Yürüyorum… Durmadan yürüyorum… Sonu gözükmeyen bir yol sanki… Uçsuz, bucaksız, derin dehlizler gibi… Yok, sonu yok… Çevrem boş, bomboş… Hani nerede onca insan… Hani seni çok seviyorum diyenler… Onca insan… Hiçbiri mi yok yanımda? Nasıl olur bu? Yalan mıydı onca söz? Ya da ben mi öyle sandım? Sevildiğimi mi sandım boşu boşuna… Derdim sevilmek de değildi ki aslında anlaşılmayı bekledim. Ama sadece bekledim demek ki… Bekledim ama olmadı. Belki de gerçekten boşu boşunaydı bu bekleyiş, insan kendi kendisini anlamaktan zorluk çekerken, diğerleri nasıl anlasındı onu? Tamamen bir muamma… Beynimin en kuytu köşelerinde onlarca soru, cevap bekleyen cevapsız sorular… Yürüyorum… Derken onu görüyorum… Uzakta, belli belirsiz dallarını göğe doğru uzatmış, yaşlı, yalnız ama kökleri derin, her şeye rağmen güçlü onu, o ağacı… Bana her şey sende, tüm cevaplar aslında… Uzakta arama diyen onu…

Fotoğraf © İpek Çakmak Yılmaz

Facebook Yorumları