Öncelikle merhaba insancık, her kimsen seni saygı ve sevgi ile selamlıyorum, iyi ki varsın. Başlıktan da anlaşılacağı üzere bir film yorumlamak istedim. Daha öncesinde kitap yorumlamıştım ama film yorumlamak nasıl olacak açıkcası bende bilmiyorum.
Filmle ilgilli çok fazla teknik bilgiye sahip değilim lakin ufak tefek araştırmalarım oldu yorumuma başlamadan evvel ufak bir bilgilendirme yapmak isterim.
Capernaum (Kefernahum), yönetmeni Nadine Labaki olan Lübnan yapımı drama türünde (harikulade) bir filmdir. Başrolde ise Zain Al Rafeea adlı suriyeli çok yetenekli bir oyuncu bizleri mest ediyor tabi orası ayrı…
İsmini daha önce çok sık duyduğum fakat izlememek için çok fazla direndiğim bir filmdir kendisi. İran yapımı diğer dram türündeki filmleri göz önünde bulundurarak bu filmin de beni etkileyeceğine oldukça emindim fakat etkilenmek ne kelime belki inanmayacaksınız ama film boyu gözyaşlarım yer çekimine yenildi defalarca…
İnsanlar çeşitli kitaplardan, filmlerden, olaylardan etkilenebilir bu çok olağan bir durum elbette. Bende o insanlardanım ama birazcık daha yoğun yaşıyorum her duygumu bu filmde olduğu gibi.. Şimdi bırak kendinden bahsetmeyi diye düşünüyorsunuz belki de, fakat yazılarımda kendimden bahsetmeyi seviyorum, yazmak istediklerimi daha iyi aktarabildiğimi düşünüyorum.
Filmde dikkatleri çeken ilk husus ; insanların  imkanlarına şöyle bir dönüp bakmadan bilinçsizce üremeleri… 10 tane çocuk bir evde her türlü psikolojik ve fizyolojik şiddete uğruyor ne yazıkki. Zain de bu çocuklardan biri, filmin ilk sahnelerinden itibaren hayata ve insanlara karşı farkındalığı ile bizlere çok şey öğretiyor. Zira o ufak bedenine tüm dünyanın kahrını sığdırmış, savaşmayı iyi bile, üstelik film boyunca yaşama karşı verdiği mücadele ile bizleri kendisine hayran bırakan bir çocuk. Filmde beni daha doğrusu eminim ki izleyen herkesi bilhassa kadınları rahatsız eden birtakım olaylar var. Onlardan biri de Zain ‘in 11 yaşındaki kız kardeşinin sırf bluğ çağına girdi diye büyümüş olduğu farz edilip kendinden yaşça büyük biriyle evlendirilmesiydi… Evlendirmek değil gerçi satmak demeliydim çünkü adamın durumu iyi olduğu için fırsatı kaçırmak istemiyorlar… Film boyunca kadının kötü şartlar altında yaşama karşı yaşamak için verdiği mücadeleyi görmekteyiz. Çünkü kadın olmak tüm dünya karşısında mücadele vermek olabiliyor bazen. Bazen ise tüm dünyaya meydan okumak ve dokunduğu hayatları güzelleştirmek…
Yüzyıllardır her toplumda değişmeyen tek şeye bu filmde de bu gibi olaylarla şahit olmuş oluyoruz. Kadın yüzyıllardır her toplumda her türlü şiddete maruz kalmış, ne annesi ne babası ne bir yakını tarafından sevilmemiş itilmiş ve yaşamdan koparılmıştır.
Filmi izlerken hissettiğim duygular ışığında sevdiğim bir Budizm inancını anımsadım. İnanca göre ; insan eğer bir başka insanın acısını kalbinde hissediyorsa o gerçek insandır. Nietzsche’de bu yüzden delirmemiş miydi. Söylenene göre yıllar boyu akıl sağlığını koruma konusunda çeşitli gelgitler yaşayan üstinsanımız bir gün gözünün önünde bir ata işkence edildiğinde ata sarılıp ağlamıştır çünkü atın çektiği ızdırabı kendi kalbinde derin bir şekilde hissetmiştir. Bunlar ne kadar doğru bilmiyorum ama bu kirli dünyada böyle şeylere inanmak en güzeli diye düşünüyorum. İşte bende film boyunca Zain’in ve kız kardeşinin tüm acısını kalbimde hissettim zaten bir süre de kendime gelemedim söylemekten gurur duyuyorum çünkü ben gerçek bir insanım. Diğer insanların acısını kendi kalbinde hisseden belki de paralel evrende budist olan bir kadınım kim bilir… Çok şey yazmak istiyorum ama yazıyı uzatıyorum düşüncelerimin hepsini yazınca umarım sıkılmadan okuyabilirsiniz zira ben hiç sıkılmadan yazıyorum belki bu dünyada bazı hayatlara dokunabilirim diye kim bilir belki benim hayatımdaki bir kelebeğin kanat çırpışı o hayatlardaki bir bahara sebep olur.
Yazıma Zain’in içimi sızlatan o repliği ile son vermek istiyorum zira o her şeyi açıklar nitelikte. Umarım doğru hatırlıyorumdur.
“Dünya berbat bir yer, tıpkı benim kirli tuvalet terliğim gibi…”
Sevgiyle kalın, sevin birbirinizi en önemlisi de kendinizi, belki Zain haklıydı, dünya berbat bir yerdi ama  biz yinede koşulsuz sevginin sonsuz gücünün tüm kötülüklerin sonu olacağına inanalım. Sizlerde inanın, bir şeylere inanmaktan korkmayın ya da inanmamaktan.
Bunu okuyan insancık seni seviyorum ve sen çok değerlisin lütfen bunu unutma ve tüm dünya karşına dikilse bile sakın korkma daima gülümse ve savaşmaktan korkma. Zihninin ve kalbinin gücüne inan.
Yaşamaya devam et.
Ve nefes aldığın her saniye için ne kadar şanslı olduğunu unutma, zira inan bana dünyada senin hayatındaki saniyeler süren basit bir karbondioksit-oksijen alışverişi başka bir hayatın belkide birkaç saniye daha yaşayabilmek için ihtiyaç duyduğu tek şey olabilir. Ben demiyorum kelebek etkisi teorisi diyor.

Facebook Yorumları