Merhabalar;

Adım Mehmet, 32 yaşındayım ve hayattaki en büyük başarım çişimi tutabilmek. Ben bunun için alkış aldığımı hatırlamıyorum ama ailem ilk etapta mutlaka tebrik etmiştir. Standart bir Türk annesi olan annem hem çalışıp hem bize baktığı hem de ev işlerini yapabildiği için evin gizli hükümeti olmasını bize kabul ettirmiştir. Babam ise sessiz sedasız evdeki iktidarını korumasına yardımcı olan ve işleri düzene koyan bu mekanizmada denetleme ve yürütme kurulu başkanı bir CEO edasıyla karalarının onayını bekler. Standart muhafazakara yakın modern aileyiz yani. Mutlaka tebrik ettiklerini düşünüyorum. Ya da inancım o yönde.

Bunun dışında hayatım başarılarla dolu değil. Başarısız bir öğrenci başarısız bir çalışan oldum hep. Bizim nesli çernobil vurdu. Bebekliğimiz radyosyon dolayısıyla yeşile döndü. Çocukluğumuz ileride ailemize daha iyi bakabilmemiz için sınavlarla doluydu. Ya da ailemizin sermayesi olmadığı için başkalarının yanında nispeten daha güvenli ve yüksek stadartlarda çalışmamız için öyle inandırıldık. İlk okul sıralarında daha sınav denen karmaşık olguyla tanıştık. Anadolu lisesi sınavları dönemi dışarıda top oynayan arkadaşlarım bugün benden daha fazla kazanıyorlar. Fen lisesi sınavlarını yapamayan arkadaşlarımın şu anda sanayide kendi dükkanları var. Üniversite sınavı saçmalığı konusuna hiç girmiyorum evlenen arkadaşlar boşanıp ikinci kocaları ile ilk kocalarının parasını yemekteler.

Haa… Bir de unutmadan kötü bir sevgili olduğum için kadınlarla aramda kötü. Ya da çirkin olduğum için. Bilmiyorum. Genelde kendini bile görmeyecek kadar sarhoş ya da yokluk çeken kadınların ilgisini çekebildim onun dışında stepne sevgili oldum. Şu Meriç esprilerinde geçen Meriç gibi. Genelde sevgililerinden ayrılan aldatılan terk edilen kötü davranılan kadınlar egolarını bende yükseltikleri gibi gene o tarz bir adamla beraber olmak için benimle ilişkilerini stand by konumuna alıp sohbet girişimlerime emoji denilen katillerle veya kısa cümlelerle devam ettiler. Sevilmeyi bile beceremediğimden olsa gerek.

İntihar mektubu gibi olduğunu biliyorum. Ama bu hayatı inanın her sabah baştan yaşıyorum. Prometheus’ un her gün ciğerinin yenilmesi gibi düşünün bu durumu. Kalkıp uyanıp aynadaki arkadaşla karşılaşmak çok zor. Ama ölmek gibi bir niyetim yok. En azından şimdilik.

Emek-Sermaye ikileminde emeğe değer biçilemez dediğimden beri doğru düzgün iş bulamıyorum Bulduklarıma fazla kalın geliyorum yada onlar daha fazlasını daha ucuza bulabiliyorlar. Artık canım sıkılınca çalışıp genelde çalışmama durumum var.

Fazlaca mutsuz ve boş olduğum günlerden birinde beni aradı D. D. Sarışın tatlı mı tatlı muhteşem bir kız. Evet onunda ambarındayım. Yalnız kalmış olmalı ki beni çağırdı. Köprüden önce son çıkış Mehmet’ i.

-Alo Mehmet nasılsın?

-Sesinizi alamadım telefonum bozuk o yüzden numaralar yok geçen sosyal medyada durumu söylemiştim.( Yalan parayla değil yoksa benim gibiler yalan da atamayacaklar.)

-Ben D. Ne çabuk unuttun beni. ( Sayın D. En son 4 ay önce işiniz düştüğü için aramıştınız. Onda da sizi pek dinlememiştim. 6 ay önce ise 3 hafta bir şeyler olsun diye yalvarmadığım kalmıştı ama siz beni arkadaş olarak görmüştünüz.)

-Aaaaaaaaa…. D. Nasılsın kusura bakma ya. Gayet iyiyim keyifler yerinde. Bende şimdi yola çıkmak üzereydim.

-Rahatsız ettim özür dilerim. Çok kötüyüm moralim çok bozuk müsait misin bir şeyler içelim?

-Aslında…. Müsaitim.( Önce hikayenin ne olduğunu bilme arkasından bunu kabulleniş ile beraber yeniden bir umut sahibi olma cümlesi. Aradaki ise o esnada beynin hayır komutuna kalbin ümit ihtiyacının verdiği tepki.) Biliyorsun ne zaman istersen. Neredesin alayım seni?

-İşteyim çıkınca Taksim’ de buluşalım olur mu? ( Seni maddi ve manevi çökerteceğim. Acılar içinde kıvrandırıp cebindeki son meteliğe kadar sömüreceğim. Sonra bana bundan daha kötü davranacak bir yavşağa elimdeki herşeyi vereceğim. Beni manevi olarak tükettikçe sana dert yanıp senin yaşam enerjini sömüreceğim demenin kısa yolu.)

-Taksim mi? Tamam. ( Kızım senin seçtiğin yere sıçayım. Taksim mi kaldı gerzek. Bir avuç montofon ile beraber biraya 25 kahveye 20 lira mı vereceğiz diyemedim.) Burger kralının önünde buluşuruz o zaman.

-Tamam Canım(?) görüşürüz ben ararım seni numaramı kaydet. ( Daha rahat acı çektirmek için seni her aradığımda ismimi gör ve Pavlovun köpeği gibi tepki ver bana.)

Telefonu kapattıktan sonra bir iki dakikalık idrak süreci başladı. Ben neden bu teklife evet dedim, bu işin sonunda üzüntü orantım 1 ile 5 arasında kaç olacak ve ne kadar param ve benzinim var. Kafamda ki fizibiliteden pek doğru bir sonuç çıkaramadım. Zaten her şekilde hikayenin sonunu bildiğim için pek de umursamadım. Biraz pişpişleyip avutup geri yollayacaktım. Hayallerim ise pembe panjurlu evin içindeki çocuk sayısından bahçeye ekeceğim erik ağacından yapılacak kompostonun komşulara takdim kısmına kadar ilerlemişti.

Daha buluşma saatine vardı ama benim oraya gitmem en az 3 saati bulacaktı. İşsizdim en son aldığım maaşımı bitirmek üzereydim ve motorum arızalanacağının sinyallerini vermekteydi. Duşumu yaptıktan sonra çıktım. Onun iş saatinin sonuna doğru ben tahmin ettiğim üzere Taksime anca varmıştım. Şişhane Kapalı garajına motoru bıraktıktan sonra Odakule’ nin yan tarafından İstiklal’e çıktım. Saç ektirmiş araplar bir iki sokak müzisyyeni okuldan çıkmış liseliler ve iki travesti karşıladı beni. Galatasaray Lisesinin önüne doğru ilerledim. Telefonuma 15 dk.’ya oradayım diye mesaj atmıştı bile D.

Adımlarımı hızladırdım. Yukarı doğru kuru bir kalabalık vardı. Yürümek zorlaşmıştı. Kulaklığımda Kesmeşeker tatlı tatlı çalmaktaydı. Metin bir kurt gibi yalnızlığıma Metin Kurt Yalnızlığı şarkısı eşlik ediyordu. Yaklaştıkça içimde garip bir heyecan oluşmaktaydı. Ne yapacaktım elini mi sıkmalıydım yoksa sarılıp öpmeli miydim? Kaskıma dikkat etmem gerekliydi kaskla vurup kendi kaleme gol atma ihtimalimde olabilirdi. Duruma göre şekil almak daha iyi olabilirdi. Duruduk yere umutlanmıştım işte. Umut büyük tuzaktı benim gibiler için. Önce umut verirler sonra kemiklerini sıyırırlardı. Ama umutsuzda yaşanmazdı. Hayaller güneşli oldukça keyifli oluyordu.

Tam 258 adım atıp ikinci sigarayı yakmışken geldi D. Yemyeşil gözleri parlıyordu. Ona doğru hareketlendim. Elini mi sıkayım sarılıp öpeyim mi derken sarıldı bana. Teni diken diken batıyordu. Ne olduğum umrunda değildi belki. Yada örselenmiş gururum bana oyun oynuyordu.

-Mehmet neden hiç aramıyorsun hayırsız. ( Canım benim mesajlarıma 2 gün geç cevap verdiğin için olabilir mi? Hem bu alet iki yönlü çalışıyor biliyorsun değil mi?

-Rahatsız etmek istmedim. Hem enişte benden pek haz etmiyor demiştin benim yüzümden sıkıntı yaşamanı istemedim. ( Hani Mehmet aramasan beni sevgilim biraz kıskançta demiştin ya.)

-Ya ne ince düşünüyorsun boş versene onu. Zaten biz ayrıldık onunla. ( Geldik bu akşam ki konuşmamızın genel konusuna.)

-Aaaaa çok geçmiş olsun. İyi misin? (Hadi canım bende salağım anlamadım.)

-İyiyim. Hiç bu kadar iyi olmamıştım. Değiştim geliştim artık. Ne istediğimi biliyorum artık. Bir süre dinleneceğim. Kendimle yalnız kalacağım. Kendimi dinleyeceğim. Vakit ayıramadığım arkadaşlarımı göreceğim. Daha güçlü bir kadınım artık.( Seninle başlıyorum. Daha hırt bir adam bulduğum anda işkence masasında seni bırakacağım ve ölmek için bana yalvaracaksın. Bütün bu terkedilme acısını senden çıkaracağım. Sen olmazsan başkası ama elde en taze sen varsın)

-Nereye geçelim? Soğuk sıcak ne içeriz?

-Ya birini daha bekleyeceğiz. Gerçi sana süpriz oldu ama N. Gelecek. Senin yakın arkadaşınmış. Bir iki gündür konuşuyoruz senin arkadaşınmış dedim süpriz olur. ( Vay piyasa kızıştırdın bakıyorum. Biri olmazsa biri. Rekabet piyasayı güçlendirir Adam Smith diyorsun. Vay N. Bu kaçıncı kazık bana.)

-Biz geçelim o gelir. Ben arayayım istersen. (Ben gideyim yada başbaşa buluşun daha rahat edersiniz.)

N. yi aradım. Yolda olduğunu 40 dk’ ya geleceğini söyledi. Biz geçelim bir yere o gelirmiş. Nevizade’ ye doğru yürümeye başladık. Tadımın kaçtığını belli etmemeliydim. N. Ile uzun zamandır arkadaştım. Hoşlandığım bütün kadınlarla bir şekilde münasebet yaşamıştı. Öncesinde yada sonrasında. Kendi hayatımı kurduktan sonra haftada ikiye düşmüştü görüşmelerimiz ama yine de en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Bu kız hakkında da çokça konuşmuştuk. Şimdi olan benim hoşaf hayallerime olmuştu.

Mekanı D. seçti. Geçtik oturduk. İki bira söyledik. Aptal hikayesini anlatmaya başladı. Adam onu çok sıkıyormuş. Boğulmuş denetlenmekten ve kızınca tanınmaz oluyormuş. Daha sakin bir adam istiyormuş. Çok maço tiplerden bıkmış artık. Üstüne sosyal medyada başka karılarla yazışmasını yakalamış. Salakmış aldanmış.

Arkadaki duvarda Türkan Şoray’ ın posteri vardı. Muhteşem bir bakışla onun kafasının üstünden bana bakıyordu. Yan tarafında ise Filiz Akın bütün asaleti ile gülümsüyordu. Sen nasıl katlandın bunca zamandır bu adama dedim. Sen zaten sert mizaçlı bir adam aramıyor muydun? Dedim. Filiz Akın bana mı gülüyordu acaba? Cevabını bildiğim soruları sormaktan sıkılmıyorum her halde. Gözleri doldu. Birden yeşil gözlerinden yaşlar boşaldı. Yanındaki sandalyeye geçtim. Sarıldı. Sıcacık teni yaktı bu sefer. Kokusu ciğerlerime doluyordu. Yapma Mehmet umutlanma sakın. Acıyacak yine canın. Sakın bak karşı duvarda kim var Erol Taş var. Anla seninle oynuyor ilk atağında golü atsın diye kaleden çekiliyorsun yapma. Arkada Yaşar Kurt benim için içten içe söylüyordu. Ver bana düşlerimi diye. Al düşlerini yap görevini siktir git işte oğlum. Aşk maşk çıkartma başına. Karı seni atacak. Kanma aslanım sakın.

Ellerimle narin yüzünü kavradım. Bak bana. Bak bakayım dedim. Makyajı akmaya başlamıştı. Parmaklarımla göz yaşlarını sildim. Pandaya döndün diyebildim. Gülmeye çalıştı. Daha sıkı sardı beni yanlışlar hakkında birşeyler söyledi. Belkide beni seçmediği için yanlış yaptığını anlamıştır diye düşündüm. Pembe panjur güzel olmayabilir. Düz pencere olsa daha çok güneş alır hem.

Telefon çaldı. Arayan N. idi. Yerimizi öğrendikten sora telefonu kapadı. N. aradı dedim. Tamam ben bir lavaboya gideyim gelirim dedi. Kalktı lavaboya giderken onu izledim. Çok üzülmüştü. Kalbi kırılmıştı. Ben sadece aceleci davranıp peşin hükümler veriyordum. Yan masada bir kızla bir oğlan konuşuyorlardı. Belli ki birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı. Oğlan sıkılmış gibi duruyordu kızın anlattıklarını pek dinlemiyor gibiydi.

Tam o sırada N. geldi. Sarıldık hoş beş etmeye başladık. Bira söyledi kendine. Ben kahve ile  devam ediyordum. Ali Atay arkadan terliklerimle gelsem sana diyordu. Dünya mı biraz parlaktı yoksa ben mi umutlanmıştım tam bilemiyordum. D. Lavabodan geri döndü. Makyajını tazelemişti. Çok güzel görünüyordu. N. nin elini sıktı. Sohbetimize katıldı.

Ben ne kadar politik biriysem N. aynı şekilde apolitikti. Ben ne kadar sakinsem N. o kadar agresif bir adamdı. Beraber aynı semtin sokaklarında büyümüştük.Yan yana kavga etmiştik yanyana okumuştuk. Ama marsla dünya kadar ayrıydık. Müsade isteyip lavboya gittim. Yüzümü yıkayıp işedim.

Yerime döndüğümde N. nin D nin yanına oturduğunu gördüm. D ile koyu bir sohbete başlamıştı. Uzaktan onlara baktım. Ayhan Işığın posteri bana bakıyordu. Artık suya düşebilecek bir hayalim yoktu suya düşen bütün hayallerim suyu doldurduğu için birbirlerinin üzerine düşüyorlardı. Bir umuttur yaşatan insanı dedim. Yavaş yavaş masaya doğru yürüdüm.

Gezi direnişinden bahsediyordu. Biz şunu yaptık bunu yaptık şuradan yürüdük buradan kaçtık. Hayatı boyunca politik olduğu tek an o dönemdi. Sonrası ise tepkisel bir politizmdi. Geziyi analiz etmeye başladı uzun uzun basma kalıp herkesin bildiği ezberlediği cümlelerle. Büyük bir halk ayaklanmasıydı dedi. Arap baharı gibiydi. Filiz Akınla göz göze geldim yine. Ağzımdan Durkheim’ da seinle aynı fikirde mi? Sorusu fırladı. Kendime şaşırdım.

Efendim dedi. N. Sen yoktun görmedin kardeşim dedi. Devam etti. D. Gözlerini ayırmadan onu dinliyordu. Arada saçıyla oynuyordu. Parlak gözlerle ona bakıyordu. Konu isyanın sosyolojisiydi. Söylenenler baside indirgenmiş belli başlı analizlerdi. Sırf karı kız kovalamaya geziye katılmıştı ve hala gezinin ekmeğini yeme sevdasındaydı. Böyle mutluydu. Diğer tarafta yan masaya yeni insanlar eklenmişti kız grubun biraz dışında kalmış benim yanımda kalmıştı. Göz göze geldik. Güldü. Müslüm Baba Zamanın eli bize değidi bize diyordu. Kulağıma eğilip “Durkheim bence aynı fikirde değil ama Bakunin’ e sormak lazım” dedi. Kızıl saçları benimde yüzümü kapadı. Gülmeye başladım. Adam isyanın kitabını yazdı bence o bizi Marx a havale eder dedim. İri kahve rengi gözleri parladı. Masasına geri döndü. N. anlattıkça anlatıyor politik çıkarımlarda bulunmaya devam ediyordu.

Masada var olma gereksenimim kalmamış gibi duruyordu. Saate baktım 10 a yaklaşmaktaydı. Yarın iş var mı kuzum dedim D. ye. Hayır izinliyim dedi. N. çok tatlısın ya dedi. Şu güzelliğe bak kardeşim dedi. Dönceğin zaman söyle seni bırakırım dedim. N. Motorla mısın? dedi. Evet dedim. Bu saatte sakatlık çıkmasın ben bırakırım sen devam edersin dedi N. Tam olması gerektiği gibiydi. Artık işi sonlanmış fişi çekilmişti, sadece muhabbetin yancısı olacaktım. Gözleri Türkan Şoray’ daydı.

Arka masadaki kız tekrar kulağına eğildi. Senin işin burada bitti bence dedi. Neden dışarıya çıkıp benimle bir sigara içmiyorsun? Diye sordu. Göz kırptı. N. ile D. koyu bir muhabbete girmişlerdi. Müsadenizle ben kaçayım dedim. Artık orada olmadığımın bilinci ile kaskımı aldım ve masadan kaktım. Çıkışa doğru yöneldim. Ne dedikleri pek umurumda değildi. Ben zaten sahadan mağlubiyetle ayrılmayı başarmıştım.

Kapıya çıktığımda karşımda kızıl kızı gördüm. Paketten bir dal sigaramı çıkarttım. Kız çakmağıyla sigaramı yaktı. Kızıl kıvırcık orta boylarda saçları vardı. Balık etli kısa boylu bir kızdı. Teşekkür ederim. Adım Mehmet dedim. Bende T. Dedi. Üzerinde siyah bir deri ceket vardı. Altında AC/DC tişörtü yırtık siyah kot pantolonu vardı. Hangi üniversite diye sordum sırf konu açmak için. Mimar Sinan dedi. Umarım seni rahatsız etmedim. Arkadaşın seni saf dışı etmek için çok konuştu. Sıkılmışsındır diye düşündüm dedi. Güldüm. Sadece güldüm. Benim neslim en yakın arkadaşını rakip olarak algılamaya daha ilk okulda başlamıştı. Sonrası hep gelirdi. N. biraz öyledir. Ortamda baskın karakter olmaya bayılır dedim. Ben genelde yan rolleri severim. Tıpkı Batmanin Alfredi olmak gibi bir durum bu. Güldük.

T. Diye bağırdı bir ses. İçerde T. Nin yanında oturan çocuktu. Sen ne yapmaya çalışıyorsun dedi. Benim yanımdayken bile başkalarına kuyruk mu sallamaya başladın dedi. Şaşırmıştım. Bela yavaş yavaş geliyordu. Yok birader sadece konuşuyoruz dedim. T. Araya girdi. Sana ne U. Diye bağırdı. Sabahtan beri takmıyordun şimdi mi sevgilin olduğum aklına geldi gerizekalı puşt. Diye bağırdı. Çocuğun diğer arkadaşlarıda dışarı geldiler. Kızlardan biri Susun rezil oluyoruz. Dedi. Ah Mehmet dedim Şimdi boka balıkma atladın. Çocukları teker teker kesiyordum. Sırtım duvara yaslanmış olduğu için arkam tehlikelere kapalıydı. Ama çocuklar biraz iri yarı tiplemelerdi. Ve ben kavga etmeyi bilmezdim. İsminin U. Olduğunu öğrendiğim çocuğa Kardeşim sıkıntı yok sadece konuşuyoruz sevgili yanında olan kıza neden sarkayım deli misin? Yürüyün bakın işinize dedim.

Cümlemi tam bitirdiğim esnada çocuğun üstüme doğru geldiğini fark ettim. Yumruğundan kaçmak için kafamı diğer tarafa doğru attım. Yumruk yanımdan geçmişti. T. Çığlık attı. Elimdeki kaskla Çocuğun çenesine doğru hamle yaptım. İlginç bi şekilde Tok diye bir ses duydum. Çocuk kendini geri atmıştı ama kask çenesine ve dudağını sıyırıp burnuna gelmişti. U. Yere düştü. T. İle bir anlığına göz göze geldim. Ağlıyor yardım istiyordu. İlk yumruk kafamın yan tarafına gelmişti. Kendimi yere bırakıp kafamı kollarımın arasına aldım ve cenin pozisyonuna geçtim. Bir iki tekme ye yumruğun ardından araya birileri girdi. Çok hasar almamıştım. Ama canım çok acıyordu. Galiba burnumda kanıyordu. Birinin birader iyi misin diye sorduğunu duydum. Yere uzandım. Başımda 40 lı yaşlarında bir abi vardı. Uzun sakallarının ve saçlarının bir bölümü kırlaşmıştı. Küfürler hala havada uçuşuyordu arkada. Doğruldum. Başım çok dönüyordu. T. Yi uzaktan seçtim. Çocuğa sarılmış seni seviyorum diye ağlıyordu. Bu şekilde hiç kullanılmamıştım. Çok yaratıcıydı. Kıskandırmak için beni seçmişti. Sürünün zayıf ceylanı ben olmuştum. Abi elini uzattı. Ayağa kalktım. Telefonumun ekranı kırılmıştı. Saat daha 22.30 bile olmamıştı. İyi misin dedi tekrar. İyiyim abi bir sıkıntı yok dedim. Dikkatli olsana oğlum dedi. Paketimi arıyordum ama o da kayıptı. Abi cebinden tabakasını çıkardı. Özenle sarılmış bir sigarayı bana uzattı, yaktım. Teşekkür ederim abi dedim. Sokağın diğer tarafına doğru yürüdüm. Balık pazarına dönüp İngiliz konsolosluğunun arkasına geçtim. Burnum kanıyordu galiba. Elimle burnumu sildim. Kanamıyordu. Bir anda aklıma o fenomen video gelmişti. Kanamayi Kanamayi sümük akayi diye biraz yüksek sesle söyledim. Önümdeki iki tiki hatun bana doğru keskin bir bakış attılar ve adımlarını hızlandırdılar. Kaldırıma oturup gülmeye başladım. Hayatımın rayından çıkışına, şanssızlıklarıma, yalnış zamanda yanlış yerlerde olmama hepsine artık gülüyordum. Bu arda gözlerimden ise deli gibi yaş geliyordu.

Adım Mehmet, 32 yaşındayım. Hayattaki tek başarım çişimi tutabilmek. Size bu satırları Çanakkale vapurundan yazıyorum. Ve bu bir intahar notu değildir.

Facebook Yorumları