Merhaba öncelikle heyecanla beklediğimiz yeni Ep çalışmanız ‘’İstanbul Berlin’’hayırlı olsun. Bizlere biraz çalışmanızdan bahseder misiniz?

Merhaba, teşekkür ederim. Bu seneden itibaren uzun aradan sonra müzik yapmaya devam ediyorum. Bu şubat ayında ilk single “Zamansız” çıkmıştı. Şimdi de bu yeni şarkılar sıralamasında yeni üç şarkılı “İstanbul Berlin” EP çıktı. Eski zamanlara göre çok daha özgür bir şekilde, kendimi olduğum gibi anlatan şarkılar yaptığımı düşünüyorum. Eski zamanlara göre müziğimdeki en büyük fark, müzik yapmamın nedeni değişti. Mesela dışardaki trend ve şarkılarla alakalı beklentiler pek de umurumda değil. Sadece yeni şarkılarımın dinleyicilerle buluşması gerektiğini düşünüyorum. Bir albüme ya da bir şarkıya ümit bağlayarak beklenti içerisine girmiyorum. Bu yoldaki tek düşüncem müzik zevkimi ve müziğe bakış açımı gösterebilmektir. Şarkılar tutar mı, tutmaz mı, sevilir mi, ilgi görür mü gibi konularla artık pek ilgilenmiyorum. Benim için tek önemli olan dinleyicileri ciddiye alarak yaptığımız bu şarkıların yapım aşamasında hiçbir kolaycılığa kaçmayarak büyük bir özveriyle çalışıyor olmamız. Kısacası benim müzik yapmam ya da yapmamam dışarıdaki olaylara bağlı değil. Üç ya da üç milyon kişinin müziklerimi dinlemesi bir şey değistirmiyor. Bu durum bana büyük huzur veriyor ve daha özgün müzik yapmamı sağlıyor. Yeni single da bu kafayla oluşan şarkılar. Eski arkadaşım ve müzik yoldaşım Hakan Kırkpınar’la birlikte beste ve prodüksiyonları hazırlıyoruz. Yeni single’da iki yeni şarkı ve “Zamansız” şarkısının remixi var.

Sizden böyle yeni çalışmalar duydukça heyecanlandığımızı da belirtmek isterim. Peki bu güzel çalışmanın devamında yeni bir albüm çalışması söz konusu mu? Varsa onu en geç ne zaman dinleyeceğiz?

Albüm olacak mı daha bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa yeni şarkılara devam. Single ya da albüm şeklinde çıkabilir. Ama şu anki müzik piyasası artık illa bir albüm istemiyor. Belki de bir zaman peş peşe single çıkarmaya devam edeceğim. Sonuçta önemli olan dinleyicileri artık yalnız bırakmamak ve hep yeni şarkılara devam etmek. Single, EP ya da albüm şeklinde olabilir bu.

Siz “Cartel” sonrası yayınladığınız iki albüm olan “Sohbet” (1997) ve “Bin Arabama” (2004) ile de sevenleriniz tarafından büyük bir ilgiyle karşılaştınız. Ben dün gibi hatırlarım ilk albümünüzü alıp hemen koşup müzik çalara takıp dinlediğim o günleri, sadece rap severlerin değil birçok farklı tarzdan müzik dinleyicisinin de gönlünde ayrı bir yeriniz var, bu konuda neler hissediyorsunuz?

Ancak minnettar olabilirim. Benim için kendimi müzik ile ifade edebilme imkanımın olması,  yaptığım işlerin başka insanların hayatlarında rol oynaması, güzel hislerle anılması bir şükür sebebi ve bu durum beni çok mutlu ediyor. Ben yaşayarak ve görerek anladım ki insanın kendi hayatı üzerinde düşündüğünden çok daha az kontrol ve müdahale etme imkanı var. Ki zaten çıkan ders de kontrol etmeyi deneme, içindeki çocuğu kaybetme ve her daim meraklı kal olmalı. Hayatının hiçbir aşamasında ezberlenmiş davranışa, monotona geçme; geçmişi ve geleceği dert edinme. Çünkü, insanlar hayatları boyunca sadece şu anı yaşıyor. Hiçbir zaman ne ilerisini ne de geçmişi görüp yaşayacaklar. Geçmiş sana yük, gelecek ise sana şüphe veriyor ve her ikisi de kafandaki bir fantezi ürünü. “Be Real/Gerçekte Kal”; samimi ve gerçek davran, hayatının her anında varlığınla yaşa. Bunun üzerinde yoğunlaşmak daha doğru ve sağlıklı yaşamayı sunuyor. Bu ifadenin müzik işlerine bağlamı ise; bu bilimi uyguladığımdan beri hiç plan yapmadan olabileceklerin en doğrusu oluyor. Bana sorulursa eğer hayatımın en iyi şarkılarını yapıyorum şu an 🙂 Tabi bu bir zevk meselesidir. Bu söylediklerimi gençliğe ufak bir nasihat diye görebiliriz. Ben yaşam koçu değilim, sadece 46 yıllık yaşanmışlığın tecrübesiyle paylaşmak istedim.

Ben kapüşonlu, gri bir Cartel tişörtüne sahiptim ve onu okula giderken bile önlüğümün altına giyiyordum. O denli etkilenmiş ve seviyordum sizi. İçinizde birçok farklı ülkeden arkadaşlarınız da vardı, bu güzelliği biraz daha bilincim yerine oturunca anlamış, size bu yönden de hayranlığım daha fazla artmıştı. Peki ülkede o günlerde oldukça uzak bir müzik kültürü olan bu tür her kesim tarafından net olarak sahiplenildi mi, hiç olumsuz tepki almış mıydınız?

Olumsuz tepkiler yok gibiydi. “Cartel”de her dinleyici için başka bir şey vardı. Kimi hiç duymadığı bu müziğin tarzını beğendi kimisi ise içindeki milliyetçi hislerden dolayı şarkıyı sevdi. Almanya’da yaşayan Türk gençlerimiz özlerini unutmadı tıpkı hisleri gibi. Yine başkaları toplu bir grup olarak çıkmamızı ilginç ve güzel buldu. Almanya’daki Türkler de “Cartel bizim sesimiz isyanımız” diye sevdi şarkıyı. Grubumuzdaki yabancı arkadaşlardan biri Kübalı biri Alman. Bu iki arkadaş zaten DCP grubunun üyeleriydi ve tabii ki düşünce ve duruş olarak bizimle beraberlerdi. Bu iki yabancı arkadaşın grubumuzda olması planlı gelişen bir şey değildi. Kiel şehrinden gelen DCP Cartel ‘e üye grupta bu iki arkadaş zaten elemandı.

Ve Peter Maffay ile bir araya gelişiniz, sanatçının ‘’Begegnungen’’isimli çalışmasında yer almıştınız, bu nasıl gerçekleşmişti?

Peter Maffay Almanya’da en üst seviyede olan bir Rock müzik starı. Ve bu boyutta bir starın, “Begegnungen” (Buluşmalar) isimli zor bir proje yapması büyük ve güçlü ses getiren bir olaydı. Maffay’ın Cartel’i de bu projede istemesi ayrı bir sürprizdi. Bu proje 1998’de başladığında Cartel ayrı düşmüştü ve üyelerine bu teklif gitti. O zamanki durumda katılmak istemediler. Ben bu projeyi yabancı düşmanlığına karşı bir birlik gösterisi diye gördüm ve bu fırsat Cartel’e yakışır diye rolümüzü almayı kaçırmak istemedik. Zaten birlikte çalıştığım arkadaşlar, Bektaş Turhan ve Hakan Kırkpınar katıldılar. İnanılmaz gurur veren, Almanya’ya biraz olsun ırkçılığa cevap olan başarılı bir proje oldu. Turne gerçekleşti ve Almanya’nın en büyük mekanlarında 20 konser verdik. Konserlerde Maffay’la beraber yaptığımız şarkı vardı: “Maffay’la Cartel”. Ben kendi şarkımı “Weil ich ein Türke bin”i çaldık. Almanya’da yaşayan Türkleri güzel bir şekilde temsil ettiğimizi düşünüyorum.

Solo kariyerinize tekrar dönmek istiyorum; ‘’İstanbul Berlin” bizde gerçekten büyük heyecan yarattı. Peki daha önceki çalışmalarınızla bu çalışmanızı kıyaslayınca neler hissediyorsunuz?

“İstanbul Berlin”, Erci’nin bağımsız ve özgür yönü. Kaderden dolayı içinde bulunduğum Almanya-Türkiye arasındaki yaşam şeklinden kaynaklanan kafa karışıklığı da diyebiliriz. Yani Almanya’da yaşayan ama Türkiye’yi düşünen çok insan var ve çoğalıyorlar. Türkiye’den gelen bir göçte başladı. Yani eski gurbetçi, misafir işçi durumu kapandı. Şarkının kendisi; gurbetçinin her zaman hissettiği yari olmayı, başka bir yeri özlemeyi, lisan kaosunu esprili bir şekilde anlatıyor.

Tanıdığım çok fanınız var, bu soruyu da onlar adına sormak istiyorum. Daha evvel çıkan albümleriniz ve Cartel albümleri yeniden cd veya plak formatında basılacak mı? Çünkü her biri mutlaka arşivlenmesi gereken çalışmalar.

Bunun üzerinde Türkiye’deki edisyonumuz Median Müzik çalışıyor. Biz de isteriz tekrar basılmasını. Bu konu daha çok şarkı, telif ve diğer haklarla alakalı bir şey ama peşindeyiz. Umarım yakın zamanda olur.

Siz Türkiye’de Rap müziğin en sevilen isimlerinden ve bu müziği her kesime ulaştırmayı da başarmış söz sahibi bir üstatsınız. Ülkemizde rap yapan müzisyen ve grupları takip ediyor musunuz, genel olarak rap piyasasını nasıl buluyor, nasıl değerlendiriyorsunuz ve en çok kimleri beğeniyorsunuz? Ayrıca T-Rap hakkında görüşleriniz nelerdir?

Bakıldığı zaman 1995 – 2019 arasında Türkiye Türkçe rap müziğini tanıdı, benimsedi ve kendi tarzını geliştirdi. Türkiye rap müziğinde birçok akım ve moda yaşadı. Önce “Rapor 2” gibi gruplar sonra “Nefret” grubu; onun devamında Ceza’nın hızlı rap tarzı; Sagopa Kajmer’in felsefi, dertli, ağır tempolu arabesk rap tarzı olarak çeşitlilik gösterdi. Bence bunların hepsi bir yol bir gelişme. Her modanın ofis taşıma ve içerisinde bulunduğu zamanın da bir güzelliği var. Böyle bakılırsa, bu yıllar içerisinde inişli çıkışlı, iyi ve kötü müzikli rap dönemi yaşandı. Şimdiki durumda Hip Hop ve Rap çok tutuluyor. Ben bu durumdan memnunum. Şikayet edecek bir şey varsa o da sözlerdeki boşluk. Şu an sözlerde genel anlamda kibir, ego, üstünlük gibi ifadeler var. Aynı eğlenceli tarzda söylenmiş fakat genç dinleyicilerin gerçek hayatından bir şeyler anlatan ifadeler yok. Dinleyiciye yoldaş olan, günlük hayatında “yalnız değilim, bak bunlar da aynı konuları dert ediyor” diyebileceğimiz çok bir sey yok. Bu ifadeler, illa politik söylem ya da isyan içermek zorunda demiyorum. Sadece dinleyiciye daha yakın olan, aydınlatıcı soru soran, şüpheli ifade yönü biraz eksik şu an. Ama o da olur her şey sürekli değişim içinde.

Rap müzik ülkemizde bazı kesimler tarafından tıpkı Rock gibi içi boşaltılan noktalara vardı. Size göre rap nedir ve bu yozlaşma hakkında neler düşünüyorsunuz?

Rock ya da Rap fark etmiyor aynı duruma düşüyor. Genelde şu görülüyor. Rythm and Blues (R&B) gibi insanlardan gelen yani tabandaki insanları, derin hisleri, haksızlıkları dile getiren müzik türünü ABD’nin güneyindeki köleler geliştirdi. R&B daha sonra rock müziğine dönüştü. Rap de aynı şekilde 70’li yılların sonlarında Ghetto’larda yaygınlaşan ve tamamen bağımsız olan insanlardan gelen bir kültürle harmanlanmış müzik türüdür. Kendilerini ifade etme aracı gibi düşünmek lazım. Bu tarz akımlar bir süre sonra çok sayıda insanlar tarafından beğenildikten sonra büyük şirketler konuya uyanıyor ve durumu ele alıyorlar. Kendileri de Rapçi ve Rockcı çıkarmaya başlıyor. Yanında gelen felsefe değişikliği de genelde basitleştirme oluyor. Yani insanın içgüdülerine düşürüyorlar. Sonunda da ego, para, kadın ve üstünlük tavırları kalıyor. Bununla gittiği yere kadar para yapıyorlar ve içi boşalıyor o kültürün.

Kariyeriniz boyunca birçok çalışma yaptınız, evet zor bir soru ama yine de sormak istiyorum. Kariyer ve müzik hayatınız şöyle bir gözünüzün önünden geçtiğinde, iyi ki yapmışım dediğiniz ve diğerlerine oranla sizin için yeri daha ayrı olan çalışmalarınız hangileridir?

Bu gercçkten zor bir soru. Bende bu konuda bir ilginçlik var. Bir şarkı bitince ve çıkınca ben o şarkıyı unutuyorum. Çünkü benim için en yenisi hep en heyecan verici şarkı oluyor. Bazen kendi şarkılarıma haksızlık yapıyorum. “Cartel” şarkısı şüphesiz en önemli şarkılardan bir tanesi ama “Sesini Kesme” ve “Partiye Devam”da öyle benim için. Almanca söylediğim “Weil ich ein Türke bin” şarkısının da benim için yeri başkadır.

Sizinle bu röportajı yapmaktan dolayı çok mutluyuz ve Çerezzine Ailesi olarak her zaman yanınızda olduğumuzu da bilmenizi isteriz. Son olarak bu satırları okuyan sevenlerinize neler söylemek istersiniz?

Ben çok teşekkür ederim. Bana göre bu röportajın farkı, soruları soran kişinin gerçekten soruların cevaplarını merak etmesi, bu da tabi beni cevap veren kişi olarak olumlu anlamda etkiledi. Çerezzine Ailesine ilk fırsatta uğrayıp, tanışmak ve çay içmek isterim 🙂

Facebook Yorumları