Türk müziğinin önemli isimlerinden Genç Osman Yavaş ile yeni albümü Sensizlik Anlatılmaz’ı, Mavi Sakal dönemini, yazarlık serüvenini ve çok daha fazlasını konuştuk.

Öncelikle yeni albümünüz “Sensizlik Anlatılmaz” hayırlı olsun. Albüm gidişatı ve “Sensizlik Anlatılmaz”a gelen tepkiler nasıl?

Teşekkür ederim. Şimdilik ilgi fena değil, öyle diyorum çünkü albümün henüz bir videosu var ama çok da acelesi yok. Bekleyenler albümü zaten edindi veya dinliyor, duymayanlara yönelik içinse bir iki video daha çekmek lazım.
Tepkilere gelince; çoğu ‘Sensizlik Anlatılmaz’ı ‘Gökyüzü Masmavi’nin bir ‘devamı olarak görüyor, bu sevindirici. Özellikle her iki albüm adını taşıyan şarkılar da gerçekten aynı hikayenin devamı.

“Gökyüzü Masmavi”den sonra “Sensizlik Anlatılmaz”a geçiş süreci nasıl oldu?

Çok büyük bir ara verdiğimden bunun için bir süreç diyebilir miyiz, emin değilim. Tıpkı ilk albümdeki gibi “Sensizlik Anlatılmaz”ı da ancak şarkılar hazır olduğunda çıkarmaya karar verdim. Yani önce bir albüm yapma kararı verip sonra işin başına oturmadım. Bu iş, en azından bana göre öyle sipariş verilir gibi olmaz. Yeteri kadar bir birikimin oluşması gerekiyor, bunları müziğe dökmek için uygun bir ortam ve zaman da bulunduğunda, evet, o zaman bile belki, nihayetinde sonuçtan memnun kalmasam o zaman hepsini bir köşeye atar ve yine yayınlamam. Aradan çok zaman geçmeden kendimi hatırlatayım da beni unutmasınlar diye bir derdim yok. Dinleyenler zaten sağ olsunlar bunu ilk günden itibaren hissettirdiler. Ben de bunun rahatlığıyla ve müziğe olan idealist bakış açımla yoluma devam ediyorum.

“Gökyüzü Masmavi” 2012 yılında çıktı ve kendi adıma söyleyeyim albümü hala baştan sona parçalara eşlik ederek dinliyorum, yavaş yavaş “Sensizlik Anlatılmaz” içinde aynı şeyi söylemek isterim, bunu nasıl sağlıyorsunuz, başarıyorsunuz?

Şarabı uygun ortamda saklarsanız ve acele etmeden, zamanı geldiğinde açarsanız, doğru yaparsınız. Ben de şarkılarla aslında aynısını yapıyorum. Acele etmiyorum ve sadece içimden geliyorsa yazıyor ve hazır olduğunda yayınlamaya karar veriyorum. Telaşı bir yana bırakınca da galiba daha uzun vadede dinlenebilir parçalar çıkıyor ortaya ama sadece galiba… Diğer taraftan da hiç anlatacak hikayesi olmayan gruplar ve kişiler de dinleniyor. Bu durumdan yola çıkarsak, ben öncelikle kendime bakıyor, hikayemi anlatıyorum ve en son acaba birileri bunları dinleyecek mi diye soruyorum.

İki solo albüm arasındaki fark ya da farklar nedir?

İkincisi, yani “Sensizlik Anlatılmaz” biraz daha dinamik, ilk albümdeki buhrandan kendini biraz sıyırmış gibi bakıyorum. İlk albüm benim için tam bir dibe vuruştu, buna hiçbir şekilde de engel olmadım, yani serbest düşüşteydim ama “Sensizlik Anlatılmaz”ı hazırladığım sıralarda çok iyi ve olumluydum, muhtemelen de bu durum şarkıların yapısına yansımıştır.

Müzikal kişiliğiniz yanında kitap yazarlığı ve çevirmenlik de var. Bu çalışmalarınız hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Müzik ve yazmak, ikisini de son derece plansız yapıyorum, disiplinli olarak yaptığım ve iş olarak gördüğüm ise çevirmenliktir. Bana dil konusunda çok şey kattı, katıyor.
Yeğenlerim sayesinde de yazmaya başladım. Bir gün, yeğenlerim sıkılınca kendimi birden bir hikaye anlatırken buldum ve sonrasında hep devamını merak ettiler… Böylece aslında ortaya bir ‘seri’ çıktı ve benim de aslında yaptığım tek şey, yeğenlerime anlattığım ve çok eğlendiklerini gördüğüm bu hikayeleri kağıda dökmekti. Elbette ki bunun arkasında çocukluğumdan beri çocuk kitaplarından hiç kopmamış olmamın da rolü büyük. Bugün hala çocukluğumda çok sevdiğim ve sonradan tekrar edindiğim kitapları ara ara okurum.

Öğretmenlik, tiyatro oyunları için müzik çalışmaları ve çevirmenlik yaparken Mavi Sakal’a geçiş nasıl oldu?

Resim öğretmenliği okuduysam da hiç yapmadım. Mavi Sakal’a geçiş de aslında çok büyük bir tesadüften ibaret. Kısa süreli bir araba takası yapmıştık ve arkadaşıma verdiğim arabaya Mavi Sakal’ın şarkı yazarı olan Kaan Altan binmiş ve torpido gözünü karıştırınca da benim ilk grubumla yaptığım kayıt demosunu dinlemişti…

Wembley Arena. Wembley’de Mavi Sakal ve Genç Osman Yavaş olarak konser vermek ve orada olmak nasıl bir duyguydu?

Evet, Wembley Arena. Aslında çoğu kısmı ürkütücüydü. Boyut ve olay olarak. Benim o vakte kadar neredeyse hiç sahne tecrübem olmamıştı ve kendimi birden orada buldum. Ama hep aynı şekilde anlatırım; nasıl kedi yavrusu annesinin dişlerini ensesinde hissettiğinde ona bir güven gelir ve susar, ben de aynı şekilde gitarımın askısını boynumda hissedince birden bir rahatlık hissettim ve sonrası kendiliğinden oluverdi. Ama elbette bunun için deli gibi prova yaptık, o ayrı : )

Biraz eskilere gitmek gerekirse Mavi Sakal ve Hindiba dönemleriniz oldu, o dönemleri biraz anlatır mısınız?

Hindiba, arkadaşlarla kurduğumuz bir gruptu. Eğleniyor, güzel vakit geçiriyorduk, aslında hepsi o kadardı. Zira herkesin – benim haricimde – başka bir işi olduğundan, gruba yeterince vakit ayıramıyorlardı. Yine de solo bir proje yapmamakta ve müziği grupça yapma isteğimde uzun zaman direndim ama olmadı. Vazgeçtiğim, müzikten uzaklaştığım bir dönemde de Mavi Sakal’a çağrıldım. Aslında bu kadar amatörce bir uğraştan sonra birden köklü bir gruba girmek benim için de elbette iyi bir meydan okumaydı. Birden her şey çok büyümüştü; konserler, video klipler, turneler, röportajlar, haberler… İkisinin de tadı ve de yeri ayrı benim için. Mavi Sakal’da bir rockstar iken kendi projemde kendimi hikayeler anlatan biri gibi görüyorum.

Mavi Sakal “Naklen” ile tekrar bir araya geldi, bu birliktelik devam edecek mi, yeni albüm müjdesi var mı? Yoksa sevenlerimizi özlettik albümü müydü “Naklen”?

“Naklen” ile uzun bir sessizliği bozmuş olduk. Aslında Mavi Sakal’ın geçmişi hep böyle dönemlerle doludur. Hayat da böyle bir şey, her zaman istediğinizi yapamıyorsunuz. Bazen kişiler aynı yerde olmuyor, bazen de kafalar. Dolayısıyla bundan sonra ne olur ne olmaz bilemiyorum, sadece durdu. Her şeyin cevabını zaman veriyor sanırım.

1995 yılında Mavi Sakal’a katılmanızdan bu yana sizce müzik piyasası ne durumda, o zaman ile şimdi ki zaman arasındaki farklılıklar neler, sizin gözünüzden bakınca.

Doğrusu, özellikle de bugünle kıyaslayınca, harika zamanlardı. Şimdi çoğuna iki dakikadan fazla dayanamadığım müzik kanallarını o günlerde tüm gün açık bırakabiliyordunuz. Anlatacak hikayesi olan insanlar çıkıyor, şarkılarını söylüyordu. Bugün bir ezgi bulup üzerine boş laf kalabalığı yapan gruplar bile var. Haliyle ve de ne yazık ki müzik iyiye gitti diyemem. Elbette birtakım güzel şeyler de oluyor ama artık albümlerin çoğu evde yapılabiliyor. Bu iyi olduğu kadar da kötü çünkü plakçı aynı zamanda da bir nevi filtre görevi görüyor(du).
Korsan artık çok başka boyutlarda olduğundan son yıllarda plakçıların da geliri çok radikal şekilde azaldı. Aslında tüm dünyada daha ‘verimsiz’ bir müziğe gidiyoruz galiba. Çok da endişelenmemek lazım, bakarsınız gün gelir, düzlüğe çıkılır.

Yeğenlerinizi çok seviyorsunuz, onlar için ithaf ettiğiniz “Amcam ve Ben”, “Havaalanında Bir Zebra” ve “Restoran Macerası” süreçleri nasıl geçti, fikir nasıl çıktı?

Her şey bir gün onları oyun parkına götürmemle başladı. Sıkıldılar ve ben çareyi bir hikaye ‘uydurmakta’ buldum. Ama öyle bir uydurdum ki, arada sözümü kesiyor, itiraz ediyor, gülüyor, şüphe içinde bana bakıyor veya heyecanla ne diyeceğimi bekliyorlardı. O ilk hikayeyi anlattığım zaman çok eğlendiler. Derken ertesi gün yeğenlerim beni görür görmez: “Sonra, sonra ne oldu, başka hikaye var mı?” şeklinde koluma ve bacağıma yapışınca, ister istemez bir sonraki hikayeyi ‘uydurdum’… Derken aklıma bir fikir geldi: “Yeğenlerim bu kadar eğleniyorsa, neden başka çocuklar da eğlenmesin” dedim kendi kendime ve yazmaya başladım, aslında hepsi bu.

Müziğin yanı sıra çevirmenliğe ve yazarlığa devam edecek misiniz? Yeni projeleriniz var mı?

Çevirmenliğe bir süre ara verdim. Bugünlerde, emin olmasam da, tekrar başlayabilirim. Piyasanın durumu malum, bu yüzden de sahne alabileceğimiz yerlerin sayısı artık çok az, çok fazla mekan kepenklerini indirmek zorunda kaldı. Bu durumda da size daha çok vakit kalıyor, bakalım. En azından tam bu şekilde düşünmeye başlarken yeni bir şarkı yazdım. Sonra bir ikincisi… Ve üçüncüsü. Gerisi gelir mi bilmem ama görünüşe göre üçüncü albüme ufaktan da olsa başladım diyebilirim.

Son olarak sevenlerinize, sizi takip edenlere ve Çerezzine ailesine neler söylemek istersiniz? Röportaj için ve samimi cevaplarınız için teşekkür ederiz.

Dinleyicilerim inanılmaz içten, bunu çok seviyorum ve geri dönüşleri hep çok güzel oldu. İki albüm arası onca yıl bekletmiş olsam da bilsinler ki, hep elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığımdandır bu süreçler.
Sizlere de bu röportaj için ayrıca teşekkür ederim.

Facebook Yorumları