Köklü bir grubumuz olan Tears’ı yeni dinleyicilere kısaca tanıtır mısınız?

Tears, 1989 senesinde gitarda Özgür Öztürk, vokalde  Sinan Çilesiz, bas gitarda Cenap Üstel ve davulda  Ergün Arpacı tarafından kurulmuştur. Aynı yıl çeşitli üniversite  ce açıkhava konserlerinde yer almıştır. Tarz olarak klasik heavy metal çizgisinde hareket etmekteyiz. Çok fazla mesaj kaygılı bir tema izlemiyoruz. İçimizden ne geliyorsa onu besteleyip çalıyoruz.

En son 1994 yılında ülkenin rock/heavy metal tarihine geçen başyapıtınız “Winds of Dreamland” yayınlandı ve de efsane albüm nesillerden nesillere yayıldı. Biraz o albümden bahseder misiniz ve de size göre yıllara meydan okumasının sırrı nedir?

Öncelikle güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Grubun dağıldığı bir dönemde solist arkadaşım Sinan ile 2 bestemizi kaydedelim düşüncesi ile yola çıkmıştık. Albümdeki  Winds of Dreamland ve We Are All Alone isimli parçaları rahmetli Doruk Onatkut ile kaydettik. Sonra kendisinin bize yaptığı anormal baskının neticesinde 8 parçadan oluşan bir albüm şeklinde yayınlamaya karar verdik. Albümü de bir dönem Pentagram grubunun da gitaristliğini yapan ve askerlik görevinin bitmesine 1 ay kala PKK terörüne kurban verdiğimiz sevgili dostum Ümit Yılbar’ın anısına Hades Records etiketi ile 1994 senesinde yayınladık.

Ve yıllar sonra büyük bir sürpriz yaparak yepyeni albümünüz “Flowing Portraits of 50 Years”ı yayımladınız. Bizlere biraz albümden bahseder misiniz?

Açıkçası benim için de bir sürpriz. Ülkemizde geçmişle karşılaştırıldığında teknolojik olanaklar daha bir teşvik edici. Ancak büyük bir metropolün günlük hengamesi ve geçimimi sağladığım iş yoğunluğumdan dolayı bir türlü enerjimi toplayıp harekete geçemedim.  Zaten ilk albüm sonrası uzun bir ara vermiştim. 2000’li yılların ortalarında tekrardan bir şeyler yapmaya çalıştım ama maalesef o ihtiyaç duyduğum enerjiyi bir türlü bulamadım. Ancak 2011 yılında geçirdiğim bir ameliyat sonrası bir prensip kararı alarak aktif olarak müzik yaşantıma geri döndüm. Önce birkaç cover projesi ile meşgul olduktan sonra anladım ki, üretip sergilemek tarafında yoğunlaşmam gerekiyor. Başkasının parçalarını icra etme  fikri eğlenceli ve geliştirici olsa da bir müddet sonra insan heyecanını yitiriyor. O sebeple yeni parçalarımı bestelemeye başladım. Albümün müzikal anlamda ana fikri oturmaya başlayınca çalışacağım müzisyen arkadaşlarla görüşmeye başladım. Kadroya şekli verdikten sonra da birer birer parçaları kaydedip  sunulmaya hazır hale getirdik. Albümün mix mastering işlemleri müzisyen dostum Tanju Eren tarafından yapıldı.  21 Şubat 2020 tarihinde de Sabih Cangil Productions etiketi ile tüm dijital platformlarda yayınlandı.  Albümde tüm gitarlar Özgür Öztürk tarafından çalınırken, vokalde Can Asil Özmen, bas gitarda Cenk Tarhan ve davulda Mutlu Şengül görev aldı.

Peki, albüme gelen yorum ve eleştiriler ne yönde?

Açıkçası yorumlar tam anlamı ile bir çeşitlilik içeriyor. Beğenen var, beğenmeyen var. Neticede bu bir zevk meselesi. Kimilerine hitap ederken kimilerine de ulaşamıyorsunuz. Bu konuyu ele alırken kendi beğenimi ön plana alıyorum. Çünkü müziği üreten kişi olarak önce benim içime sinmesi lazım. O konuda da içim rahat. Çıkarılan işe inancım tam. Müzisyen arkadaşlarım da bana göre üst düzey bir iş çıkardılar.

Albüm dijital platformlarda yayınlandı. Peki, CD olarak da yayınlanacak mı? Bir de ilk albümün yeniden basılması söz konusu mu?

Albümün çıktığı dönem biraz enteresan. Şubat sonlarında yayınlandı. Arkasından dünyada ve Türkiye’de bir virüs belası ile uğraşmaya başladık. Lansman konserleri için provalara başlamışken eve kapanmak zorunda kaldık. Bu süre içerisinde CD formatında da basmayı düşünüyoruz ama önce evden çıkabilmemiz lazım. Bu konuda acelemiz yok.  İlk albüm kaset formatında ve onun da tekrardan yayınlanması için teknik açıdan incelemelerimizi başlattık ama bu konuda bir kesinlik yok. Ama evet, biliyorum talep var çeşitli kesimlerden.

İlk albüm Pentagram’ın gitaristi Ümit Yılbar’a adanmıştı. Kendisi şehit düştü ve bugün saygıyla anılıyor. Bizlere Ümit Yılbar’dan bahseder misiniz?

Sevgili Ümit, özellikle müzikal zevklerimiz açısından %100 anlaştığım bir dostumdu. Özellikle 80’li yılların sonlarında sürekli bir araya geldiğim, birlikte müzik dinleyip, birlikte albüm ve ekipman muhabbetleri yaptığım bir dostumdu. Bunun yanında her ne kadar aynı takımın taraftarı olmasak ta sıkı futbol muhabbetleri yapardık. Ta ki bir gün, Pentagram’ın kurucusu Hakan ‘dan aldığım talihsiz telefona kadar. Winds of Dreamland parçasını ve dolayısıyla albümü de ona adamıştım. Hala yokluğunun acısını kalbimde hissederim.

Davul- Buğrahan Eroğlu / Bass- Cenk Tarhan / Gitar- Özgür Öztürk /Vokal- Can Asil Özmen / Gitar- Doğan Yıldız

Ve bu müthiş albüm de değerli fotoğraf sanatçısı Cem Serenli’nin anısına adandı. Gerçekten her iki albüm bu yönleriyle de özel. Albümün ismi de aynı zamanda sizin 50.yaşınıza ithaf edildi. Bizlere biraz bundan bahsedebilir misiniz?

Şaka maka 50 yaşı devirdik. Tabii yarım asırlık bu hayatım boyunca ailem  ve arkadaşlarım dahil birçok portre  ile yaşanmışlıklarım oldu. Biraz da ona istinaden Flowing Portraits ifadesini kullandım. Albüm kapağı olarak kullanmamız için sevgili dostum Cem Serenli o güzel İstanbul manzarasını hediye etti. Hatta kendisi ile bir plan program yapmıştık ileriki dönemler için. Hem albüm için fotoğraflarını çekecekti; hem de konser fotoğraflarımızı  çekecekti. Fakat 2 ay önce talihsiz bir trafik kazasında kendisini kaybettik. Bu da ayrı bir yıkım oldu benim için. O sebeple albümü Cem’in anısına adadım.

İlk albümünüzle bu albümünüzü kıyaslarsanız aradaki farklar size göre nelerdir?

Elbette sound biraz daha farklı. Armonik yapısı açısından büyük farklar yok. Genel anlamda bir çizgiyi korumaya gayret ediyoruz. Zaten Winds of Dreamland’i de bir kez daha yeni sound ile kaydedip albüme koymayı uygun gördüm. Yine ilk albümde olduğu gibi içimizden ne geliyorsa onu besteleyip düzenledik. Bir de Flowing Portraits of 50 Years albümünde canlı davul kaydı var. Mümkün olduğu kadar canlı konser havasında bir sound oluşturmaya çalıştık.

Son yıllarda köklü metal gruplarımıza ilgi arttı. Siz, Devil, Dr.Skull, Metalium vs. birçok köklü grubumuz… Bu konu hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Tabii adını zikrettiğiniz gruplar ülkemizde önemli işlere imza atmış dostlarımız, ağabeylerimiz. Sabahattin Taşdöğen’in ses rengi muhteşemdir. Dr. Skull şahsen tanışmadığım ama 90’lı yılların başında kasetlerini alıp dinlediğim gruplarımızdandı. Metallium da zaten Tenebris gibi müthiş bir prodüksiyona imza attı. Zaten Mazhar’ı da telefon açıp özellikle tebrik ettim. Deli bir sound yapmışlar. Ama esas sorunuzun cevabı için şunu söyleyebilirim. Müzik müziktir. Sanatçı bir şey üretiyor ve sergiliyor. Köklü grup ya da yeni grup fark etmez. İyi müzik bir şekilde yolunu bulup gidiyor. Sadece bu gruplar değil. Pentagram, Whisky gibi ülkemizin kilometre taşı grupların büyük emekleri var. Umarım insanların ilgisini belli seviyelerde tutmayı becerebiliriz.

Tarzınız old school heavy metal ve hard rock çizgisinde. Bizim de sevdiğimiz bu türe tüm tarzlar dahilinde yeniden bir dönüş var gibi. Modern metal ve old school kavramlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben şahsen kendim tercihen müzik dinlerken tarzları ayırt etmemeye çalışıyorum ama maalesef bünye old school işler istiyor. Modern metal dediğimiz kavram da değişen jenerasyonlar ve onların beklentileri doğrultusunda şekil aldı. Ben hala Iron Maiden’ı ilk keşfettiğim gündeki gibi aynı heyecanla dinlerken şimdiki yeni metal gruplarından çok çabuk sıkılıyorum. Ama özellikle Britanya ve İskandinavya’dan çıkan her türü bayılarak takip ediyorum. Almanlar da thrash ve power metal konusunda bayağı kuvvetliler.

Albümde 9 şarkı var. 4’ü Türkçe, 4’ü İngilizce ve de 1 intro. Her biri çok kıymetli. Bundan sonra çizginiz bu yönde mi ilerleyecek?

Bu konuda kesin bir prensip koymuyoruz. İçimizden ne gelirse onu yapıyoruz. Özellikle solistimiz Asil, Türkçe söz yazma konusunda oldukça başarılı. Zaten albümdeki Artık Bitti ve İhanet adlı parçaların sözlerini Asil yazdı. Bu arada Cehennem adlı parçanın sözlerini de yine bir arkadaşım Tolga Dördüncü yazdı. Kendisi ile bir cover projesinde çalışmışlığım vardır.

Yerli rock ve metal piyasamızı nasıl buluyorsunuz ve de beğendiğiniz isimler kimler?

Özellikle teknolojinin yıllar itibarı ile gelişmesi ile birlikte rock müzik camiamızda da müthiş yetenekler gelişti. Günümüz koşullarında öyle bir jenerasyon var ki inanılmaz işler yapıyorlar. Hatta dünyadaki örneklerinden çok daha kaliteli işlere imza atıyorlar. Gitarist olarak yeni dönemde dinlemekten en keyif aldığım isimler Kroma grubundan Selim Çobanoğlu, Fallen’dan Barış Benice inanılmaz işler yapıyorlar. Ama grup olarak old school yönüme en çok hitap edenler thrash metalde Türkçe sözlü müzik yapan Taşmektep ve Saints and Sinners bayılarak takip ettiğim gruplar. Metallium , Tenebris ile tabiri caizse ciğerime dokundu. Pentagram, Whisky, Kronik ve Devil da bende ayrı yerleri olan dostlarım.

Piyasa açısından söylenecek çok fazla şey yok. Piyasa yok bana göre. Zaten kısıtlı bir nüfusa hitap etmeye çalışıyoruz. Genelde gördüğüm, elindeki kaynakları doğru kullanabilen gruplar bir noktaya varabiliyor. Bütün dünyada önemli bir kesim bir çıkmazın içinde. Artık koşullar farklı, günümüz seyircisi daha acımasız, ürettiğiniz müzik çok çabuk eskiyor. Piyasa falan gibi konulara takılmadan bu işten keyif almaya bakmak en önemlisi. Yoksa işin içinden çıkılmaz.

Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz müzik dünyasının önemli ismi Çağlan Tekil’e dair neler söylemek istersiniz? Kendisinin hayatınızdaki yeri neydi?

Kuşkusuz ülkemizde heavy metal camiası için çok şey yapmış dostumuzun acı kaybı herkes gibi bizi de çok üzdü. Kendisi ile özellikle konser organizasyonlarında karşılaştığımızda muhabbet etmişliğimiz çoktur. 80’li yılların sonlarında meşhur Akmar Pasajı dönemlerinden tanışırdık. Maalesef  hepimizi derinden üzen bir kayıp oldu.

Çerezzine olarak sorularımızı yanıtladığınız için minnettarız. Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Flowing Portraits of 50 Years gerçekten iyi mesai harcadığımız bir çalışma oldu. Bütün okurlardan playlist’lerinin başlarında yer vermeleri en büyük dileğim. Ayrıca bir sonraki albümün de beste çalışmaları ve kayıtlarına başlamış durumdayız.

Sevgiyle ve rock ile kalın….

Özgür Öztürk

Facebook Yorumları