Öncelikle röportaj teklifimizi projeniz Meczup adına kabul ederek bizi onurlandırdığınız için teşekkür ederim Cihan. Sizi yıllar önce Yetenek Sizsiniz Türkiye’den keşfeden biriyim. Öncelikle Yetenek Sizsiniz’e katılmak nereden aklınıza geldi? Beklentileriniz nelerdi? Ve amacınıza ulaştınız mı?

  • O program ve devamında gelen TV şovlarına çıkma hikayem tamamen trollük girişiminden ibaretti. O zamanlar İnci Sözlük ziyaretleri modaydı ve ben her çıktığım programda araya İnci Sözlük mottoları eklemeleri yapıyordum. Mesela “Dedeler Müziği” çalıyordum ya da harf oyunları kurgulayarak canlı yayının ortasında “İnci Siker” diyordum. Sadece Yetenek Sizsiniz’de özel bir şey yaptım. O da ulusal kanalın en çok izlendiği gün ve saatte theremin ve arp duosu olarak Erik Satie parçası çalmaktı. Açıkçası devamındaki süreçte insanların beni bu programlara yakıştıramadığını görünce yaptığım şeyin anlaşılmadığını anladım. Olayın içindeki tepkiselliği kavrayamayan, buna rağmen kendini çok bilgili ve çok kültürlü gibi pazarlayanların bu ülkeye Acun Ilıcalı’dan daha fazla zarar verdiğini düşünüyorum.

Meczup adının gelme fikri nedir? Bu ismin bir hikayesi var mı?

  • İslam dünyasındaki derviş topluluklara hep hayranlığım olmuştur. Anarşi ve nihilizmi 1200 ile 1550’li yıllar arasında en saf haliyle yaşatanlar onlardır… Kalenderler, Cavlakiler, Otman Babacılar ve niceleri. Her biri meczup sayılan bu gruplara olan sempatim yüzünden mahlasımı Meczup seçtim.

Bize biraz kendinizden ve müzik geçmişinizden bahseder misiniz? Cihan Gülbudak kimdir ve müzik geçmişi nasıldır? Theremin adlı müzik aleti ile müzik icra ediyorsunuz. Bu aleti siz çalarken birisi ilk defa görse herhalde çok şaşırır çünkü müzik aletine dokunmadan çalıyorsunuz. Theremin müzik aletinden bize biraz bahseder misiniz? Ve neden Theremin aletini seçtiniz?

  • Hiç unutmadığım bir anım var. Altı yedi yaşlarında bir kahvaltı sofrasında babamdan gitar istemiştim. Aşırı anlamsız bir tepki gösterip sen de nerede ibne işi var onu buluyorsun demişti. O kalkıp işe gittikten sonraki kahvaltı sofrası hala tüm detaylarıyla gözümün önünde. Nedense bu tepki genetik kodumda kırılmaya sebep olacak tarzda bir travmaya dönüşmüş ve küçük bir gitar hevesinden theremine uzanan yolun kapısını aralamıştı. Yani gitarı tırnak içinde ibne işi olarak gören zihniyete göre şeddeli ibne işi sayılacak theremin maceram bence o gün başladı. Küçük ricam karşısında gösterdiği tepkisi yüzünden uzun yıllar babamı çok suçladım. Fakat on yaşında İstanbul’a tek başına gelip kaporta boya dükkanlarında çalışan, oralarda yatıp kalkan bir çocuğun maço görünme zorunluluğunun da onda bir travmaya dönüştüğünü farkettim. Üstelik müziği çok da seven biridir kendisi. Onun belleğindeki izler, görünmek zorunda olduğu kişi olmak mecburiyeti belki benimkinden daha trajik bir hikaye barındırıyordur. Sonuç olarak uzun yıllar bir gitarım ya da başka bir enstrümanım olmadı. İlk gitarımı fındık ameleliğinden biriktirdiğim parayla gizli bir şekilde aldım ama hiç ummadığım bir şeyle karşılaştım. Sosyal ve ekonomik açıdan ağlarını örüp benim müzik yapmama engel olan ama inadım yüzünden başaramamış gibi kaderin planları bitmemişti. Ben gitar çalıyor, çaldıkça kaşınıyordum. Su kesecikleri bitiyor, dökülmeler, kızarıklıklar… Sonradan ortaya çıktı ki benim adi metal, cila ve bedenin yabancı bir tehdit olarak yorumlayabileceği her türden maddeye alerjim varmış. Bu durumda bir enstrümanı etüt edecek kadar vakit harcamam mümkün olmuyor. Ben de vazgeçiyorum enstrüman sevdasından ve mikrofon elimde orayı burayı kaydediyor, elde ettiğim sesleri deforme edip müzik yapmaya çalışıyorum. Yeni ilgi alanım olan ses sentezlemeyle ilgili döküman karıştırırken ansızın karşımda, çoğu kimsenin de ilk tanışıklığına sebep olan tecrübe çıkıveriyor; dokunmadan ses çıkartılan ve icracıyıadeta sihir yapar gibi gösteren bir alet, theremin! Ertesi gün elimde olan bütün ekipmanı satıyor ve Amerika’dan siparişini veriyorum. Müzikal kariyerimin kurtuluşu olarak da on üç yıldır yarenlik yapıyor bana ve bazen gaddar görünebilen kaderin bizler için güzel planları olduğuna dair bir kanıt olarak duruyor yanıbaşımda.
  • Theremin dünyanın elektrikle çalışan ilk enstrümanlarından biri. İcat olunduğu geçen yüzyılın başlarında hiç kimsenin ses yükseltmeye yarayan bir amplifikatör ya da hoparlör dahi görmediği düşünülürse son derece devrimci bir buluş diyebiliriz kendisine. Çoğunlukla iki anteni olur ve bunlardan biri ses şiddetini, diğeri sesin frekansını belirler. Hayret verici gibi görünebilir ancak tetikleyenin mesafesine göre açılan ya da kapanan otomatik kapılardan pek farkı yoktur. Sadece tetikleyen yani icracı bir kapının açılması ya da kapanmasını değil de hareketleriyle notaları ve sesin yüksekliğini belirler.

Deneysel ve doğaçlama içerikli müzik icra ediyorsunuz. Bu aleti çalarken ki ruh halinizi merak etmiyor değiliz doğrusu. Kendinizi Theremin çalarken nasıl hissediyorsunuz?

  • Theremin çalmaya başladığınızda yeterli motivasyona eriştiğinizde dış dünyadan etkilenmezsiniz. Zaten o motivasyona ulaşamazsanız theremin de çalamazsınız. Thereminist odağı seslere yoğunlaştırdığında sanki bir portal açmış gibi hisseder. O yüzden mekan bana ilham olmuyor çoğunlukla. Ciğerlerimin havayla dolu oluşundan bile etkilenen bu enstrüman bana çok büyük bir güdülenme sağlıyor ve mikrosaniye cinsinden frekans bazında sonuçlar ortaya koyuyor. Bir başka deyişle aklımda canlandırdıklarımı sesle ifade etme yolunda mesela piyanonun sağladığı çözünürlüğün belki de yüz katına ulaştırıyor. Böylece ben beyin haritamı ya da zihin fonksiyonlarımı dinleyiciye tüm çıplaklığıyla, keyif verme ya da hoş vakit geçirme kaygısından arınmış biçimde sunabiliyorum. Ürün hiçbir zaman bir hissimi anlatmak ya da bir olayı ifade etmekle alakalı olmuyor. Bakmamızın ve görmemizin yasak olduğu yerlere gidiyorum çalarken. Dinleyiciye de kendi kuyusunun yol haritasını veriyorum. Orada nelerle yüzleşeceğini hiç bilmiyorum.

Theremin dinleyenlerin psikolojilerini hangi boyutta etkiliyorsunuz? Bu bir çeşit hipnoz etkisi veriyordur doğrusu…

  • Meczup mahlasıyla yaptığım müziği işitenlerin ilk tepkisi genelde pek olumlu olmuyor. Elbette halk beni anlamadı triplerine girmiyorum bu yüzden çünkü bu yolu son derece kasıtlı olarak tercih ettiğimi biliyorum. Theremin magazin yönü çok olan bir enstrüman ve kalabalıklar genelde onu bu yönüyle tanımak, duymak istiyor. Dokunmadan çalınan, dünyanın elektrikle çalışan ilk enstrümanı bla bla… On yıldan fazla bir zamandır bir tekerleme gibi dönüyor bu laflar ağzımda. Oysa kalabalıkların dikkatini celbeden özelliklerinden ötesi var bu çalgıda. Genelde anlamlandıramadıkları ve bir gariplik olarak yorumladıkları bu şey benim theremin gördüğüm ilk andan itibaren aklımı oynatmama sebep olan bir özellik. Buna başka boyutlara uzanan bir portal açma kabiliyeti yükleyebilir ya da icracının bütün genetik kodlarını, beyin kıvrımlarını ortaya döken gizli servislere mahsus bir cihaz muamelesi de yapabiliriz bence. Theremin basit bir müzik aletinin ötesinde bir devrimdir bu yüzden. On üç yıl önce ilk thereminimi alırken en büyük motivasyonlarımdan biri de bir eğitimi olmayan bu enstrüman hakkında kimsenin bana ahkam kesemeyecek oluşuydu. Kimse çıkıp o parmak öyle olmaz ya da kolun şöyle duracak gibi kurallar koyamayacaktı. Ne de olsa dokunmayacaktım bile. Yalnızca orada öylece duran boşluğun kalbine ulaşmayı öğrenmeliydi ellerim, o kadar. İşe bu kadar otoritesiz ve yol göstericisiz başlamak ilk uyanışım oldu. Sakat deneyimleriyle belki de yüzlerce yıldır birbirini zehirleyip tek tipleşen müzik insanlarından ilk ve en keskin sıyrılışımı theremine borçluyum.

Theremin müzik aletiyle müzik icra ederken hangi sanatçılardan ilham aldınız ve sizi ne ölçüde etkilediler?

  • Bu enstrümanla yaptığım müzikte bana tek bir ilham veren sanatçı olmuştur, Pamelia Kurstin… Bu kadar karanlık bir dünyanın bana çekici gelebileceğini öğreten kişidir.

”Barba” isimli bir projenizi anımsıyor gibiyim. Bize BARBA’dan biraz bahseder misiniz?

  • Barba 2013-2014 yılları arasında aktif yürüttüğüm tek kişilik bir projeydi. Politik garaj punk diyebiliriz kendisine. Uçan Minareler adında bir EP yayınlamıştım bu projeyle ve albümdeki 5 parçanın hiçbiri aşk ile ilgili değildi. Zorunlu askerlik, TOMA yahut dönemin aktif siyasi meseleleriyle ilgiliydi parçalar. Zaten rock/punk müzik tam olarak da böyle olmalı.

Meczup isimli projenizde ”Siren” isimli eseriniz oldukça atmosferik, metaforik, olağan üstü, sıradışı ve olabildiğince etkileyici. Bu tür eserleri manevi açıdan oluşturma süreci nasıl gelişiyor? Çünkü insanda dinlerken öyle izler bırakıyor ki, sanki kendinizi rüyada gibi hissediyorsunuz… Psikolojiniz ya çok sağlam olsa gerek ya da Theremin icra etmek olağan olmayan insan işi mi?

  • Theremin kullanarak normal müzik eserleri çalmak sadece çok yoğun bir motivasyon gerektiriyor. Ancak benim yaptığım gibi canlı doğaçlamalar yapıp iç dünyanızı dinleyiciye kusmak gibi bir derdiniz varsa zihninizin karanlık odalarına girmeye cesaret etmeniz gerekiyor. Eğer dinleyici kendi aklının korkunç derinliğiyle yüzleşmeye adım atamayacaksa benim müziğimi dinlememesi daha isabetli olur.

”Feral Child” isimli eserinizin Youtube açıklamasında geçiyor:

“Deşifresi odağın; müstakil bağımlılık
Hangi evreye dirilecek,
köpüklü, sayıklayan cerahat?”

Bu sözü biraz bize açar mısınız? Bu söz ile insanlara neler anlatmak istediniz?

  • Bu benim değil, pek kıymetli hayat arkadaşım Beyza Sena Özpolat’ın bir şiirinden alıntıdır ve kendisi bir şey anlatmak niyetinden ziyade okura hiçliğin mat renklerinden oluşan bir palet verip madde dünyasında kamufle olmanın yollarını öğretir.

Rock&Metal müzik sevdiğinizi biliyoruz. Türk Metal camiasında severek dinlediğiniz ve beğendiğiniz Türk Rock&Metal grupları var mı? Bilmek isteriz doğrusu…

  • Balina, Hedonutopia, Make Mama Proud, Pourbon

Rock&Metal müziğin protest yanı, felsefesinden geliyor, biliyoruz. Sizce Dünya’da ve ülkemizde sistem karşıtı duruş sergileyen gruplar var mı yeterince?

  • Eğer bir grup yeterince biliniyorsa sistem karşıtı değil sistemin kendisine dönüşmüştür. Dolayısıyla böyle projeler var ve daha önemlisi bilmemekte de fayda var. Eğer Barba projem popüler olsaydı şu an içeride olurdum büyük ihtimalle. Değişim müzikle, dansla ya da yazıyla ahkam keserek olmaz. Hayatınızı ortaya koymanızla gerçekleşir. Evvela yediğiniz ekmeğin kaynağını sistemden çekebileceksiniz ki bu pislik bütününde parlayan altından bir cürufa dönüşebilin…

Bize hayatınızda kendinizi bulduğunuz ve çok etkilendiğiniz, hayatınızda yeri olan bir söz var mı? Merak ettik doğrusu…

  • “Çok acı var dayanamıyorum.” Dicle Koğacıoğlu’nun intihar notu.

Sizde iz bırakan kitaplar var mı desek bize ilk sıralarda gelen kitap isimleri söyleyebilir misiniz?

  • İhsan Oktay Anar’ın tüm kitapları ve Hammer’ın Osmanlı Tarihi…

Bu söyleşide sizin gibi değerli bir Theremin sanatçısıyla birlikte olmak gayet güzel ve onur vericiydi. Dolayısıyla bu samimi söyleşiden dolayı size teşekkür ederiz. Buradan insanlara söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? Son söz sizin…

  • Meczup projesinin ilk beş yılı çok hızlı geçmiş ve bazen haftada iki etkinlik şeklinde ilerlemişti. Fakat ulaştığım kişi sayısı konser başı üç ya da dört idi… Rakamlara taktığımdan değil ama gerçekten ulaşmak istediğim kitleye ulaşacağımı sanmadığım için etkinlik işini hep öteliyorum. Mevcut piyasa ve mekanlar benim esas dinleyicimi çekemez, bilakis iter. Fakat heveslilere açık kapı bırakıyor ve takipte kalmalarını rica ediyorum. Belki yeraltında buluşacak sığınaklar kurarız gelecekte…

MECZUP’u takip etmek için: https://www.facebook.com/meczuptheremin

Facebook Yorumları