulduğunuz günden bu yana hep sahneye önem veren gruplarımızdansınız, peki bu muhteşem albüm sonrası planlarınız nedir bu anlamda?

Olabildiğince çok konser vermek ve İstanbul dışında da gerek Türkiye’de gerek yurt dışında dinleyicilerle buluşmak . Şimdilik görünen kesinleşmiş konserimiz 27 Mart’ta Karga’da olacak.

Son yıllarda Dünyada Anadolu Pop’un dünyada sağladığı büyük başarılar var. Selda Bağcan’a gösterilen büyük ilgi, Murat Ses’in bir çok ödül alıp Anadolu Pop’u farklı bir noktada temsil etmesi, Altın Gün ve Gaye Su Akyol’un çıkışları vs, açıkçası albümünüzü dinledikten sonra aynı başarıyı sizin de sağlayacağınızı düşünüyorum. Tüm bunlar hakkında görüşleriniz nelerdir ve Kırkbinsinek’in yurtdışındaki durumu ve planları nelerdir?

Kasım’da yaptığımız Almanya turnesinden sonra şimdi de Doğu Avrupa turnesi gündemde, henüz kesinleşen bir konser yok fakat yazışmalar devam etmekte.

Toprak Ana önce Digital Platformlarda yayınlandı ve sonrada LP Olarak, peki bu muhteşem albümü CD Formatında dinleyebilecek miyiz?

Toprak Ana albümü CD formatında basılmadı fakat an itibariyle plak olarak müzik marketlerde bulunmakta.

Çerezzine ailesi olarak sorularımızı yanıtladığınız için size sonsuz teşekkür eder, başarılarınızın artarak devamını dileriz. Son olarak bu satırları okuyan dostlarımıza neler söylemek istersiniz?

Umarız müziğimiz her dinlenildiğinde dinleyenin içindeki duyguları harekete geçirir.

 

Facebook Yorumları