EkoFeminizm

Bir kadını ortadan ikiye böl..
Yarısı annedir,
Yarısı çocuk,
Yarısı sevgili
Yarısı aşk..
Duyanlar bunu bilmez,
Görenler anlamaz bunu!
Yarısı rivayettir,
Yarısı gece.

CEMAL SÜREYA

Şiirlerde anlatılır kadın, tarihte anlatılır kadın, ailede anlatılır kadın ve doğaya denk düşer ekofeminizmde kadın. Ekofeminist terimi ilk başta 1974 yılında Françoise d’ Eaubonne tarafından kullanılmıştır.D’Eaubonne çevresel yıkımın nedeninin erkek kontrolündeki üretim ve kadın cinselliğinin yol açtığı artık üretim ve aşırı nüfus artışı olarak düşünmüştü. Sorun ise birey olarak erkekler değil ataerkilliktir. Yani kadın ve çevrenin özgürleşmesi için erkek gücünün yerine toplumsal cinsiyete dayanmayan eşitlikçilik ve kadınların liderliğinde ekolojik bir devrim tavsiye eder. Bu noktada eklemek isterim ki kadına pozitif ayrımcılığın aslında kadını ezen bir politika olduğunu düşünmekteyim. Kadın ekolojik sistemde fiziksel olarak naifliğiyle kibarlığı hakkederken aslında bu döngünün içerisinde cinsiyet ayrımı gözetmeksizin her işin üstesinden gelebilen toplumsal düzeni şekillendirebilen bir varlıktır. Ancak kültürde kadının doğa ile ilişkisi ne evrensel ne de tarihsel olarak homojenlik göstermez.

Bazı toplumlar ise çevre problemlerini kadın problemleri olarak ele almaktadır. Gelişmiş ülkelerde kadın doğa ilişkisi genelde ideolojik boyutta kadınlığın ve doğanın fark edilmesi, varlığının yüceltilmesi olarak konu edilirken, gelişmekte olan ülkelerde kadınların ve marjinal kategorilerin maddi temelde var olma mücadelesi olarak ele alınmaktadır. Tabi ki bu durum çevre ve kadın problemlerinin toplumsal ve ekonomik yapılar açısından yeniden düzenlenmesini önemli kılmaktadır. Ekofeminizmde iki temel ilke yer alır. Birincisinde kadın ve doğanın birbirine yakın olduğu düşünülürken ikincisinde ataerkil kapitalist sistemin kadının ve doğanın sorunlarından sorumlu olduğu belirtilir. Ekofeministler ise ikinci ilkeye dayanarak ikicilik(binarism)mekanizmasında seslerini yükseltmektedirler. Ancak tarih boyunca toplumsal cinsiyet tartışmalarında ağırlıklarını koyamasalar da günümüzde yeni yeni tanınmaya başlamışlardır. İşte tarihsel olarak eşitsizliğin tespit edilmesinden bu yana kadınlar yakacak odun toplama, tohum koruma ve evcil hayvanları besleme gibi işleri yapan boyutta gösterildiler. Kırsal veya kentsel kesim her ne olursa olsun kadınlar toprağı işleyecek hayvanı almak için mikro kredi çarkının içine girerken tarla ve hayvan hakkında yine erkek karar vermekteyse sonuç pek de değişmemektedir. Kapitalizmin reformlarını destekleyen bilinçsiz kadın yine patriarkiye hizmet ediyor olacaktır.

Hiçbir hakim kültürün elemanı kendine tanınan ayrıcalıktan çok kolay vazgeçmez. Bizler kendimizi ifade etmekte ısrarcı olmalıyız.Kadın doğası gereği doğaya daha yakındır görüşü bizi ancak biyolojik bir determinizmin kucağına atar ki bu da toplumsal krizleri bir bütün olarak değil belli pencerelerden görerek resmin büyüklüğünü kaçırmak demektir. Kadın ve doğa(ekofeminizm)konusunda 20 yıldır çeşitli ülkelerde gözlemler yapılırken ülkemizde de 4 yıldır ekolojik eğitimler verilmektedir.

İsrail’de Kibutz ekoköyündeki kadınların çamaşır yıkayan, çocuk büyüten,mutfağına sahip çıkan sıradan bir kadın haline getirilmesi ne kadar üzücüdür. Kıymetli ve kutsal olan bu özelliklerin düşünebilen, karar verebilen, eğitimli ve üretebilen kadın terimiyle bir araya getirilerek kadın-erkek gibi düalist mantıkla değil tüm cinsler için dünyamızı değiştiren ve evrensel bir şiar olan ‘PERSONAL İS POLİTİCAL’ yani ‘KİŞİSEL OLAN POLİTİKTİR’ sloganını benimsediğimiz bir dünya oluşsun. Böylece iş bölümü de ekonomik değerler de toplumsal olarak daha rahat şekillenecektir.

Esin Akarsu Orunç / Büyük İstanbul Gazetesi

Facebook Yorumları