Mahmut Aksoy

Gökhan Toker: Harran Üniversitesi Radyo ve Televizyon bölümünden mezunsun. Sinema dersleri verdin. Sinemanın şiirinle ilişkisi nedir?

Mahmut Aksoy: Sanat bir ahtapot gibidir. Ahtapotun her bir kolu sanatın bütüncüllüğünü dinç tutan birer uzuvdur. Dolayısıyla sinema kolum, görüntü ve yazı arasında duran mesafede şiir kolumu daha uzağa, kurumsallaştırılmış despotluğun estetiğinden geçen ideolojilerin, dinlerin ve daha birçok zorba kültürlerin yaşamda ortaya çıkardığı dokunulmazlığa dokunmamı sağladı.

G. T. : Klaros Yayınları’ndan çıkan ilk şiir kitabın ‘’Gazellertesi’’nin künyesinde ne var?

M. A. : ‘’Gazellertesi’’ evli olduğum şiirlere açtığım boşanma davasının dosyasıdır. Kısacası, uzun lafın cücesi; bu yüzden kitaptaki şiirler minimale hevesli. Bu kitaptaki şiirlerimle fistan yerine pantolon giyen bir Arap yaratmak istedim; cinsiyetini okur seçer zaten. Bu zıtlığı ‘’su denilince aklına bulanıklık gelen okur’’ anlayacaktır.

Kitabın künyesinde cüceler var, özellikle cüceler; devlete, anne-babaya, siyasete ve aşka cüce kalanlar. Bu cücelerin yanında özgürlük, vicdan ve vefa yolunda iyiliğin tarafsızlığı için her an ölmeye hazır devler de var.

G. T. : Evet, şiirlerinde zıtlığı besleyen bir imaj söz konusu, örneğin bu iki dize: ‘’bulunur hint kumaşı’’ , ‘’kısa lafın uzunu’’. Peki, neden?

M. A. : Ben, olanı değil, daha çok ‘’olanın olmayanla ilişkisi’’ni kazıyorum. Böylelikle, olanın öncesinde yatanı sonradan olacaklara zemin olarak hazırlıyorum.

Kanımca günümüz şiirlerinde hep bir ‘’olanı olanla verme’’ var; ‘’konuşma ağzı imajı’’ ‘’şiir ağzından’’ çok uzakta. Sanki şair bize şöyle diyor: ‘’İşten geldim, çok yorgunum, canım da şiir yazmak istiyor.’’. Böylesi şiir evet, belki bugün yaşayabilir ama sonsuzluğa iğne batıramaz.

Bu durum beni zıtlığı daha çok ön planda tutmaya itti. Zıtlıktan ben’in şiirini, her ne kadar dışarı’nın da olsa, hem herkesin hem hiç kimsenin olanı yazdım.

G. T. : Mardinlisin. Mardin’in tarihi hakikati şiirlerine de yansımış. Bize o şehirde büyümüş, önereceğin bir şair var mı?

M. A: Var, fakat bir şairin yeterli olacağını düşünmüyorum. Mardinli birçok çağdaş sanatçı, yazar, ressam da var. Bunlardan bazıları: Mehmet Ali Boran (Sanatçı), M. Mahsum Oral (Yazar), Nurullah Kuzu (Şair), Ferhad Salman (Ressam).

Mahmut Aksoy

G. T. : Sanatçının eseriyle arasında (uç noktalarda olmayacak şekilde çelişkiler olsa da) bir paralelliğin daima şekil alması gerektiğini savunuyorsun, neden? ‘’Gazellertesi’’ kitabına bu savunmanı yansıtabildin mi?

M. A. : Eser, gerçek yaşam örgüsünün düğümü çözülmeden yaratıldığı zaman, sanatçının eserle ilişkisi aksak kalır.

Sanatçının eseriyle bağımlılığı olduğu kadar bağımsızlığı da söz konusu olabilir. Fakat bu iki olasılık arasında sanatçı eserinin çok uzağında duran, duracak lükse sahip değildir.

Ben, ‘’Gazellertesi’’nde yaşamla kurgu arasındaki bağı elimden geldikçe sıkı bağladığımı düşünüyorum. En azından bu bağladığım bağ koptuğu, kopacağı söz konusu olacaksa da yine benim eserimle aramdaki halatı ancak ben aşındırırsam kopar, aksi halde zor…

G. T. : Herkes şiiri kendine göre tanımlıyor. Ne düşünüyorsun bu konuda, şiiri nasıl tanımlıyorsun?

M. A. : Şiir, çok eşli bir kelime. Nasıl ki ölüme bulunmamış çare, şiir de tek tanım altında toplanamaz. Evet, şiirin genel geçer iskeleti de var, onu ete büründüren, yaşamasını sağlayan şairdir; böylece ortaya çıkacak tanım şairini bağlar, şiiri değil.

Benim şiir tanımım: Şiir, sonsuz bir tekrardan ibaret, insan soyunun yükselen çıkası olduğu, ama varlık sahasında da insanın ölümle barışana kadar yaşamla savaşıdır.

G. T. : Mahmut Aksoy’un adını duyduğumda es geçmemem gereken bir dergi var: Şehir. Bize Şehir dergisinden bahseder misin?

M. A. : Adımın Şehir’le anmanız kıvanç verici. Ama Şehir’le en çok İbrahim Tığ anılmalı. Çünkü onun 15 yıldır süren bu direnci Şehir’i bugünlere getirdi.

Şehir kendi Afrika’sında edebiyatı hakikat ile ele alan bir dergi, genç yaşta yaşamını kaybeden Rüştü Onur’un çıkarmak isteyip de çıkaramadığı. Onur, Behçet Necatigil’e yazdığı mektupta Şehir’in çıkmasından, sonunda okuruyla buluşacağından söz etmişti ama ömrü yetmedi. İbrahim Tığ ve arkadaşları Onur’un çıkarmak istediği dergiyi bir vasiyet olarak üzerlerine alıp çıkarmaya başlamışlar. Ben de 5 yıldır Şehir’leyim. Şimdi Şehir’in editörlüğünü yapıyorum.

G. T. : Sizinle bir söz vermiştik, teşekkür etmek olmayacaktı aramızda. Onun için size teşekkür yerine, çok şiir etmek istiyorum.

M. A. : Ben size çok şiir ederim.

Facebook Yorumları