Star Wars’un Skywalker temalı film serisinin dokuzuncu ve son filmi The Rise Of Skywalker gösterime gireli henüz bir hafta olmadığı halde büyük yankı uyandırdı. Zaten bir Star Wars filmi olarak aksi düşünülemezdi. Star Wars evreni 40 yılı aşkın bir süredir o kadar seviliyor ki, “canon” ürünlerin yanı sıra fanlar tarafından sürekli yan ürünler üretiliyor, yüzlerce teori ortaya atılıyor, her gün bu evrenle ilgili yeni yeni tartışmalar doğuyor.

Star Wars evreninin üstüne neredeyse George Lucas’ın kendisi kadar titreyen ve bu evreni sahiplenen böyle bir fan kitlesi söz konusu olunca, Lucasfilm’i 2012 yılında satın alan Disney’in, Star Wars evreninin üçüncü, kronolojik açıdansa son filmi olan Return Of The Jedi’den uzun yıllar sonrasını anlattığı üçleme için elbette çok dikkatli olması gerekiyordu. Ne de olsa hikaye, aslında tamamlanmış görünüyordu. Luke Skywalker babası olduğunu öğrendiği Anakin Skywalker’ı öldürüp karanlık tarafa geçmek üzereyken vazgeçmiş, Anakin de en büyük düşmanları, karanlık tarafın başı olan İmparator Palpatine’i öldürüp oğlunun hayatını kurtararak, (hakkındaki kehanetin söylediği üzere) “güce dengeyi getirmişti.” Geriye anlatacak ne kalmıştı ki? Bundan böye ana karakterler Luke, Leia, Han Solo ömürlerinin geri kalanında tıpkı filmin sonunda olduğu gibi çılgın bir partide havai fişeklerle vur patlasın çal oynasın eğlenecek, bu sırada öte tarafa göçmüş olan Anakin, Obi Wan Kenobi ve diğerleri de onları yalnız bırakmayarak bir force ghost olarak yanlarında daimi olarak arzı endam edeceklerdi.

Ama ufak bir mesele vardı, fanlar serinin devamını merakla bekliyordu ve buna dair filmler istiyordu. Ayrıca bu filmler büyük cici paralar getiriyordu ve neden getirmeye devam etmesindi? Disney Lucasfilm’i 4 milyar dolara satın almıştı, herhalde süs diye almamıştı. Böylece bu devam filmleri için çalışmalar başladı, hayranlar heyecanla ekran başına toplaştı.

Yeni üçlemenin ilk filmi, 2015 tarihli ve J.J. Abrams’ın yönettiği The Force Awakens hayranların hışmına uğradı. Çünkü fanların teorilerinin ve fan fictionların oluşturduğu “expanded universe”un (genişletilmiş evren) hikayelerinin bir çoğuyla uyumsuzdu. Han Solo ve Leia’nın expanded universe’de olduğu gibi üç değil, sadece bir çocuğu vardı ve ona Luke Skywalker’ın muhayyel çocuğunun adı olan Ben adı konmuştu. Bu Ben, karanlık tarafa geçmişti, ama Anakin Skywalker gibi az çok mantıklı sayılabilecek sebeplerle değil, resmen durup dururken geçmişti. Dedesi Darth Vader’ı örnek alıyor, hatta onun gibi maske takıyordu, ama Darth Vader’ın maske takmak için sağlık nedenleri gibi zorunlu bir motivasyon kaynağı varken, Ben (nam-ı diğer Kylo Ren) maskeyi artistlik olsun diye takıyordu. Ben Solo, büyükbabasının karanlık taraftan aydınlık tarafa tekrar geçişini ve imparatoru öldürerek güce dengeyi getirişini hiçe sayıyor, onu sadece kötü tarafıyla yad ediyordu. Öte yandan bir de Rey adında bir kızcağız vardı ki, kimi kimsesi olmayan sessiz sakin bir gariban olarak bir yandan pilotluğu bir yandan da ışın kılıcı kullanmayı hızla öğrenip bu alanlarda yılların ustasından daha iyi bir hale gelebiliyordu. Halbuki Luke’un Jedi ustası olması ne kadar uzun sürmüştü. Hele Anakin, daha ilkokul çağında bir çocukken Jedi eğitimine alınması Qui Gon tarafından Jedi Konseyi’ne önerildiğinde, konseyin onu yaşı çok ilerledi daha küçük olması lazım diye reddetmesine ne demeli? O halde kazık kadar olmuş Rey’in bu kadar hızlı öğrenmesine ve Jediliğe adapta olmasına gerçekten çok iyi bir sebep bulunmalıydı. Film bu ve başka birçok sebepten dolayı eleştirilince umutlar Rian Johnson’un çekeceği The Last Jedi adlı bir sonraki filme bağlandı.

The Last Jedi’da, bir önceki filmde açıklanamayan birçok şey açıklanacak, kafalardaki sorulara akla ve mantığa uygun cevaplar bulunacaktı. Ama ne mümkün? Yeni yönetmen de filmi aldı, bambaşka bir yere taşıdı. Herkes Rey’in gerçek ailesi acaba kim ve bu ortaya çıkacak mı diye beklerken Johnson resmen Rey sıradan bir ailenin kızı, Skywalker filan değil ve zaten bunun bir önemi yok demeye getirdi. Filmde Palpatine’in devamı olan baş kötü gibi görünen Snoke karakterinin kökeni ve başa nasıl geçtiği üzerine bir açıklama getirmediği gibi, bu karakteri Kylo Ren’e çok kolay bir şekilde öldürttü. Bizim saf, temiz, iyi ve romantik bir çocuk olarak bildiğimiz Luke Skywalker’ı böyle arada şekilli laflar eden, karizmatik takılan ama karşısına çıkan bir zorlukta bunalıma girip inzivaya çekilen bunalımda huysuz aksi bir ihtiyara çevirdi. Leia’nın force’u kullanabildiğine dair bir işaret önceki filmlerde verilmemişken Leia’ya force kullandırttı ve nasıl kullanmaya başladığına dair işaret vermedi. Daha neler neler. Fanlar yeri göğü inletti, ortalık birbirine girdi. Umutlar bir sonraki filme bağlandı.

Şimdi son filme gelebiliriz. Bundan sonrası epey spoilerlı olarak sizleri uyarayım, eğer filmi seyretmediyseniz, sağdan soldan sinek gibi gelen spoilerları kovalamaya çalışırken kendinizi bulabilirsiniz. J.J. Abrams’ın yeniden yönetmenlik koltuğuna oturduğu bu filmde Rey’in gerçek ailesi hiç ummadığımız biri çıktı. Kendisi İmparator Palpatine’in torunuymuş. Üstelik Palpatine ölmemiş de. Exogol adlı bir yerde inzivada yaşıyormuş. Gücü kullanarak Snoke karakterini kendisi yaratmış ve onu kullanarak karanlık tarafı idare ediyormuş yani Snoke da kendisiymiş. Onun Kylo Ren tarafından basitçe öldürülmesi de bir numaraymış, Kylo Ren’in başa geçmesi için bir planmış. Onun başa geçmesi, Rey’in bir Jedi olarak yetişmesi filan hepsi onun planının bir parçasıymışmışmış. Tam da Palpatine’den beklenebileceği gibi, uzun vadeli, incelikli bir plan. Bir de ilk üçlemede olduğu gibi Palpatine planı, ilk filmden itibaren ayrıntılarıyla incelikleriyle verilseydi tam olacaktı. Ama Palpatine önceki filmlerdeki senaryo tutarsızlıklarını gidermek için joker olarak öne sürülen bir karakter olduğu için elbette bu mümkün olamadı.

Leia’nın Force’u kullanabilmesine de açıklık getirildi, meğer Leia The Return Of The Jedi’den sonraki dönemde Luke’dan jedilik eğitimi almış ama bu eğitimin oğlunun vefatına kadar giden bir yol açtığını görünce eğitimi yarıda kesmiş. Luke da Leia da Rey’in arzı endam edeceğini ve onun bir “Palpatiniye” olduğunu biliyorlarmış ama yine de ona Jedilik talimi yaptırmaya karar vermişler çünkü onun dedesi gibi olmayıp aksine pek iyi, pek temiz, pek hanım bir kız olduğunu içten biliyorlarmış.

Bu filmlerden sonra anlaşılan çok ciddi bir durum var. Meğer Disney’in elinde serinin nasıl devam ettirileceğine dair kesin ve bariz bir yol haritası yokmuş. Resmen filmi filanca yönetmene vermişler, o aklına estiği gibi yazmış, sonra başkasına vermişler, o önceki yönetmenin fikirlerini hiçe sayıp kendi bildiği gibi yapmış, sonra eskisini geri getirmişler o da selefinin yaptıklarına nazire yaparcasına seriyi kendi bildiği yere getirmiş. Okurken baiınız döndü değil mi? Palpatine’in geri dönmesi, Rey’in onun torunu olması filan böyle hep son dakika kararıymış. Pek profesyonel doğrusu. Oysa daha en baştan üç filmin nasıl olacağına bütün konusu senaryosuyla sahne sahne karar vermek, yönetmenleri de en baştan belirlemek, onların programlarının başka filmlerle çakışmamasını sağlayıp bu fillere konsantrasyonlarını garantilemek ve her şey senaryosuyla castingiyle belli olduktan sonra çekimlere başlamak, çok daha iyi olmaz mıydı? Palpatine’in geri dönüşü, biziz dizilerde sık rastlanan filanca ölmemiş temasına benzedi. Orijinal üçlemede Palpatine öyle bir ölmüştü ki açıkçası dirilmesine ihtimal dahi veremiyorduk, yüzlerce metrelik bir uçurumdan Anakin tarafından atılmıştı. Üstelik ölmemişse Palpatine’ın yeniden ortaya çıkıp idareyi eline alması için Rey büyüyene kadar beklemesi ya da Rey’e muhtaç olması da akla yatkın değil. Öte yandan ilk iki filmdeki senaryo tutarsızlıklarını gidermek ve cevaplanmamış soruları cevaplamak için Palpatine’in geri dönmesinden daha uygun bir seçenek kalmamış gibi görünüyor. Öyle ya, o kadar saçmalık oldu ki herhalde bütün bunlar bir üst aklın baştan beri planladığı bir şey olmalı. Palpatine de üst akıllığın kitabını yazmış bir karakter.

Tabii filmin bu açıdan olumlu bir tarafı var, Rey’in Skywalker ailesinden biri yerine Palpatine ailesinden biri çıkması, senaryo açısından daha sürprizli bir durum ve daha nitelikli bir ters köşe. Rey’in Luke’un ya da Obi-Wan Kenobi’nin kızı çıkması daha bir klişe olurdu. Üstelik Rey ile Palpatine arasındaki karakter farklılığı da bence çok hoş bir kontrast olmuş. İnsan Palpatine’in torunu deyince, daha entrikacı, işveli, aklı bin türlü işe çalışan Muhteşem Yüzyıl’daki Hürrem Sultan gibi bir şey bekliyor. Ama Rey cici, efendi, iki kelimeyi bir araya fazla getirmeyen ama elinden her iş gelen, yardımsever, fedakar, mürebbiye kılıklı hanım bir kızcağız. Filmde iki saniye kadar görünen “dark side’daki Rey” bile mürebbiye kılıklı. Çok hoş bir kontrast olmuş gerçekten.

Skywalker’lar ise bu üçlemede hiç de hoş olmayan bir pozisyona düşüyorlar. Bir işi tam yapamamışlar, Palpatine’in yediği naneyi temizlemek için yine bir başka Palpatine gerekti gibi bir alt metin var sanki. Üstelik ortada Skywalker filan kalmıyor, Luke’un çocuğu yok, Ben vefat ediyor, nesli devam ettirecek kimse yok, soyadını da Rey kendi kararıyla yaşatıyor. Bu Disney’in Skywalker’lara bir gıcıklığı mı var diye soran oldu. Ya da Skywalker’lar üzerinden eser üretmeye devam etmek, bu aileye ve hikayesine fazla bağlı duygusal fanların tepkisinden çekinildiği için riskli mi bulundu. Ne de olsa George Lucas’ın Anakin’in gençliğini anlattığı prequel üçlemesi de, hiç de fena filmler olmamasına rağmen, seyircilerin büyük hışmına uğramıştı. Disney de bu üçlemeyle aynı akıbete uğradı. Ama Skywalker’lar üzerine olmayan Rogue One ya da The Mandalorian sevildi. Bu eserlerde karakterler önceden tanınmıyor, arada onlarca yıldır duygusal bağ kurulmamış, her şey yeni gelişiyor. Yaratıcı ekip de başkası tarafından yaratılmış karakterler yerine kendi özgün karakterleri üzerinden gittikleri için yaratım sürecinde daha rahatlar.

Skywalker saga tamamlanınca, ortaya bir de “gücün karanlık tarafının tümden yok olması” meselesi çıktı.  Dark side filan kalmadığına göre, Star Wars evreninde bundan böyle her şey günlük güneşlik. Çiçekler açacak, kelebekler uçuşacak, mavi göklerde herkes sevgiyle dans edecek filan. Öyle mi acaba? Yoksa Palpatine’in bütün güçleri Rey’in bünyesine toplandığına göre, karanlık taraf Rey’in benliğinde yavaşça hakim duruma geçecek, aslında (yine bir şekilde ölmemiş olan) Palpatine’in de etkisiyle Rey karanlık tarafı baştan yaratacak ve ikili bir evren modelinde seyircilere yeni konu çıksın ve  yeni cici paralar gelsin diye devam filmleri mi yapılacak? Olmaz demeyin Star Wars evreninde her şey olabilir. Nitekim Kathleen Kennedy de yaptığı bir açıklamada, Rey, Finn ve Poe karakterleriyle işin bitmediğini, onlar için yeni eserler üreteceklerini söyledi.

Bu filmi beğenen de oldu beğenmeyen de. Ben hiç beğenmiyor değilim ancak olay örgüsünün çok hızlı ve kalabalık işlendiğini düşünüyorum. Yoğun aksiyonlu sahneler uzun dakikalar boyunca ardı ardına geldi. Bu tür hareketli filmlerde elzem olan düşük tempolu, durup dinlenmeli ve ne olup bittiğini iyice anlamamızı sağlayan sahneler yok denecek kadar azdı. Oysa daha önceki üçlemelerde bu tyür sahneler hem neler olup bittiğini iyice anlamamızı sağlıyor hem de Star Wars evreninin arka planındaki felsefeyi ve güç olgusunu bize öğretiyordu. Bu filmde kahramanlar daha önceki filmlerde olmadığı kadar imkansız pozisyonlarda aksiyona girdiler. Öte yandan stormtrooperlar uçma yeteneği kazandı, ama bir Ortaçağ tahta okuyla yere serilebildiler. O okun zırhı nasıl delip geçtiğini sorgulayamadık. Demir hançer, el yazması kitap gibi son zamanların fantastik Ortaçağ dizisi furyası pastasından pay kapmaya çalışma denemelerine de gerek yoktu. Teknolojinin alıp başını gittiği devirlerde el yazması kitaplar ancak hatıra olarak durur, bir başvuru kaynağı olarak kullanılacaksa çoktan binlerce dijital kopyası çıkarılıp güvenli yerlere konmuştur, bakılacaksa da dijital kopyadan bakılır, o teknolojisi gelişmiş evrende el yazması kitap en aşağı 200 bin yıl eskidir ve kağıt bir kitap 200 bin yıl nasıl dayanabiliyor merak ediyorum, çok daha yakın tarihli kitaplar bile elini değdirdiğinde un ufak oluyor.

Küçük ayrıntıları bırakalım yoksa yazı uzayacak, asıl önemli mesele de Star Wars evreninin birçok önemli unsurunun bu üçlemede biraz içi boşaltılmış bir şekilde verilmesi. Ortada bir First Order var, daha önce de Cumhuriyet ve İmparatorluk oldu. Peki bunlar ne yaptılar da bir taraf iyi tarafı bir taraf kötü tarafı temsil etti. Yönetim biçimleri neydi, diğer gezegenlere nasıl bir düzen getirdiler? Siyasi hayatları nasıldı, ortaya nasıl yasalar koydular? Tek yaptıkları iş, gemiden gemiye atlayıp elde light saber koşturmak mı? Bütün galaksiyi yöneten bir imparatorluk, first order neyse onun havasını göremedim filmde. Ergenlikten çıkamamış bir çocuk sağa sola bağırıyor, bu ergenlikle mi bulunduğu konuma gelebildi? Koca galaksiyi nasıl yönettiğine dair en ufak bir fikir yok, tek derdi Rey’i aramak, tam ergen.

Zaten bütün bir galaksiyi yöneten imparatorluk fikri bile şimdi düşünüyorum da mantık ötesi. Hayal gücünün sınırları zorlandı, böyle bir konsept yaratıldı ama bu konsept Dünya üzerinde birkaç bin kilometre yüzölçümü olan bir krallıkmış gibi yaratıldı. İşte başta bir hanedan var sonra rakip bir hanedan çıkıyor, baştakini indirip yerine geçiyor filan. Atına atlayan istediği gibi bir senede krallığın içinde oradan oraya gidiyor, zaman kayması filan da olmuyor. Oysa bütün galaksiyi yöneten bir yapıda işler daha farklı yürür, yürümeli. Daha fazla oyuncu yönetimde sahneye girmeli, 100 milyar gezegen yönetiliyorsa, daha fazla rakip, itiraz sesleri, yönetimi ele geçirme çabasına girmiş çatışma unsurları vb. verilmeli. George Lucas, bunu prequellerde yani Anakin’in gençliğini anlatan filmlerde daha iyi başarıyordu. Galaksideki iktidar çatışmalarını da iyi veriyordu. Meclis sahneleri bile yeter. Dünyada örneği görülmemiş bir salon, yüzlerce binlerce on binlerce sandalye, her birinde bir gezegenin bir temsilcisi oturuyor, işte bu bir Galaksi Devleti diyebiliyoruz. Bu filmlerde hem bu unsurların yeterince verilmemesi, hem de iktidar sahnesine oyuncu olarak giren herkesin eninde sonunda ana karakterlerden birinin akrabası çıkması gerçek hayata uygunluk sorunu getirdi. Yani koskoca galakside 200 milyar yıldız var, bunların hepsinde uygarlık olmasa da diyelim 50 milyar kadarında var, ama 3-5 kişi iktidarı eline almış, galakside istedikleri gibi at oynatıyorlar, biri de çıkıp bu ne iş demiyor gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Star Wars evreninin derinindeki felsefenin yansıtılmasında da biraz sorun oldu. Yani bu unsur aşırı doz aksiyona kurban edildi. Force yani güç ve onun temelleri, George Lucas’ın sinemaya getirdiği eşsiz bir vizyondu. Bu vizyon, George Lucas’a danışılarak devam ettirilse ortaya benzersiz işler çıkar. Güç ve onun bizim gerçek hayatımızla benzeşen yönleri konusu sanılandan da önemli. Filme seyirci kazandıracak en büyük unsur bence. Biz de insanlar olarak paranormale ilgi duyuyoruz, görünenin ardındaki gerçekleri bulmaya çalışıyoruz. Evet telekinezi yapamıyoruz, dünyada beş milyar insan içinde de gerçek anlamda yapabileni görmedik duymadık. Yapabildiğini söyleyene hemen şarlatan deniyor çünkü bu olabilir diyebileceğimiz yeterli sayıda örnek yok. Ama altıncı hissimiz var, ön sezilerimiz sayesinde yaptığımız bir girişimin bize iyi mi yoksa kötü mü sonuçlar getireceğini hissedebiliyoruz. Biraz seviyesi ilerleyenler gelecekteki olayları görebiliyor. Hani Star Wars’da bazı karakterler “I have a bad feeling about this” (İçimde kötü bir his var) der, bunu Obi-Wan da dedi, Han Solo da dedi, işte bizim force’umuz, gerçekliğimiz bu. Hayaller kolunu uzatıp sudan gemi çıkarmak, gerçekler I have a bad feeling about this, ama olsun yine de elimizde bir şey var.

George Lucas’ın devam filmleri için asıl istediği, force’un temelini anlatan filmler yapmakmış. Yani jedi ve sithlerin bu gücü kullanabilmelerini sağlayan midichlorianları ve midichlorianlar aracılığıyla gücü kullananlara bu imkanı veren The Whills adlı yaşam formlarını anlatacakmış. Mikrobiyolojiye getirecekmiş konuyu, her şeyin en derinine inecek, force nedir ne değildir tam öğrenecekmişisiz. Ama bu fikirler çöpe atılmış. Duyduğumda boğazımda oluşan düğümlenme hissini kelimelerle anlatamam. Hani sanki küçük bir çocuğum, bana çok güzel bir oyuncağın resmini gösteriyorlar, “işte sana bu harika oyuncağı hediye edecektik ama bir şekilde fabrikada üretilemedi,” diyorlar. Oyuncağa bakıyorum, “ne güzel oyuncak diyorum, niye üretilemedi, niye şimdi ben bu oyuncakla oynamıyorum?” diyorum. Aynen o his. Seyircilerin ilgisini çekmez kaygısını anlayabiliyorum ama böyle bir şey serinin fanatiklerinin asıl tam ilgisini çekecek şeydi. Aksiyon dövüş iktidar savaşı bir yere kadar, işin temellerine inmek seriyi bambaşka bir yere taşıyacaktı. Gerçek hayatla parallellik bulup kendi force’umuzu oluşturmanın hayalini kuracaktık belki de. I have a bad feeling about this’in ötesine geçeceğimiz garanti olmazdı belki ama hayata bambaşka gözlerle bakardık.

Kısacası uzun tartışmalarıyla bir film daha bitti. Aman rezalet, izlemeye değmez asla demiyorum aksine gittiğinizde bir an bile düşmeyen temposuyla sıkılmadan seyredeceğinize garanti veririm. Yine de kesmediyse açıp Rogue One’ı bir daha izlemek ya da Baby Yoda oyuncağı alıp masamızın baş köşesine koymak için seçeneklerimiz var, ileride bizi bekleyen diğer Star Wars projelerini de beklemeye koyulabiliriz.

Sonat Ece Kaya

 

Facebook Yorumları