Bir gün, hem de hiç ama hiç ummadığınız bir gün bir enkazın altında buluverseniz kendinizi, bir o yana dönseniz, bir bu yana ama çıkış yolu olmasa… Sonra soruların altında, aklınıza üşüşüveren o soruların ağırlığında boğulacak gibi olsanız, cevapsız onca sorunun altında… Ben buradayım sayın yazar, asıl sen neredesin deseniz olanca çığlığınızla… Sonra günlerden bir gün uyansanız kendi eviniz sandığınız bir kafenin orta yerinde, oradan oraya koştursanız ama rüya mı gerçek mi olduğunu anlamasanız içinde bulunduğunuz durumun, çıkış yolu arasanız günlerce… Sahi ya ne düşünürsünüz hayal mi gerçek mi ne olduğunu bilemediğiniz böylesi durumda? Ustalara, onca görmüş geçirmişlere saygı adına her şeyi birbirine karıştırsanız sonra… Ama tüm iyi niyetinizle yapsanız bunları usulca, anlatsanız gençlere bildiklerinizi… Birbirine karışa karışa… Ardından iş bu ya yeni bir işe başlasanız, yan komşunuz hani o geçenlerde gördüğünüz yorgancı olsa mesela… Önce hiç anlaşamasanız, ket vursa işinize, ardından bir çayla başlasa sohbetiniz ama yine de bir gün ummadığınız şekilde son bulsa… Neden diye düşünseniz… Neden insanlar böyle?

Tüm içtenliğiyle sorular ve cevaplar saklı Mustafa Çevikdoğan’ın bu öykülerinde… Temiz Kâğıda çekmek adına aklımızdakileri… Ayırt etmek de pek olası değil bu nedenle birini diğerinden, çünkü her biri farklı bir soruyu temize çekiyor, sorusuyla cevabıyla… On üç hikâyeden oluşuyor “Temiz Kâğıdı”.

Beni özellikle etkileyen öyküler ise kitaba selam veren, açılış öyküsü; “Sıkça Sorulan Sorular”, “Kısmet Kıraathanesi’nden Gossip Kafeye”, “Dil Yarası” öyküleri oldu.  Kitabın kapanış öyküsü olan, “Son Dedaist” ise benim gibi “-de, -da”ların yazımı konusunda hassas olanlar için birebir, adeta bilinerek yazılmış bir öykü. 🙂

Gerek kullanılan dil, gerekse öykülerdeki karakterlerin içtenliği, samimiyeti okunmalarını oldukça zevkli ve keyifli hale getiriyor. Siz de Mustafa Çevikdoğan ile tanışmadıysanız henüz, “Temiz Kâğıdı”nı mutlaka okuyun derim. 🙂

 

Facebook Yorumları