İKİ GAZOZ

Karatahtanın üzerindeki Atatürk posterinin yanına Ayfer’in fotoğrafını koydum. Yakışmadı. Atatürk’ü söküp kendi fotoğrafımı koydum. Şimdi oldu. Öğretmen kim yaptı bunu dedi. Bu nasıl hayal ya! Sevgilim öldü. Onu anıyorum, öğretmenin ettiği lafa bak. Sınıfa işedim.

İlkokula gidiyorum. Ölümcül bir hastalığım olsa daha çok fark edilebilirim. O kadar fakiriz ki vücudumda mikrop bile yaşamıyor. Kısa boyluyum. Doğuştan. Suratımda tam fakir çocuk sevimliliği var. Hiç param yok ama ağzım iyi laf yapıyor. Sınıf başkanı yardımcısı yüz elli iki Ayfer. SEVİYORUM onu, sevgi insanın isminden daha özeldir. O yüzden Ayfer ismini küçük yazdım.

Sevgim için her şeyi yapmaya hazırdım. Bir Cuma günü İstiklal Marşı’ndan aldığım gazla okul dağılır dağılmaz bakkala koştum. İki tane gazoz istedim güzellikle. Para sordu. Tepem attı. Koş eve. Annemim başörtülerinden birini yüzüme kovboylar gibi maske yaptım. Dal bakkala. Bu bir soygundur. İki gazoz ver. Küfür etme. Silahımı çıkarttım. Taş! Camını kırarım lan senin! Gazoz ver bana. Çırağı piç Selim, fark edemedim, yakaladı beni. İki tokat. İkisi de sağ tarafıma. He ya, neden sağlı sollu vurmadı. Bir süre kaldırımda ağladım. Sonra sinsice camına tükürüp kaçtım. Amacım Ayfer’e yetişip ona sürpriz yapmaktı. Yetişemedim.

Kız, sınıf başkanı yardımcısı; el arabaları, merdivenleri var. Annesi halı silkeliyor. Evde halı var! Nasıl olacak! Yorganı kafama kadar çekip, altıma işedim. İsyan! Rüyamda Ayfer’i gördüm. Çarpım tablosunu şakır şakır söylüyordu. Altı kere iki, on dört. Rüyayı ben gördüğüm için hata benimdi. Ayfer’i kendi rüyasında görün. Matematiği süperdir. Bir matematik dersiydi, Ayfer’e karşı son kozumu oynamaya karar verdim. Acındırmak! Acınmak istiyordum. Kaldırımda tek başına yağmurun altında bekleyen çocuk bendim, evet on yaşındayım ama zıbın giyiniyorum çok fakiriz Ayfer! Takım tutamıyorum, o kadar fakiriz. Ödev kontrolü. Matematik defteri yerine, veresiye defterini çıkarttım, Ayfer’in umurunda olmadı. O zaman daha çok sevdim onu. Maddiyatçı değildi.

Uyandım. Ayfer de uyanmıştır. Dışarı çıktım. Can’la karşılaştım. Can’la sınıf arkadaşıyız, hatta aynı sırada oturuyoruz. Can iyi çocuk ama hani bir süre sonra mahalleden birileri taşınır ve bir daha haber alamazsınız ya; Can işte o çocuk.

Bir gün okuldan sonra ağaçlara dalarız diye plan yapıyorduk ki, öğretmen eşofman istedi. Can’la göz göze geldik. Okuldan sonra kütüphaneye gittik. Meydan Larousse’a baktık. E harfi. Eşofman: Spor yapılırken giyilen iki parçalı giysi. Ağzımdan burnumdan kan geldi. Can hemen kızamık oldu. Eve gittim. Konuyu babama açtım. Sinirlenip kahveye gitti. Annem öldü. Ablam kocaya kaçtı. Kedimiz fare kapanına sıkıştı.

Atom yemiş kanser hastası gibi düşünüyordum, beden eğitimi dersindeki arkadaşları sınıftan, camın arkasından izlerken. Ayfer seksek oynuyordu. Amcası Almanya’dan göndermişti ayakkabısını. Kamadan kamaya koşuyordu. Cama nefesimle bir hayal bulutu yaptım. İşte o gün boş hayallerin peşinden koşmayı bıraktım, Ayfer’e gidip açıldım. Ayfer sen zenginsin, ben fakirim. Bu iş olmaz. Yani ömrümün sonuna kadar pazarlarda soğuk su diye bağırırsam beni sever misin? Nah seversin. Sınıfın kapısı açıldı. Can! İnsanın yarasının kabuğunu sökerken aldığı keyfi alıyormuş gibi bağırarak bahçeye doğru koştu. Camın arkasında başımı hafif sağ omzuma eğerek masum aşık gibi durmaya çalıştım ama olmadı. Ne yaparsam yapayım fakire benziyordum. Ayfer’e bir şeyler söyledi. Bana doğru bakmadılar. Demek ki yüksek sesle düşündüğüm şeyi söylememiş. Sır tutar. Ulan tutulacak sır mı, elçiye zeval olmaz, söylesen ne olurdu…

Can’la, dışarıda oynadıktan sonra eve geri döndüğümde kulaklarıma inanamadım. Bedenim üzerinden para kazanmayı düşünüyordu ailem. Yaz tatilinde sünnet edeceklerdi beni. Ama önce Ayfer’i düşünmeliydim. Kapı açıldı. Ödevlerini. Yapıyorum…

Ödevimi yapamadım. Elektrikler kesildi. Diğer arkadaşlarınki gibi ucuz bir bahane değil öğretmenim. Ayfer’i düşünürken elektrikler kesildi. Bütün sınıf bir dakika Ayfer’i düşünelim bakın elektrikler kesilmezse şurada aha şu köşede tek ayak üzerinde durmayan ben ne olayım. Tek ayak üzerinde beklerken yaz tatilinde olacağım sünnet aklıma geldi. Ağlamaya başladım. Yerine geç. Burada iyiyim öğretmenim. Geç yerine. Neden ağladın diye sordu Can. Çükümü kesecekler. Erkek olmak istemiyorum. Ayfer’i sevmek istiyorum. Anlıyor musun? Ayfer’e evlenme teklif edeceğim… Ayfer sana evlenme teklif ediyorum ne diyorsun. Hemen cevap vermek zorunda değilsin. Daha önümüzde uzun yıllar var. İyice düşün ben seni beklerim…

Papatya topladım. Evlerinin önü ana baba günü. Sınıftan birkaç kız da gelmişti. Yanlarına yaklaşıp sordum. Salya sümük ağlıyorlar. Annesinin kolunda iki kadın, babasının başında kıraathane ahalisi. Ayfer nerede? Bir süre oturduğu sıraya çiçek bıraktık. Mezarı koca adamların yanında. Ölüm tuhaf bir şey. Ölümle tanıştığımda henüz yaşamak için erken bir yaştaydım.  Ölüm kısa bir kelime ama çok şey anlatıyor. Anlatılmıyor. Sınıf başkanı yardımcısı yüz elli iki ayfer. SEVİYORUM onu, sevgi insanın isminden daha özeldir. O yüzden Ayfer ismini küçük yazdım.

Bu öykü İsa Balcı’nın Bisikletçi kitabından alınmıştır.
Facebook Yorumları