Tartışmak…

Kelime kökeni olarak tartmak fiilinden geliyor. -ış ekini alarak işteş hale gelip karşılıklı yapılan bir fiil olmuş. Sözel bir eylemden bahsettiğimize göre, bir konu üzerindeki fikirleri karşılıklı olarak tartmak diyebiliriz aslında. Zaten Türk Dil Kurumu da böyle açıklamış; ” Bir konu üzerinde, birbirine ters olan görüş ve inançları karşılıklı savunmak.” demiş.

Öyleyse elimizde bir sorun olduğunu ve bu sorunun en az iki muhatabı olduğunu varsayalım. Yukarıdaki tanıma göre bizden beklenen ilk şey; bu sorunu ortaya tüm çıplaklığı ile koyup, sonra da karşılıklı olarak fikirlerimizi belirtmemizdir, değil mi? Sonra da birbirimizin fikirlerinde yanlış olduğunu düşündüğümüz noktaları belirterek, sorunun çözümüne birlikte ulaşabilmek, ya da en azından orta yolu bulabilmek olmalıdır tartışmanın amacı, değil mi? Oysa, ideal bir dünyada bu kadar kolay görünen bu eylem, gerçek dünyada hemen her gün yüzleşmek zorunda kaldığımız ve hatta altından kalkamayacağımız sonuçlar doğuran bir sorunun ta kendisi haline geliyor çoğu zaman.

Tartışmak bir sanat, gerçekten birçok incelik gerektiriyor; karşılıklı tarafsız olarak dinleyebilmek, kendine ve karşındaki kişiye duygularını dürüstçe ifade edebilmek, her tartışmada sadece tek bir hesaplaşma ile uğraşmak, problemi doğru şekilde tespit edebilmek, empati yapabilmek, vb. Ancak bugün benim bahsetmek istediğim konu savaşma yöntemi, yani sarfedilen sözlerle ilgili.

Modern dünyadayız, artık sorunlarımızı kılıçlarla değil konuşarak çözmemiz bekleniyor bizden. Ancak evrimsel olarak ne kadar gelişmiş olursak olalım, hala içgüdüsel olarak karşımızdaki düşmana zarar vermek istiyoruz. Üstün olmak istiyoruz. Metaforik anlamda da olsa, karşımızdaki düşmanın kanlar içinde ayaklarımızın altında ölü şekilde yatmasını, hatta ölüsünün üzerinde zafer naraları atmayı istiyoruz. İşte bu yüzden kelimelerimizi, uçlarına zehir sürülmüş kılıçlar gibi kullanıyor; Paris’in Achilleus’u topuğundan vurması gibi, karşımızdaki kişiyi en zayıf noktasından vuruyoruz. Hele ki bizi seven, iyi tanıdığımız birisi ile tartışıyorsak, değmeyin keyfimize! Delik deşik ediyoruz sözlerimizle, neyin en iyi yaralayacağını bilmenin verdiği gücü sonuna kadar kullanarak. Hatta öyle ki, daha ikinci cümleden sonra amaç artık sorunu çözmek değil, sadece içimizdeki tüm zehri karşımızdakine akıtmak haline geliyor. Artık akıtılacak zehir kalmayınca, tartışma da sona eriyor. Taraflar rahatlıyor, ortalık duruluyor, bir sonraki tartışma bahanesine kadar.

Çevrenize bir bakın, hatta cesaretiniz varsa önce kendinize bakın. Kimler gerçekten sorunu çözmek için, kimler acıtmak için tartışıyor? Eğer kendinizde görüyorsanız bu alışkanlığı, hemen bugün değişin. Eğer böyle birinin yakınındaysanız, o kişiden uzaklaşın, yapabilirseniz.

Kuyruğunu yiyen yılan gibi tükenmek istemiyorsanız yani…

Facebook Yorumları