Özgün müziğin efsane isimlerinden Mustafa Kaya ile son albümü “Yorgun Yıllar” ve müziğe dair çok samimi bir röportaj gerçekleştirdik.

Merhaba, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Mustafa Kaya’dan kendi hikâyesini anlatmasını istesek, neler söylersiniz bize?

Öncelikle sizlere, Çerezzine ailesine Mustafa Kaya olarak sevgi ve saygıyla selamlarımı gönderiyorum.

22.02.1963-26.06.2019 tam 56 yıldan fazla oldu çalışma hayatıma başlayalı ve halen de çalışmaktayım. İlkokulu bitirdikten sonra bir tornacı çırağı olarak iş hayatına başladım. Ortaokulu Malatya Atatürk  Akşam Ortaokulunda gündüz çalışıp akşam okuyarak bitirdim. Liseyi İstanbul Beyoğlu Atatürk Akşam Lisesinde yine gündüz çalışıp akşam okuyarak bitirdim. İlk üniversiteyi Ankara Gazi Ü.İ.İ.B.F. Maliye bölümünde Lisans mezunu oldum. Daha sonra İstanbul Ü. Sanat Tasarım F. Resim bölümü Lisans mezunu oldum. Okul biter bitmez Yüksek lisansa başladım ve Master diplomamı da alıp akademisyen oldum. Tabii üniversite hayatımı da gündüz okuyup geceleri çalışarak tamamlamış oldum.

Peki, bu hayat hikâyesinin müzik neresinde? Aynı zamanda maliye bölümünden mezun olduğunuzu biliyoruz. Müzikle tanışmanız nasıl oldu?

Müzik, belki de daha doğmadan anne karnında oluşan bir şey desem her halde abartmamış olurum çünkü; annemin sesi çok güzeldi sürekli şarkı söylerdi kendi kendine. Baba tarafında ise Kürt Dengbejler vardı. Bebekliğim ve ilk çocukluğum onları dinlemekle geçti. Zaten henüz ilkokula başlamadan bağlama çalmayı da resim yapmayı da öğrenmiştim bile.

Ayrıca resimle de iç içesiniz, ders de veriyorsunuz bu alanda bildiğimiz kadarıyla. Biraz bahsedebilir misiniz bize resimle olan ilişkinizden, daha ötesi tutkunuzdan?

Resim ile ilgili olarak da; hem Akademi ve hem de yüksek lisansımı sanat üzerine yaptığım için olsa gerek bir atölye açtım Kadıköy’de. Halen hem resim hem de müzik üretiyorum bu atölyede. Ayrıca liseden mezun olup Güzel Sanatlar Üniversitesine gitmek isteyen ama parası olmayan yetenekli öğrencilere ücretsiz, yetişkinlere de hobi olarak resim dersleri de veriyorum.

Sizi, Ahmet Kaya’nın ağabeyi olarak tanıyan büyük bir kesim de var. Öyle üretken bir sanatçının ağabeyi olmak, o şekilde tanınmanın yaşamınıza nasıl bir etkisi oldu?

Ahmet Kaya’nın abisi olmak, yani bir sanatçının abisi olmak onur verici bir şeydir. Ahmet’in benim yaşamımda nötr bir etkisi olmuştur, bizim ilişkimiz daha çok birbirlerini çok seven iki kardeş olarak yoğunluk kazanmıştır. Sanatçı kişiliklerimiz tamamen kardeşliğimizin dışında gelişen bir yaşama biçimi olmuştur. Çünkü Ahmet müzik ile ben de hem müzik ve hem de resimlerim ile sanata ve dolayısı ile içinde yaşadığımız topluma katkılar sağlıyorduk. Bu çok güzel bir duygudur.

Peki, Ahmet Kaya ile ilişkileriniz nasıldı? Sizin Ahmet Kaya’nız nasıl bir kardeş, nasıl bir insan, nasıl bir sanatçıydı?

Bizim abi kardeş ilişkimiz zannederim her abi kardeşte olmayan bir ilişkiydi. Bir defa ben onun doğumunu, bebekliğini ve büyümesini, izlediğim için müthiş bir sevgim vardı ona karşı ve hala bu sevgi yaşamaktadır yüreğimde. Evin en küçüğü olması sıfatıyla da bütün kardeşler Ahmet’in üzerine titrerdi. Yani Ahmet ile aramızdaki ilişki kardeşlikten çok baba oğul ilişkisi gibiydi.

Tanınmanızı sağlayan şarkının Fikrimin İnce Gülü olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Şarkı çok ünlü oldu, ancak siz şarkının gerisinde kalmayı tercih etmiştiniz. Neden böylesi bir tercihiniz olmuştu?

Benim tanınmam, ilk önce yaptığım “Deli Gözbebekleri” Adlı albüm ile olmuştur. Ardından Fikrimin İnce Gülü ve üçüncü olarak da Yıldızlar ve Çocuk albümleri benim müzik piyasasında yer edinmemi ve sizin deyiminizle tanınmamı sağlamıştır. O sıralarda resim sergisi çalışmalarım ağırlıklı olduğu için ve Ahmet’in de müzik piyasasına yoğun bir şekilde girmesi benim müziğe biraz daha az zaman ayırmama neden olmuştur. Ancak Ahmet’in aramızdan ayrılması nedeniyle de müzik piyasasına tekrar girmem mümkün olmamıştır. Zira kayıbım çok büyük ve benim müzik alanına dönmem ise çok küçük bir olaydır. Ben on dokuz yıl sevgili Ahmet’in yasını tutmaya çalıştım. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi bizim ilişkimiz baba oğul ilişkisi gibiydi. Ben evladımı kaybetmiştim. Müzik, ya da tanınmak ya da para kazanmak umurumda bile değildi. Bu nedenle müziğe ara verdim.

Son albümünüz “Yorgun Yıllar”ı geçtiğimiz aylarda çıkardınız. Albümünüzle ilgili olarak şu ana kadar almış olduğunuz tepkiler, geri dönüşler nasıl? Beklediğiniz yönde mi?

Son çıkardığım Yorgun Yıllar albümünden dolayı tepkiler son derece olumlu oldu. Ben bile bu kadarını beklemiyordum. Halkın ortak sesi, ortak düşüncesiydi bu albümdeki şarkılar. Özellikle “Hodri Meydan”.

Yorgun Yıllar’dan klip çalışması gelecek mi peki? Sürpriziniz var mı bu konuda müzikseverlere?

“Yorgun Yıllar” da 11 şarkı var, bir tanesine Video Klip yapıldı, diğerleri içinde Video Klip yapılacak ama tıpkı albümün adı gibi ben “yorgunum” artık bu nedenle biraz ağırdan alıyorum. Şu sıralar 2020 de bir resim sergisi planladığım için bütün enerjimi resim yapmaya harcamak istiyorum.

Şu an içinde bulunduğunuz müzik piyasasını nasıl buluyorsunuz, özellikle de protest, özgün müzik konusunda neler düşünüyorsunuz? Takip ettiğiniz ya da ilerde başarılı olur dediğiniz müzisyenler var mı?

Şu sıralarda Türkiye’de müzik adına (Fazıl Say ve diğerleri gibi klasik müzik yapan sanatçılar hariç) hiçbir şey yapılmamaktadır. Yani insanlar kolay yoldan şöhret olma peşinde koştukları için toplumun gerçeklerini hiç önemsememektedirler. Her şey tamamen “lay lay lom” gitmektedir. Kendisini sanatçı olarak adlandıran(!) insanlar ülkemizde sanata değil, şöhrete değer vermektedirler. Oysa sanatçı, içinde yaşadığı toplumun kültürel dokusundan yola çıkarak toplumun sorunlarını dile getiren konularda sanatını yapmalıdır. Bu nedenle ülkemizde müzik adına geleceğin olduğunu sanmıyorum. Bu beni hem üzmekte hem de çok düşündürmektedir. Amatör ruh da ne yazık ki yok olmuştur. Mesela sizin oralarda yani Kıbrıs’ta (Lefkoşa’da) yaşayan Zeki Karahanoğlu sevdiğim ve amatör ruhunu yitirmemiş bir müzisyendir ve onun gelecekte bir Rock Müzik yıldızı olacağını düşünüyorum. Bunun dışında dediğim gibi şu sıralar müzik adına pek de önemli şeyler yapılmamaktadır.

Peki, sizce bir sanatçı ve de sanatçının duruşu nasıl olmalıdır? Ülkenin genel durumundan bağımsız olabilir mi örneğin sanatçı?

Sanatçı halkın önünde gidendir. Çünkü uygarlıkları bin yıllar sonrasına taşıyan sanattır. Bu nedenle de sanatçı, çağının tanığı olduğu için ve eserlerini de bu kültürün etkileriyle oluşturduğu için her zaman doğruları söylemek ve kendi yaşamını da doğrular üzerine kurmak zorundadır. Sanatçı tarafsız olamaz her zaman doğrulardan yanadır ve eğrilere karşı duruş sergilemesi gerekir. Bu nedenle sanatçı omurgalı olmalıdır, zaten öyledir de.

Yeniden Ahmet Kaya’ya dönecek olursak, Yusuf Hayaloğlu ile arasındaki dostluk ve de bambaşka olan üretim birlikteliği hakkında neler söylersiniz bize?

Yusuf Hayaloğlu Ahmet’in kayın biraderiydi. Aralarında güzel bir ilişki vardı, özellikle üretim konusunda.

Sizi, sahnelerde, konserlerde görmek isteyen dinleyicileriniz, müzikseverler için belirli olan programınız var mı peki, bizlerle paylaşabileceğiniz?

Ben bundan sonra önümüzdeki yıl açacağım resim sergilerime yoğunlaştım. Çalışmalarım hem çok zor hem de bu zorluğun getirdiği yoğunlaşma içerisindeyim. Bu nedenle gelen konser tekliflerini ne yazık ki geri çeviriyorum. Sadece salonda ve halk konseri şeklinde bir iki teklif var onları değerlendiriyorum.

Son olarak Çerezzine okurları için neler söylemek, neler eklemek istersiniz?

Çerezzine ailesine kolaylıklar diliyorum, okurlarına gelince şunu belirtmek isterim; insanlar nasıl ve ne yaparak mutlu oluyorlarsa kendilerini mutlu eden uğraşılara öncelik vermelidirler. Çünkü mutluluk göreceli bir kavramdır bazen en basit bir eylem dahi insanın mutlu olmasına yeter. Mutlu olan insan etrafına da mutluluk dağıtır. Bu nedenle Çerezzine okurları da sigortalı bir iş aramayı bırakıp, kendilerini neyin mutlu ettiğine inanıyorlarsa onun peşine düşsünler dersem umarım yanlış söylememiş olurum.

Çerezzine ailesi olarak size bu güzel röportaj için bir kez daha teşekkür ederiz.

Facebook Yorumları