Uzun zamandır yazmadım buraya. Ama benim bir maruzatım var dillendirmek istiyorum. Nedir bu arabesk sevdası? Ya da Müslüm sevdası… Kesinlikle bu müziğe gönül vermiş arkadaşlarımı ya da abilerimi incitmek istemem. Filmi seyretmedim. Artık seyretmeyi düşünmüyorum. Müslüm dinler miydim? Evet. Müslüm dinlememişsen çok şey kaybetmişsindir ama Müslüm dinlemişsen daha çok şeyi kaybetmişsindir diyenlerdenim. Ama işin farklı bir yönü var. Entel tayfanın Müslüm övücülüğü. Abi adam yürekten söylüyor. Abi adam şu adam bu. Hatta baba lafı sıkıştırılıyor ki araya en çok o sevdiği belli olsun. Şimdi olayın sosyo-kültürel tarafı çok irdeleniyor. Ama yüksek duvarlı güvenlikli sitelerde oturanlar ve cihangir tayfası bunu pek algılayamazlar. Bugünün arabesk rapini dinlememiş olanlar hiç algılayamazlar durumu. Ferdi, Müslüm, Orhan, Azer Bülbül, Hakan Taşıyan… Listeyi ilk zamanların Mahsun’ u gibi uzatabiliriz. Bu adamlar varoşlardan yükselen sesti. İsyanın kabullenişle birleştiği derdin sevgiliden sabrın Allahtan geldiğini söyleyenlerdi. Mahallenin bıçkın delikanlıları değil İstanbul’un BIKKIN insanlarıydılar. Bütün aile çalışıp ev kirasını denkleştiremeyenlerdiler. Bağcılar, Zeytinburnu, Merter’de tekstil atölyelerinde güneş yüzü görmeden çalışıp küçücük teyiplerinde Güllü Kibariye dinleyen kızlara aşklarını çay ve sigaralarına sığdırırlardı. Evet biraz romantik oldu kabul. Kaba sabaydılar. KROYDULAR. 60 lardan itibaren köyden kente göçen ailelerdiler. Gecekondularda tek oda evlerde ağlama imkanı olmayanlardı.70lerde iyice büyümüş olan bu ezilmiş kesim paçayı bu pis çamurlu mahallelerden kurtarmak için eğitim yerine müzik ve sinema sektörüne yöneldi. Yeşilçam ‘ın yakışıklı ve kibar jönleri yerini kaba ve Türkçesi bozuk saldırgan abilere bırakacak, türküler ise yerini daha Arap ezgileri olan ve söz açısından sürekli kaybetmeyi ve ölümü öven şarkılara bırakacaktı. Mahalleden kurtulmanın tek yolu zengin koca yada ünlü olmak ikilemi içerisinde köyünde maraba İstanbul da hiç olan insanlar yaratacaktı.80′ li yıllarda toplum olarak farklılaşma geçirirken endüstri kendi krallarını ve prenseslerini yaratmaya ve o kaybedenleri yüceltmeye başlamıştı. Liberalizm olgusu ile kısa yoldan zengin ol aç gözlü ol baskısı başlamıştı. Enflasyon yükseldikçe orta tabaka ve alt tabaka arasında pek bir gelir farkı kalmamıştı. Arabesk kültür sinemada Banu Alkan,  Küçük Emrah ile acılarını kapalı yaşamaya değil bakın bunlar kötü yola düştü siz daha düşmediniz şükredin diye göze sokmaya ve onlar gibi olmadığımıza sevinmeyin neden olmaktaydı. Ama sonuçta köşeyi dönen(!) ve kazananlar hep onlardı. Entelektüel zekanın büyük bir kısmı hapiste ve mahrumiyet bölgelerinde sürgünde ya da ölmüş olduğu için bu işleri yapanlar genelde mafyatik para babalarıydı. E parayı verenin düdüğü çaldığı bir ortamda ilk özel radyolar ile beraber ezilenlerin sesi daha gür çıkmaya başladı. Acıları artık psikolojik olmaktan çıkmış konserlerde kendilerini fiziksel olarak yaralayarak bu yaralar(faça) ile övünmeye ve övülmeye başlamıştı. İsyan kendi içinde bastırılmıştı. 2000’ ler ile isyanın öncüleri (3 büyükler) kendilerini entel kitleye satmaya başladılar. Sound rock abimcilerle derin sosyolojik analiz kasanlar ( iki meme için değer mi? diyeceğim beni anlayacak hitap ettiğim kitle) yüceltme seanslarında benim gibi adamlar ise esas yanlışa düştüler. Hayır hiç biri sol değildi. Sadece popüler olan ve sınırlandırılmış kontrol altına alınmış bir isyandı. Devam edebilirim ama müzikal anlamda Gökhan Toker abime ayıp etmiş olurum. Olay gelirin dağılımındaki adaletsizliğe olan isyanın sevgiliye çevrilmesiydi. Konu bu kadar kısa aslında.

Facebook Yorumları