Sessizliğin gürültü yapmaya başladığı bir ormanda, hayatıma benzeyen bir ağacın arayışındayım. Seçtiği yaşam alanını, saldığı köklerin uzunluğunu, gövdesinin şeklini, çatallandığı yolları ve o yollarda büyüttüğü yaprakların sayısını görmek istiyorum. Dahası temasta bulunduğu diğer ağaçları…

Ne biçim bir ormandır ki bu, taşından toprağına çayırından ağacına hiçbirinin şekli birbirine benzemiyor. Birbirine yakın bulduğum iki seçenek üzerinde duramıyor, hayat ağacıma tek bir adım daha yaklaşamıyorum. Envai varlığın öbek öbek teşekkül ettiği bu yeşil okyanusta, tekillik ve yalnızlık ürpertisiyle doluyorum…

Geziyorum, bazen yürüyor bazen koşuyorum. Nefes nefese kalıp hiçbir sonuca varamıyorum. Tam o anlarda sessizliğin gürültüsünü kendi gürültümle bozmak istiyorum ama çekiniyorum. Varoluşuma yakacağım içten bir ağıdın buradaki her şeye zararı olacağını hissediyorum. Çok geniş bir ağın köprü kuran mihenk taşlarından biriymiş hissi içinde, bencilliğin kıyısına uzaktan bile bakamıyorum…

“Senin kendini arayışın da bencillik değil midir?” diye soruyor içim; ağızdan dışarı çıkmaya korkan sesi beynime dağlayarak. Soruların kızgın ateşi kalp tellerime kadar karıncalanma yapıyor. Suçluluk duygusunu da tanımlama aracım olan benliğim, kendi varlığı için suçluluk duyarak büyük paradokslar oluşturuyor. Bir karadelik tarafından yutulduğumu fark ediyorum…

Yoklukta yok olarak ne kadar süre kaldığımı kim bilebilir? Düşünmeye devam etmem, yokluğun varlığını idrak etmemde son bulur. Şüphesiz sessizliğin gürültüsü, yokluğun varlığı da demek. Ne zaman bir karadelik tarafından yutulduğumu hissetsem korkuma galebe çalıp çığlık atıyorum. Ses ağızdan çıktığında artık ne o ormanda kalabiliyor ne de bir ağacın arayışında olabiliyorum…

Rivayet ederler ki son değil yol önemli. Yoklukta yok olmak da varolmayı bir kez daha haketmenin yoludur. Şimdi unuttuğum şeyi tekrar anımsıyorum: Varoluşuma anlam katmak için yaptığım her şey, bazen hiçbir şey olduğumda anlam bulacak…

Yunus Emre Işık

Facebook Yorumları