*10 küsur yıl öncesine ait bir yazıdır…

Değer verdiğimiz her şeyin günü geldiğinde kalbimizi kırmasıyla başlar bu roman; yaşamımızın her karesini bazen keder, bazen mutluluk, bazen korku, bazense sevgiyle yazarız, her gün yeniden açtığımız bembeyaz sayfalara…

Günü gelir, sayfalar kirlenir. Hiç durmadan yazdığımız romanın başına döneriz. Çünkü sayfalar bir gün bitecektir, çünkü sayfalar günü geldiğinde değere binecektir. Tek tek inceleriz tüm sayfaları gereksiz yere kirlendi mi diye. Fark ederiz… Aslında o kadar çok gereksiz sayfa var ki bu romanda, yaşadığımız mutluluğu, sevgiyi, aşkı yazacak kağıt kalmayacak!

Gereksiz yere kullanılan onca kağıdı temizlemek isteriz ama ne silgi ne de sevgi temizler o kağıtları… Bu sefer başka bir yol ararız, en azından gereksiz yazı kalmasın diye sayfaları koparmaya çalışırız. Bu sefer de başarısız! Kağıtlar öyle güçlü tutmuş ki romanı, sanki yaşanılan her saniye daha çok yapıştırmış sayfaları.

Düşünmeye başlarız… ”Elimde çok az kağıt kaldı, bu romanı okuyan herkes görecek gereksiz sayfaları; yanlışları, acıları, yapılan onca hatayı!” Ağlarız… Bağırırız… Geriye kalan sayfaları yırtarız, romanı bırakırız. Çünkü mutluluğu, aşkı, sevgiyi de yazsan kalan sayfalara, yaşamını kazanamazsın asla!

Ne doğduğun günü, ne okul zamanlarını, ne düğününü ne de geride bıraktığın yılları. Bence insan, geçirdiği her saniyenin güçlendirmemesi için gereksiz sayfaları, zamanında koparmalı bir çok sayfayı… Sayfaları koparmak için fark etmelisin! Etrafında olup biteni, seni tüm kalbiyle sevenleri, sevgini hakedenleri, sana yanlış kalemi verenleri ve sayfalarını kirletenleri…

Yunus Emre Işık

Facebook Yorumları