Merhaba Üstad, Öncelikle Pandemonium ‘un çıkış noktasını bizlerle paylaşır mısın?

Tabiki de. Aslına bakarsan bu benim çocukluk arzularımdan biriydi. Yani en basitinden Rock Market izleyerek büyüdük. Sonra Headbangers Ball’ın son yarım saati olan Into The Pit izleyerek büyüdük. Ama o son yarım saatin sonunda sorardım hep kendime, o yaşlarda. Black, death ve doom metale niye bu kadar az zaman ayırıyorlar? Ve sorardım kendime; bizim ülkemizde niye böyle programlar yok. 16-17 yaşlarındaydım ve internet çağı henüz gelmemişti. Müziği keşfedebileceğimiz yani metali keşfedebileceğimiz görsel ve işitsel alanlar sınırlıydı. İstiyordum ki hep daha fazlasını keşfetmek ve daha fazlasını tatmak. Sorularımın cevabını zamanla buldum tabi. 20 yıl geriden gitme gibi bir durumumuz vardı ülke olarak. Sonra 2000 li yıllar geldi ve internet çağı başladı. Msn ler, facebook lar derken aslına bakarsan herkesin yayın yapabileceği kişisel kanallar oluşmaya başlamıştı. İnternet çağı egemen olmaya başlayınca o hayalim yine ara ara kendini göstermeye başlıyordu. Ben daha da fazlasını hayal ediyordum ama. Bir mezarlık ya da zindan konseptli bir odada ya da işkence odası şeklinde dekore edilmiş bir stüdyoda şovlar hazırlayıp sunmayı arzuluyordum. Korkuya yönelik, gerilim düzeyi yüksek, müzikle ilintili eğlencelik programlar olacaktı bunlar. Ama okul, askerlik, iş hayatı derken o hayallerden biraz uzaklaştım o dönem. Boş zamanlarımda müziğe yöneldim tekrardan ve yazmaya devam ettim. İş hayatımdan dolayı sürekli İstanbul’a gelip gitmeye başladım son yedi yıl ve şehri yakından tanıma fırsatım oldu bu süreçte. Derken bu şehre taşındık ve işte simdi arzularımdan birini nihayet gerçekleştirme fırsatını yakaladım.

Pandemonium’u biz metal severler büyük bir ilgiyle takip ediyoruz, fakat hiç bilmeyenler için amacını kısaca bizlerle paylaşır mısın?

Aslında amacım her şeyden önce eğlenmek ve eğlendirmek. Bu kadar basit. Ama metal derinliği ve dalları olan bir kültür. İnsanları bu kültürle daha da yakından tanıştırmak istiyorum. Diğer yandan son 17 yılda ülkede her şey geriye doğru giderken tek bir şey ileriye gitti. O da Türkiye Metali. Bunda elbette internet çağının büyük bir etkisi oldu. Yani net sayesinde bir çok eski ve yeni müzik grubunu keşfedip dinliyoruz ve müzik marketlerden sipariş verip alabiliyoruz. Yani demek istiyorum ki hem yeni nesil metal kafalar hem de eski jenerasyonlar beslendiler bu kaynaklardan. Bir sosyal platformda bulunan adreslerden sınırsızca müziği dinleyebiliyor ve tüketebiliyoruz. Bu çok önemli. Bir sanatçı kendi alanında ne kadar çok materyalle doğup, büyür ve beslenirse o kadar üretken ve yaratıcı olur o alanda. Ben buna inanıyorum. Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı metal müzisyenleri ve sanatçıları fevkalade işler çıkarttılar ülkede ve halen de çıkartıyorlar. Bunun şov aşamasında, düzenlenen etkinliklerde de harika anlar yaşanıyor. İşte bunu, bu enerjiyi yakalamayı seviyorum. Bunu program formatında sunarak anları duyguları ve mekanları ölümsüzleştirmekten büyük keyif alıyorum. Seyircisiyle, organizatörüyle, müzisyenleriyle, mekanıyla birlikte yürüyen bir şey ki bu, bu daha da ileriye gidecek diye inanıyorum.

Peki şu ana kadar 6 bölüm çektin ve bunlara genel olarak ilgi , yorum ve eleştiriler nasıl ve ne yönde gitmekte?

Oldukça olumlu yorumlar aldım, alıyorum. Her yeni bölümde gelişerek ilerlediğim yönde yorumlar alıyorum. Bu çok doğru bir tespit. Yapıcı eleştiriler de aldım elbette. Ama insanlar beni eleştirmeden önce ben kendimi eleştirmeyi görev ediniyorum önce. Bu çok önemli. Birinci bölümde Behemoth-Persecutory için Volkswagen Arena’daydım mesela. Çağatay davet etmişti. Planımı yapmıştım öncesinde. Ama girişte monopodum alınmadı içeriye güvenlik tarafından ve görüntüleri elimde cep telefonuyla almak zorunda kaldım. Bu hayli yorucu ve can sıkıcı oldu benim için. Ve arzumu da bir nebze köreltmiş oldu o gece. Görüntülere bakarsan kamera sabit değildir ve titrektir. Çok fazla seyirci kontağı yoktur arada. Canım sıkılsa da yaptım kurgusunu ve paylaştım youtube da. Aksine bir çok insan destek gösterdi ve beğendi. Hepsine teşekkür ediyorum buradan. Aldığım bir eleştiri de şu yöndeydi mesela, ikinci bölümden sonra. “Grupların sadece performansları olsun, izleyelim, geçelim. Mesela orada mekanın görüntüleri olmasın. Ne gerek var ona?” diye eleştirdi bir arkadaşım. Ben onu daha önce defalarca yaptım zaten, dedim. Yani grup çıkıyor, çalıyor, iniyor ve video bitiyor. Bu sıradan bir şey benim için. Ve bunu herkes yapıyor zaten. Yani bir yenilik katmak lazımdı olaya. Seyirciyi pasif konumdan aktif hale getirmek ilk hedefimdi burada. Enerjiyi yayan sahnedeki müzisyendir, reaksiyon veren de dinleyici. Bunu görmezden gelmek yanlış olur. Diğer yandan ben sinemacı kafasında bakıyorum olaya. Bir mekanda grupların performansını çekiyorsun. Yani tanıtma planını kullanmam gerek her şekilde. O mekânları göstermem gerek yani. Ve elbette bu programı sadece İstanbul dinleyicisine yapmıyorum. Geniş çerçeveden bakıyorum olaya. Bu konserleri hikayeleştiriyorum ve o ambiyansı, atmosferi ve o enerjiyi vermem gerek her şekilde. İngilizce altyazı da düşündüm mesela programa. Ama hem çekimleri yap, hem röportaj yap, hem sonra eve gelip kurguyu yap hem de çeviriyle uğraş zor. Ki çeviriden sonra bir de onu videoya yerleştirmek var timecode larıyla. Şu anki format bile çekimiyle, kurgusuyla, render, export ve yüklemesiyle en hızlı şekilde 2, 2.5 gün sürüyor. Bu da yorucu ve zaman alıcı bir şey.

Bugüne kadar yayınlanan bölümlerden bizlere biraz bahseder misin?

Tabi. İlk bölümden bahsettik zaten. İkinci bölüm Laneth Bir Gece III için oldu. Bu bölüm gruplar, müzik, içerik ve ses açısından tatmin ediciydi ama yine de stabil olmayan kameralar söz konusuydu. Bu yüzden tatmin olduğumu söyleyemem pek. Ama o gece sahne ses düzenlemesi gerçekten iyiydi. Diğer yandan programı P.O.V. kamerada çekiyorum. Bu da ister istemez titreyen bir kamera anlamına gelir. Filmlerde kamera Point of View e geçtiği zaman o etkiyi vermek için kamerayı özellikle titretir kameramanlar. Ana karakterin gözünden izleriz söz konusu sahneyi. Programın tamamı P.O.V. Ama yine de titremeyen çekimler olsun istiyordum. İkinci bölüm titreyen kameralarla devam etti. Üçüncü bölüm Mezar Organizasyon’un Karga Bar etkinliğiydi. Misafir grup ülkeye gelememişti ve İstanbullu deathçiler etkinliğe destek göstererek sahne alacaklardı. Yani konser planlanmış konserden daha heyecanlı bir hale gelmişti. Kadıköy Karga’ya vardığımda sokakta müthiş bir enerji vardı. İnsanlar parti modunda, takılıyor eğleniyorlardı. Daha ilk dakikalarda açtım kamerayı. Yani enerji hangi yönde olursa olsun, ne kadar yüksekse o kadar iyidir. Diabolizer, Engulfed ve Hellsodomy sırayla sahneye çıktı. Hem gruplar hem ses gerçekten iyiydi o gece. Bana da o anları çekmek kaldı. Bu bölümü çekerken de kurgusunu yaparken de çok eğlendim. Bu açıdan üçüncü bölüm benim için çok önemlidir. Bir geçiş bölümüdür benim için. Bunda elbette insanların, seyircilerin, organizasyonun ve grupların enerjisi büyük etkendir. Dördüncü bölüm Molested Divinity, Burial Invocation ve Ulcerete konseriydi. Bu bölüm stabil olmayan kamera sorununu çözdüğüm ilk bölüm oldu. Ama mekan konser başladıktan sonra dışarıya çıkış, içeri tekrar girişe engel koymuştu. Bu yüzden aralarda pek seyirci teması kuramadım. Ama yine de içeriği, röportajlarıyla tatmin olduğum güzel bir bölüm oldu. Yine de ses daha iyi olabilirdi bu konserde. Beşinci bölüm Electric Fence in etkinliği Thornspawn ve Sarinvomit konseriydi. Açıkçası bu bölüm de Sarinvomit in şovu ve sahnesi çok iyiydi. Sahnede müzisyenlere daha yakın planlar denedim bu bölümde ve kurgusunu yaparken çok eğlendim. Sinematografi açısından en sevdiğim bölüm bu oldu. Altıncı bölüme gelecek olursak bu bölüm sadece grup performans odaklı oldu. Watain konseri. Seyirciyle temas kurma konusunda çok isteksiz ve iş hayatı yüzünden oldukça yorgun olduğum bir gündü. Enerjim düşüktü. Diğer yandan sosyal medyada bir sürü tantana döndü o gün. Vera haklı olsun ya da olmasın fark etmez, bir takım maddeler paylaştı ve olayın büyüsü benim için uçup gitti maddeleri gördükten sonra. Kamera, kamera ekipmanları vb. unsurlar alınmayacak diyordu maddenin birinde. Daha sonra konserin neredeyse tamamını kayda aldım tabi. Mekana ve organizasyona teşekkür yine de. Her neyse, kısacası elimde kamerayla seyirci kontağı kurmak içimden gelmedi o akşam. Oysa kapı önünde kontak kuracağım bir sürü metal müzisyeni ve seyirci vardı. Bu bölümde bir Erik Danielsson talk çok şık bir hareket olurdu program için. Sonuna koyabilirdim böyle ayaküstü bir konuşmayı. Bir kaç soru yöneltebilirdim adama. Ama bunun için süreci ve grubu takip etmek gerekir ki adamlar Adonis Bar’a geçmiş daha sonra. Bunu bu kadar kovalayabilmem için bunu iş olarak yapmam lazım öncelikle. Ulaşım, ertesi gün iş, dinlenme, uyku, sorumluluklar, günün yorgunluğu falan. Kolay değil bu işler. Eve kaçtık oyalanmadan o gece.

Pandemonium ülkenin metal organizasyonlarını ve daha birçok önemli değerini içinde barındıran bir oluşum, peki burada extreme metal dışında diğer, metal tarzlarına da yer verecek misin?

Yani benim asıl alanım extreme metal. Beni bu daha çok heyecanlandırıyor. Ama bu metalin diğer türlerinde olmayacağım anlamına gelmiyor. Sonuçta en başta rock, heavy, speed thrash dinleyerek başladık olaya. Konsere gittiğim ya da davet edildiğim sürece Pandemonium çekim yapacaktır. Ama keşke goth, erotik, gothic extreme türler de olsa ülkede. Yani kültür olarak ne kadar uç noktada kitle ve grup olursa o kadar iyi.

Ülkenin Metal kitlelerini nasıl buluyorsun ve değerlendiriyorsun?

Ülkede sayıca ne kadar büyük bir kitleyiz bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da mevcut kitle geçmişte yaşadığı tecrübelerden büyük dersler aldı. Eskiye göre insanların daha olgun olduğunu düşünüyorum. İster eski nesil olsun, ister yeni nesil olsun mental olarak daha açık beyinlerin olduğu kesin. Ara ara sürtüşmeler olur, olacaktır da. Ama kitle safları sıkı tutmalı. Ne olursa olsun kitle bunu unutmamalı.

Özgür Kaygısız önemli bir müzisyen aynı zamanda eski grubun Oracles ile mükemmel bir single imza attın ve daha sonra gruptan ayrıldın, ara ara bireysel çalışmalarını da sayfandan paylaşıyorsun, peki yakın zaman içinde yeni bir grup veya oluşumla bir planın var mı?

İzin verirsen Oracles konusuna değinmek istiyorum öncelikle. Açıkçası ben gruba dahil olduktan sonra ve olaya bir ivme kazandırmadan önce müziği yüzde 98 yapılmış ve ismi konulmuş bir parça vardı. Dark Side Of God. Sonradan parçanın bir ara noktasında iyileştirmeye gittik ve Cüneyt onu en iyi şekilde çözdü. Kafamda çok daha önceden bu konuyla ilgili bir şarkı yapmak gibi bir düşüncem vardı zaten. Ama yine de sözlerin oluşması için Cüneyt’le oturup konuşmam gerekti. Kafasındaki Dark Side Of God’ı sordum. O da bana Işid’den çok daha önceleri Arap dünyasında Allah adına insan kafası kesen müslümanların ve onların kurbanlarının, ölüm öncesi ve ölüm anlarının oldugu ses kayıtlarını dinletti. İnfaz bir ritüel şeklinde başlıyor, ilerliyor ve sonlanıyordu ki bu o güne kadar dinlediğim en karanlık ritüellerden biriydi. Tarihte insan kurban etme törenlerine bir analiz yapacak olursak bu İbraniler’e Fenikeliler’e, Kartacalılar’a kadar gider. Ki zaman boyunca adına insan kurban etme törenleri Şeytan ile özdeşleşmiş bir durumdur. Burada adamlar bir cezalandırma biçimi olarak Allah’a insan kurban ediyorlardı ki et, kan, acı çekme, adanmışlık ve sapkınlığın tüm seslerini burada duyabiliyordunuz. Cüneyt bu ses kayıtlarını almış ve parçanın daha önceden kaydettiği intro kısmına yerleştirmiş. Execution! Parçanın asıl intro bölümü esasında bu seslerle başlıyor, devam ediyor ve çalım stili olarak daha karanlık tınılarla ilerliyordu. Bu ses kayıtları her şeyi özetliyordu. Böylelikle Dark Side Of God kafamda oluşmuştu. Dediğim gibi ben de bu konuda bir şarkı yapmak istiyordum. Benim değinmek istediğim bir başka detay da tanrı, şeytan ve insan arasındaki denklemdi. Yani gerçekte kötü olan şeytan mıdır yoksa şeytanı yarattığı söylenen tanrı mıdır yoksa tüm bunlar insanın kafasından çıkan dürtüler midir? Bu konsept üzerinden hareketle parçanın sözlerini ve vokal aranjesini yaptım. İntro bölümüne infaz seslerini koyamadık çünkü seslerin ham halleri ortada yoktu. Böylelikle parçanın bugünkü hali ortaya çıktı. Dark Side Of God okultist yaklaşımla yazılmış bir şarkıdır. Hikayeyi anlatan karakter konsept gereği o düşünce biçiminin hem içindedir hem de dışındadır.Simdi asıl soruna dönmem gerekirse, birtakım müzik planlarım elbette var. Yani müzisyenliğini bildiğim bir gitarist arkadaşımla iletişim halindeyim İstanbul’da. Yine Antalya’dan bir gitarist arkadaşımla iletişimdeyim. Bu adamlar müzikal yeteneklerini ve vizyonlarını sevdiğim adamlar. Ama şu anda Eylül 2018 Haziran 2019 arası sinema tv alanında bir eğitim alıyorum. Ve haftanın üç gününü buna ayırıyorum. Ve kurs temmuza kadar sürecek. Kurs bittiği zaman ne olur bilemiyorum. Kafamda arzularım var elbette ama plan yapmıyorum artık. Oracles döneminde çok plan yaptım çünkü. Albüme doğru gidecek bir süreç için Lilith’i, Şeytan’ın uyanışını ve kıyamet zamanı tanrıyla yüz yüze gelmesini, eski toplumların Baal, Astarte, Moloc gibi şeytan tanrılar icin düzenledikleri insan kurbanı törenlerini anlatan sözleri yazdım. Hepsi şarkıya dönüşemeden havada asılı kaldı. O yüzden grup müziği konusunda plan yapmayı bıraktım. Ama kişisel olarak iki yıl önce keyboarda başladım. Ve zaman buldukça evde tek başıma takılıyorum şimdilik. Burada yaptıklarım daha çok soft unsurlar taşıyan parçalar.

Hem deneyimli bir müzisyen olarak hem de Pandemonium gibi çok değerli oluşumun yaratıcısı olarak ülkemizdeki metal gruplarını nasıl buluyorsun ve en çok hangi isimleri severek takip ediyorsun?

Black metalin saldırgan ve ritüelistik halinde müzik yaptıkları için ve karanlık enerjiyi olduğu gibi sahnede yaydıkları için Persecutory ve Sarinvomit’i çok seviyorum. Yine Çağatay’ın projelerinden Horrocious’ u takip ediyorum. Melodik yapıları ve modernize olmuş müzikleriyle The Sarcophagus ve Dishearten’ı oldukça severim. Khepra’yı Anadolu ve Mezopotamya kültürü ezgilerini bir senfoni içinde sentezledikleri için seviyorum. Diabolizer, Engulfed, Hellsodomy son derece başarılı ve yetenekli gruplar. Bu tayfa çok iş çıkartır zamanla diye düşünüyorum. Karanlık death metal stilinde işlere imza atıyorlar ve canlı performansları güçlü olduğu için bu üç grubu seviyorum. Konserlerinde eğlenmek, sapıtmak ve sarhoş olmak için Sapık İnek ve Dethkrüsh’ü severim. Decimation, Carnophage, Burial Invocation, Suicide, Molested Divinity takdir ettiğim gruplardan. Ve elbette brutal unsurlarla, reçetelik, hasta tedavi edici, yılların grubu Cenotaph extreme kulvarda en çok takip ettiğim ve beğendiklerimden. Yaşru’yu söylemeden edemem. Zira hem kullanılan enstrümanlar, hem üretkenlik, hem de olaya getirdiği yenilik açısından Yaşru’nun müziğini severim. Son olarak Pagan’ı Laneth Bir Gece III de izledik. Yeni dönemde bir hareketlilik bekliyorum Pagan’dan. Bunların dışında Art Diktatör, She Past Away takip ettiğim gruplardan. Henüz keşfetmediğim ve dinlemediğim yerli gruplarda var tabii

 

Peki Rock/Metal anlamında birçok site , dergi ve fanzin var, bu oluşumları nasıl buluyor ve en çok hangilerini takip ediyorsun?

Head Bang, Kanlı Teneke, Alien Planet Metal Magazine, Pasif Agresif, Zero Six Extreme, Takas Pazarı, Extreminal TV, Çerezzine en çok takip ettiklerimden. Burada bir tutku söz konusu. Kimse bu işlerden hayatını idame ettirecek parayı kazanmıyor ama bıkmadan usanmadan da bu yayınları yaparak hayatlarına devam ediyor. Düşününce ne kadar tuhaf geliyor değil mi? Yani burada müthiş bir gönül işi var. Burada müthiş bir tutku var. Bu oluşumları bu tutkunun içinde görmek müthiş bir şey. Yukarıda sordun ya metal kitlesini nasıl buluyorsun. İşte metal kitlesi grubuyla, seyircisiyle, fanziniyle, mekanıyla, müzisyeni, standları ve tüm oluşumlarıyla muazzam bir şey ki bu insana yaşam sevinci veriyor. Bu yüzden herkes arayı sıkı tutmalı ki daha ileriye gidebilelim. Pandemonium her şeyden önce bunu görmek ister. Ve son olarak aylık korku sinema dergisi Alacakaranlığın adını anmadan da geçemeyeceğim. Bu saydığım tüm oluşumları takip ediyorum ve beğeniyorum.

Pandemonium olarak 6 müzik bölümünü geride bıraktın, bundan sonraki planların neler olacak ve neleri hedefliyorsun?

Pandemonium’u daha profesyonel ekipmanlar ve olanaklarla yapmak isterim elbette. Şu anda mobil cihazla yapıyorum programı. Programlarda, grupların performans esnasında video seslerinin çok çok daha iyi olmasını isterdim mesela. Bunu nasıl sağlayabilirim bunun derdindeyim mesela şu sıralar. Konser anında tonmaisterden ses kaydı almak isterdim. En azından bu denebilir bir kez. Diğer yandan bu şehre taşındığım zaman İbb İsmek’ten hak kazandığım eğitimimin bitmesini bekliyorum. Eskiden beri yazıyorum çiziyorum ama açıkçası kaç senedir öykü, hikaye yazmıyordum. Atölye ve senaryo derslerinde hocamız Furkan Ruşen’in ev ödevlerinde gösterdiği titizlikten dolayı epey bir senaryo taslağı oluşturdum bu yıl. Yer yer felsefik, psikolojik, gerilimli dramatik, yeraltı edebiyatı kıvamında bir sürü yeni hikaye yazdım. Bunları bugüne kadar çok yakınımdakiler hariç kimse okumadı ya da duymadı. Yeterli prodüksiyon ve ekipmanlara ulaşabilir olduğumda bu hikayelerimi çekmek istiyorum. Günümüz Türkiye’sinde bütün bunları gerçekleştirebilir miyim bilmiyorum. İlerisinin ne olduğu her daim meçhul. Ama dediğim gibi bana daha fazla zaman açılması için eğitimimi bitirmeliyim öncelikle.

Sevgili Özgür Kaygısız Çerezzine ekibi olarak zaten sıkı takipteyiz ve sorularımızı da içtenlikle yanıtladığın için sana çok teşekkür ediyor başarılarının artarak devamını diliyoruz. Son olarak çerez takipçilerine neler söylemek istersin?

Öncelikle Gökhan sen ve ekibin iyi ki varsınız. Çerezzine’den önce de bir çok dijital platformda bu işi yapıyor ve tutkuyla devam ediyordun. Bu tutkuyu görmek çok güzel. Zira tutku yoksa hiçbir şey yoktur. Tutku yoksa yapılan bütün işler boştur. Oluşumunuza teşekkür eder herkese sevgi ve selam ederim. Çerezzine’yi takip eden dostlara da ayrıca selamlarımı ve sevgilerimi sunarım.

Facebook Yorumları