İstanbul’da yaşayan elektronik müzikle uğraşan aynı zamanda söz yazarı olan “Suha” ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Merhaba, röportajımızı kabul ettiğin için teşekkürler. Seni daha yakından tanıyalım bize öncelikle kendinden bahseder misin? İlk EP çalışman olan “moonkid” ile öncesinden bahseder misin?

İstanbul’da yaşayan ve müziğinde şehrin dokularını yaşatmayı dileyen biriyim. İngilizce sözlü şarkılarımı elektronik altyapılarla prodükte ediyorum ve bunu aşina olduğumuz seslere atıflarda bulunarak yapıyorum.  Müzik dışında edebiyat ve görsel çalışmalarla ilgileniyorum. Müziğe kendi merakımla, ilk gençlik zamanlarımda başladım, müzik eğitimi almadım. Duyma ve sezgi sayesinde uzun bir süre çeşitli janrlarda denemeler yaparak öğrendiklerimi, kendimi sınadım, projeler ve sahnelerde, stüdyo işlerinde yer aldım. Yayınladığım ilk EP Moonkid, konsept itibariyle kendini kozmosta konumlandırmaya çalışan hayali bir karakter; yeryüzü ve uzay, insan ve ay gibi ikiliklerin oluşturduğu melez bir figür. Merakı, sevgiyi, soyutlanmışlığı ve hüzünlü bir neşeyi anlatmak istemiştim. 2016’ya dek home studio’mda biriktirdiğim ses örnekleri ve enstrüman kayıtlarını aranje ederek, üzerlerine yazdığım sözleri okumuştum. Sonra bunu bağımsız bir proje olarak internette paylaştım. Aynı zamanda müzisyen ismim olan Suha, işe bu şekilde başladı.

Geçtiğimiz aylarda “Hora” isimli bir EP yayınladın. Geri dönüşler alıyor musun? Üretim süreci hakkında bir şeyler söylemek ister misin?

İlk EP’den sonra gelen single, remix ve featuring parçalarım sonrasında Hora EP, 2019 Ekim’inde çıktı. Bu kez farklı bir yöntem izleyip, müziğimi etnik açıdan daha çeşitli, ritmik, uzun soluklu ve enstrüman ağırlıklı düzenledim. Üç parçanın kayıt ve aranjmanlarını yaptıktan sonra, koprodüksiyon, mix ve yayın için Berlin tabanlı indie bir label olan The Magic Movement’la çalıştım. EP’nin 12 inçlik plakları, ülkemiz dışında da Avrupa’nın çoğu ülkesinde dinleyicileriyle buluştu.

Geri dönüşlerden memnunum, özellikle 3 sene gibi bir soluklanmadan sonra karşılaşılan bir proje olması sebebiyle gelecek tepkileri tahmin edemiyordum. Ancak önceki işlerime nazaran Hora, daha çeşitli bir kitleye ulaştı. Yurt içi ve ülke dışından hoş bir etkileşim aldık, EP çeşitli radyo ve playlistlerde, Acid Pauli gibi tanınmış isimlerin DJ setlerinde yer aldı, İngiltere’deki plaklar kısa sürede tükendi, vs. Bunu zamanı yanlış kullanmadığıma yordum. Belki hiç acele etmeye gerek yok, kendi işimizdeki dürüstlükten eminsek bu en büyük başarı olmuyor mu? Bence en zoru bu, sonrasında mutlaka bir karşılığı oluyor. Ancak bu daima soluklu bir ilerleme olacağı anlamına da gelmiyor. Bir sonraki çalışmalar için şimdi yeniden stüdyoda, üretim sürecindeyim.

“Hora, Hezarfen ve Hermes” bunların bir hikayesi var mıdır?

Coğrafi uçları ve zamansal farklılıkları buluşturmak için Batı kültüründen Hermes’i ve eski İstanbul’dan Hezarfen’i ağırladım. Efsanevi iki figür olan Hermes ve Hezarfen, kanatlarını açıp farklı zaman dilimlerini aşan ortak bir mekanı; Hora‘yı aramaya koyuldular. Hora ise buluşmalarını dilediğim hayali bir dağın zirvesi; sözlük anlamı itibarıyla dağ, saat, yerel dans gibi anlamları olan felsefi bir terim. Bir şekilde zamanın, mekanın ve ruhun ayrık parçalarını yeniden buluşturuyor.

Yapmaya çalıştığım şeyi, müziği kültürel bir keşif olarak, keşiflerimi her parçada yeniden bütünleştirme uğraşı olarak görüyorum. Bunu yaparken birbirine uzak saydığımız yanların içsel bütünlüklerini vurgulamak istiyorum. Hikayenin alt metni bu tür sebeplerden yola çıkıyor.

Dinleyicide farklı duygular uyandırdığını düşünüyor musun ya da senin duyguların müziğine yansıyor mu?

Duygularım müziğime elbette yansıyor, müziği, hislerimi ve sezgilerimi sözler dışında ifade edebilme güdüsüyle yapıyorum. Ancak işin toplumsal tarafını, şehri veya coğrafyayı, kültürleri, insanları dert ederek oluyor bu bir yandan. Temel bir takım ortak hisler üzerinden ilerleyen müzisyen-dinleyici ilişkisi, bir yerden sonra öznel karşılıklar bulmaya başlıyor. Her dinleyici kendinden bir şeyler buluyor, belki bildiğim ancak adını koyamadığım açıları gösteriyor bana geri dönüşleriyle. Dört köşeli ve sınırları bariz bir sunumdan çok, kişisel yoruma ve anlamlandırmaya açık işler yapmamın bir sebebi, bakış açılarındaki bu çeşitliliğe olan muazzam merakım olabilir.

Bağımsız kalmak hakkında ne düşünüyorsun. Şu an bir şirketle çalışıyorsun. Bağımsız kalmak ile arasındaki farklar haklında bir şeyler söylemek ister misin? 

Müzikte bağımsızlık geçmişe nazaran çok daha kolay ve mantıklı. Ancak büyük şirketlerin imkan ve tecrübelerinden faydalanmak, karşılığında bir taahhütte bulunmak da müzisyen için mantıklı bir seçenek. Zamanında çok sorguladığım bu konu, internet ve streaming çağının ilerlemesiyle hepimizin hayatına açıkça bir yer buldu. Sistem dijital mecra üzerinden ilerliyor, bu kez de ortaklığım bağımsız bir plak şirketiyle olduğu için, konuyu o açıdan çok değiştirmedi; network konusunda gözle görülür bir fark olsa da dev bir uçurum yarattı diyemem. İşin daha otantik, koprodüksiyon ve hard-copy gibi tarafları, bir şirketten çok müzikal bir ortaklık tecrübesi kazandırdı. Benim açımdan farklar şimdilik böyle şeyler.

Sofar performansını çok beğendik. Bunun hakkında olumlu etkileşimler aldığını düşünüyoruz. Seni nasıl etkiledi?

Beğenmenize sevindim, Sofar İstanbul’daki ‘’Bittersweet’’ performansım, 2016’da Moonkid EP’nin duyulması ve benim de sonraki adımı atmam gibiydi. Sofar çok sevdiğimiz bir proje ve ekipti. Yer almaktan memnun kaldık ve o zamanki dinleyici potansiyelini, hitap ettiğim kitlenin samimiyetini gösteren hoş bir tablo sundu. Sonraki işlerimde beni nasıl etkilediğini pek kestiremiyorum ama elbette etkisi olmuştur. Belki de sayesinde tanıştığım iyi müzisyenler ve arkadaşlıklar buna örnek olarak gösterilebilir.

Müzik dışında söz yazdığını biliyoruz bu süreç nasıl ilerliyor ve Türkçe bir proje gelir mi? 

Üniversite eğitimim Batı edebiyatı üzerine, öncesinde de bir yazma alışkanlığım vardı. Kısa öykü, deneme ve şiirlerin şarkı sözlerine etkisi, belki de evrenselliği çok soyuta dönmeden, kısa cümlelerde yakalama uğraşı kazandırmıştır. Öznel konuların bahsinde geneli işaret edebilme, dış dünyayı sorgularken iç dünyamızla olan etkileşimin altını çizme gibi itkiler edebi bir perspektifle işlendiğinde daha farklı sonuçlar alınıyor. Ancak yine de şarkı sözlerimde gündelik dilden kopmuyorum ve edebiyatın o bazen bize uzak gelen ağdasından kaçınıyorum. Müzik benim için sokağa ve şehre daha yakın, edebiyat ise sokaktan dönüp çalışma odama çekildiğimde olgunlaşıyor. Sokağın, İstanbul’un çok uluslu, bol turistli yapısı; küresel değerlerin sosyal yapı içinde de bir şekilde gözetilmesi ile evimizin yerelliği, arsız ev halimiz— mesela yalın ayak gezmemiz. Bu sebepten sokağı ve evi gözetip, müziği İngilizce ve yazıyı Türkçe olarak yazmak gibi bir ayrıma gitmiş olabilirim.

Kapak çalışmaları sana mı ait? Böyle çalışmaların var mı?

Bu güne dek yayınladığım kapak çalışmalarını kendim ürettim, bunu yaparken fotoğraf sanatçılarından da yardım aldım. Tasarladığım fikirleri EP’lerde ekip olarak uyguladık, art-director’lük haricinde kostüm, figür, post-prodüksiyon gibi aşamalarında üretimleri ben sağladım. Bunun dışında bazen dijital kolaj çalışmaları, veya The Ascent teklisinin video klibinde olduğu gibi amatör video işleri yapıyorum.

suha

 

Şu sıralar yeni bir düet çalışma, single gibi bizi bekleyen projeler var mı?

2020’nin ilk çeyreğinde 1 single, 1 düet ve 1 remix projesi yayınlamayı planlıyorum, çalışmalarım Akın Sevgör, İdil Meşe ve In Hoodies ile olacak. Bu süreçte gerçekleşecek yan işleri ben de merakla bekliyorum.

Son olarak Çerezzine okurları ve seni sevenler için eklemek istediğin bir şey var mı? 

Sorularınız için teşekkür ederim, başarılarınızın devamını diliyorum.

Facebook Yorumları