Bir gün bitecek olan herşeyin şerefine doldurduğu kadehten aldığı son yudumla düşüncelere dalmıştı.. Çocukluğu,ilkokul yılları,üniversite yılları gözünün önünden bir film şeridi gibi geçiyordu.. Yanı başındaki ağaç hışırtıları,parkın dışından akan trafik,tüm koşuşturmacasıyla akıp gidiyordu İstanbul.. Garip bir varlıktı şu insanoğlu denen; Onca hengamenin,tükenmişliğin,sefaletin içinde kendini kandıran kendine bile olan saygısını tüketmiş acımasız,yalancı,gaddar bir varlıktı.. Ya da dünya mıydı insanoğlunu böyle kılan.? Yaktığı sigaradan bir nefes aldı ve dumanını üfledi. Yavaş yavaş hava kararmaya yüz tutmuş,işten çıkanlar evin yolunu tutmuş günün son demlerini yaşıyordu şehir.. Oturduğu yerden kalkıp yürümeye başladı Karaköyde derme çatma bir kıraathanenin önünden geçerken akşam haberlerinde kırmızı bültenle servis edilen bir çığlık yankılandı kulaklarında.. Ve artık o yoktu.. Olmayacaktı da.. Birden eve doğru yola koyuldu. Kapıyı açtığında tükenmiş bir sessizlik karşıladı. Ve O ndan arda kalan doğum günü hediyesi henüz okumak için açmadığı kitabı çekmeceden çıkardı.. Sayfaları karıştırmaya başlamıştı ki aynı çığlık ikinci kez yankılandı.. Uzun yıllardır gözünden dökülmemiş yaşlar birden sağanak oldu kitabın sayfalarını ıslatmaya başlamıştı.. “Ömrümüz ayrılıklar toplamı” diyordu kitapta şair.. Ve dışarda bir kadının cesedi üzerinde savruluyordu tükenmiş mısraların külleri….

Facebook Yorumları