“Ölü Dalgıcın Sonbaharı” kitabının yazarı Onur Selamet kitabına ve edebiyata dair sorularımıza içtenlikle yanıt verdi.

Merhaba, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Öncelikle sizi daha yakından tanımak isteyen okurlarımız kendinizden bahsedebilir misiniz?

Ben teşekkür ederim. 1993 İstanbul doğumluyum. İlkokul yıllarımdan beri çeşitli türlerde metinler yazıyorum. Bunlar son 15 yıldır öyküye yakın noktada duruyor. Anlatılması gereken bazı şeyler var, anlatıldığında içerideki gürültü daha katlanılır hâl alıyor. İşlerim bazı dergi ve fanzinlerde yayımlandı. 2009’dan bu yana Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi’nin editörlüğünü üstleniyor ve 2013’ten beri de Marşandiz Fanzin’in makinistliğini yapıyorum.

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümünden mezunsunuz. Sinemacılık ve televizyonculuktan edebiyata geçiş süreciniz nasıl oldu?

Türler arası geçiş hiç söz konusu olmadı. Sinema okurken de aklım hep edebiyattaydı. Okulda ilgimi genel olarak senaryoya yoğunlaştırdım. Bitirdiğimde de öykü ve senaryolarla yola devam ettim.

Kısa ve orta metraj film projelerinde yer aldınız ve de yazdığınız film senaryoları çeşitli platformlarda ödüller aldı. Bunlardan biz okurlarınıza kısaca bahsedebilir misiniz?

Sonuncusundan bahsedeyim: “Mayk”. Bitirme projemdi. TÜRSAK Vakfı’nın düzenlediği Geleceğin Sineması yarışmasında önce senaryom, ardından da filmim dereceye girdi. Mayk’ı seviyorum.

Mayk kendisini yaratan kuklacıya baş kaldırıp yeni bir iktidar arayışına çıkan zalim bir kukla. Gülmesini çok iyi biliyor. İnsanların kuyusunu kazmayı da öyle.

2009’dan bu yana da Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi’nin editörlüğünü de üstlendiğinizi biliyoruz. Editörlüğünüzün yazın hayatınıza nasıl, ne gibi katkıları oldu?

Editörlüğün en güzel yanı sık yapılan hatalara sayısız defa maruz bırakılmak. Hata yapmak, klişeye düşmek, kendini tekrarlamak… bunlar sorun değil. Hepsinin çözümü var. Bir yandan editörlükle de uğraşınca metne bakışınız biraz terzi gibi oluyor. Teknik detaylar sizin için varsayılan olarak dikilip biçilecek bir kumaş hâline geliyor.

Tabii olayın öteki boyutu da var. İşler fazla ciddiye binince yaratıcılığınızı serbest bırakmanız da zorlaşıyor. Öykü bir oyun bahçesiyse oyun sırasında editörü çimenlerden olabildiğince uzak tutmak gerek. Doğru zaman gelene kadar. Yoksa ne terzi ne çocuk mutlu olabiliyor.

İlk kitabınız “Ölü Dalgıcın Sonbaharı”nı yayımlanırken nelerle karşılaştınız? Herhangi bir zorluk yaşadınız mı?

Öykülerimin dosyalaşması, sevgili yayıncım Sedat Demir’in teklifi üzerine oldu. Bu yüzden yayıncı aramak zorunda kalmadım hiç. O telaşı tadamamış oldum. Yaşadığım en huzursuz edici zorluk kitabın baskı tarihinin birkaç defa ertelenmesi oldu. Türkiye gibi bir ülkede, bu da pek normal sayılabilir.

Ölü Dalgıcın Sonbaharı kitabın kapağından başlayarak insanı içine çeken birbirinden farklı, fantastik öykülerle dolu. Zaten siz de, “Olanları hiçbir çizgi filmin ele alamayacağı bir ciddiyetle anlatacağım. Mantık kaçarsa çizgi filmlere sığının,” diyerek adeta bizi nelerin beklediği konusunda uyarıyorsunuz. Peki, şu ana kadar aldığınız tepkiler ne yöndeydi? Beklediğiniz gibi miydi?

Kitap, okur tepkisi açısından dibi de zirveyi de gördü. Hiçbir şey anlamadığını söyleyenlerden tutun da nihayet aradığını bulduğunu ifade edenlere kadar. İki ayrı uçta dolaşmak benim için keyifliydi. Ortaları sevmiyorum.

Ölü Dalgıcın Sonbaharı’nda onlarca öykü arasından kitabınızın adını neye göre, nasıl belirlediniz?

Ölü Dalgıcın Sonbaharı öyküsü, kitabın başlangıç metni ve isim babası. O hikâyeyi tamamladığım günü hatırlıyorum. Kendimi iyi hissetmiştim.

Daha sonra bu kitap ortaya çıkmaya başladığında, ÖDS’deki bazı kısımların tamamlamak istediğim eserin her parçasına temas ettiğini fark ettim.

Özellikle şu pasaj, kitabın ruh hâlini ve öykülerin yazılma motivasyonunu net şekilde özetliyor:

“Ormana hoş geldin. Burası beni öldüreceğin yer. Eve muzaffer dönüşünün kapısı. Eski balinanın huzursuz midesi. Yılanların sessiz korusu. Korsanların, yeni nesil dalgıçların, iyi aile babalarının gözde mezarlığı. Define haritalarının başlangıcı ve sonu.

“Burada kimse gerçek safsatasının arkasına saklanmaz. Burada kimse doğum günlerini hatırlamaz, seksek oynarken seni yemeye kalkmaz, bir girdapla dans etmek için plak dinlemez. Zaman akmadan önce yüzüne güler, aktığında en sevdiğin çizgi filmi tam ortasından ana haber bültenleriyle böler. Burada mahşer tek kişiliktir ve şapka takman gerekir. Burada bağcıklarını bağlamadığın için karasal yayın yapan ülkelerde devrim olur. Okyanus’ta var olmak için karada yok olman gerekir. Okyanus’a hoş geldin.”

Eğitimini aldığınız bölüm gereği sinema ve televizyonla da iç içesiniz, bir gün öykülerinizi senaryolaştırma gibi bir düşünceniz var mı?

Bazı öykülerim için böyle fikirler var. Kimi arkadaşlarımla bunun üzerine çalışıyoruz. Özellikle bir animasyon uyarlaması için attığımız adımlar var. Gerisini zaman gösterecek.

Öyküleriniz oldukça fantastik, sürrealist. Öykülerinizi yazarken nelerden etkileniyorsunuz? Yaratıcılığınızı tetikleyen unsurlar var mı örneğin?

Eskiden dinlediğim bir şarkıdan, okuduğum metinden ya da şahit olduğum olaydan tek bir kare yakalayıp yazmaya koyulurdum. Şimdi işler değişti. Uzun süredir beni tetikleyen tek şey yine benim. Bazen sanki yaşanacak her şey yaşandı, tüm şahitliklerim tamam, gerisi sadece zihnimdeki kaosa kaldı gibi geliyor. Öyle olmadığını bilsem bile öyle hissediyorum.

Bugün beni yazmaya iten yegâne şey sebepsiz yere aklıma takılan sorular oluyor. Hayat, evren ve her şeye dair (ki onun cevabı 42’dir) sualler de değil bunlar. Sıradan. Kimi vakit hıçkırık üzerine bile onlarca soru işareti barındırabiliyorum odamda. Kümeste hıçkıran tavşanlardan elektrik üretilebilir mi? Bana pekâlâ mümkün gibi geliyor.

Peki, başucu kitabım, yazarım diyebileceğiniz eserler ya da kişiler var mı sizi etkileyen?

Başucu kavramı biraz iddialı. Sevdiklerim kadar sevmediğim, hatta nefret ettiğim kitaplardan da çok şey öğrendim. Bir şeylerin ters gittiği metinler, tamamıyla doğru yazılmış usta işi bir eserden daha öğretici olabiliyor.

Yine de burada olumlu taraftan bakalım. Stephen King, Roald Dahl, Neil Gaiman, J.D. Salinger, Shirley Jackson, Karin Tidbeck, Giovanni Papini, Michael Ende, Philip Roth, Kurt Vonnegut; Ferit Edgü, Tomris Uyar, Onat Kutlar, Haldun Taner, Asaf Hâlet Çelebi, Bahri Vardarlılar okurken beni heyecanlandıran ve şekillendiren bazı yazarlar.

Son olarak Çerezzine okurları, okurlarınız için sizin eklemek, söylemek istedikleriniz var mı?

Beni ağırlama inceliği gösterdiğiniz için teşekkür ediyorum. Ölü dalgıçların sözlerine güvenmeyin.

Çerezzine ailesi olarak tekrar çok teşekkür ederiz.

 

Facebook Yorumları