Serkan Türk ile edebiyata, Edebiyat Burada’ya dair samimi bir röportaj gerçekleştirdik.

Merhaba, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Öncelikle sizi daha yakından tanımak isteyen okurlarımız için kendinizden bahsedebilir misiniz?

Geçtiğimiz günlerde bir okurum benimle ilgili olarak “hikâye avcısı” gibi bir tanımlama yaptı konuşmasında. Uzun süredir aradığım bir şeyi duymuş gibi yakın hissettim bu tanımlamaya. Bazen hikâyeler beni avladı, bazen ben onları. Duyan bir kulaktan fazlaydım, konuşan bir dilden de. Gören bir gözden anlatan bir sese doğru uzanan bir yolculuktu yaptığım.

Üniversitede işletme eğitimi aldığınızı biliyoruz. Bunun ardından hayatınızda dönüm noktası diyebileceğimiz yazın hayatına geçişiniz nasıl oldu?

Yazın hayatım okul hayatımdan daha öncesine dayanıyor. Daha çocuk sayılacak yaşlarda radyo programlarımın metinlerini yazarak adım attığım bu alan 20’li yaşlarımdan itibaren dergilerle sürdü. Öykü ve şiirlerimi yazdıkça yayımladım. Kitaplar geldi ardından.

Her yazar zihnindekini anlatacağı en az bir kelimesi olsun diye yazar. Şanslıysa o kelimeyi bulur. O kelime onu yüzlerce sayfaya ulaşan hislere, olaylara, karakterlere taşır. Galiba sihirli sözcüğümü radyo stüdyosunda, o küçük odada erken yaşlarda bulduğumda başladı serüvenim.

Sevgili Namık Somel ile birlikte yürüttüğünüz “Edebiyat Burada” oluşumu da dikkat çekici. Gerek Youtube kanalınız, gerekse de web siteniz oldukça takip ediliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Aldığınız tepkiler beklediğiniz yönde mi? Nasıl?

Namık Somel ve Yiğit Yavuz’la birlikte yayına hazırladığımız Kitap Oburu programı 2017 yılında Trt Radyo 1’de bir yıl sürdü. Her hafta farklı kitaplar, yazarlardan bahsettiğimiz keyifli bir yapımdı. Programın bitmesinin ardından takipçilerimizden çok sayıda yeni bir şeyler yapmamız noktasında istek geldi. Bu çağrıya kulak verdik. Ali Gençtürk’le birlikte “edebiyatburada” platformunu oluşturduk. Hem youtube üzerinden yayınlar olacak, hem de site üzerinden zengin bir dergi içeriğine dönüştürebileceğimiz bir alan oluşturmayı hedefledik. Namık Somel’le OkurYazar, Yiğit Yavuz’la ÇeviriYorum programlarını hayata geçirdik öncelikle. Daha sonra benim çeşitli yazar konuklarımla birlikte sunduğum YazanlarArasında programını hazırladık. Bugün 50 civarında kaydımızla (youtube kanalımızda) kültür sanat alanında giderek daha faydalı bir alan açmayı sürdürüyoruz. Edebiyatburada.com sitemiz üç aydır yayında. Ziyaretçilerimiz giderek çoğalıyor. Bu da bizi ziyadesiyle memnun ediyor. Çabamız sürecek.

Uzak Yaz’dan, Uyurgezer Bir Gölge’ye varana değin şiir, öykü gibi farklı dallarda eserleriniz var. Bu dallar arasında baktığımızda kendimi daha iyi ifade ediyorum dediğiniz bir alan var mı?

Bu tür bir soru geldiğinde anneni mi babanı mı daha çok seviyorsun diye sıkıştırılan çocuk gibi hissediyorum. İki türü de seviyorum. Zaten iki türden birinde başarılı olamazsanız o tür geri düşer. Yazmaktan vazgeçmediğime göre, iki türe de gönül vermişliğimden olsa gerek. Ya da sıkı eleştirmenlere denk gelmemişliğime. 🙂

Kitaplarınızda onlarca öykü ya da şiir arasından bir isim, seçme yapmak gerektiğinde neye göre, nasıl bir seçim yapıp kitaplarınızın adını belirliyorsunuz?

Kitaplarımın isimlerini seçerken belli bir tematik bütünlük içinde yazdığım metinlere ve şiirlere yakışacağını düşündüğüm bir isim arıyorum. Çoğunlukla kitabın içinde yer alan öykü ya da şiir başlıklarından biri öne çıkıyor. İyice emin olduğumda da kapağa taşıyorum o başlığı. Mesela ‘Tanrı’nın Yalnız Kırları’, ‘Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim’, ‘İçimiz Çölse Biri Geçmiştir’ gibi.

Peki, şiirlerinizi ya da öykülerinizi ortaya çıkarırken, yaratım sürecinde nelerden etkileniyorsunuz? Sizi besleyen ya da yaratıcılığınızı tetikleyen unsurlar neler?

Uzun yıllar haber programları sundum. Bu programlarda toplumun bütün kesimlerinden insanların ilginç hayat hikayelerine tanıklık ettim. Elbette bu bir yazar için çoğu defa fırsattır. Bu fırsatları değerlendirdim. Çok seyahat eden biriyim.  Gittiğim yerlerde tanıştığım insanlar, mekanlar bir şekilde yazdıklarımın içine sızdı. Misafir olmak zorunda kaldığım bir konuşma, dinlediğim bir şarkı, izlediğim bir filmden bir kare…

Çoğu defa hikâyelerin beni bulmasına zemin hazırladım. Ve onları doğru şekilde anlatmak için çabaladım.

Yazın hayatınızda etkilendiğiniz, daha doğrusu başucu kitabım, yazarım diyebileceğiniz herhangi bir eser ya da yazar var mı?

Başucu kitabım yok. Çünkü hiçbir zaman geçmişe dönemeyeceğim, duygularla bile mümkün değil bu. Ama sevdiğim, bana iyi gelen, ruhuma anları unutmamasını söyleyen kitaplar ve yazarlar yok değil. Mesela Nursel Duruel’in Geyikler, Annem ve Almanya adlı öykü kitabı. Kaç defa satın aldığımı unuttuğum bir kitap. Bir uzun geceyi tekrar tekrar gördüğüm, anlatıcının kalbinin kırılması gibi kalbimin kırıldığını hissettiğim.

Murathan Mungan’ın Paranın Cinleri. O zamanlar Mardin’i zihnime inşa etmiştim. Fotoğraflarla daha iyi bir bağ kurmamı sağlamıştı o metinler.

Bilge Karasu’nun Göçmüş Kediler Bahçesi. Nasıl öykülerdi onlar. Dilin bu denli güzel kullanıldığı bu öykülerle kulaklarım açılmıştı evrene. Yengeç’i, Kirpi’yi, Orfinoz’u o öykülerle duyumsadım.  Elbette yolculukların yazıdaki sesini.

Ve hep Vus’at O Bener. Ondan ödünç aldım ihtiyarlığı. Pencere önünde durmayı ve bakmayı gelene geçene. İşittim bir insan nasıl içeriden kırılır zamana.

Yusuf Atılgan’ı. Anayurt Oteli, Canistan’ı.

Ayfer Tunç’un Aziz Bey Hadisesi’ni.

Sadık Hidayet’in ölümün kıyısında gezinmiş kahramanlarını.

Tezer Özlü’yü elbette. Hasan Ali Toptaş’ı, İnci Aral’ı, Selim İleri’nin Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak’ı. Hilmi Yavuz’un Geçmiş Yaz Defterleri’ni.

Başucu kitabım yok. Gönlümde gezdirdim bu yazarların çokça kahramanını.

2019 senesinde bizi neler bekliyor peki? Yeni şiirler, öyküler, “Edebiyat Burada” ile ilgili yenilikler görebilecek miyiz?

İyi şeyler bulsun bizi. Yazmaya devam ediyorum. Şiirler birikiyor. Yedi yıldır üzerinde düşündüğüm, bir yıldır da yazmayı sürdürdüğüm bir roman var. Onu sene sonuna kadar tamamlamayı planlıyorum.

Edebiyat burada yeni formatta programlarla ve içerikle alanını genişletmeyi sürdürecek.

Yazınla ilgili olan ama nasıl hareket edeceğini, ne yapacağını bilemeyenler için neler önerirsiniz? Örneğin yaratıcı yazarlık ya da okuma atölyeleri gerçekten faydalı mı sizce?

Yaratıcı yazarlık atölyelerinin farkındalığı arttırdığını söyleyebilirim ama tek başına yeterli değil bu durum. Zihni her daim düşünür-çalışır duruma getirmek gerek. Bolca okumak, gözlem yapmak ve biriktirdiklerimizi yazıya dönüştürme konusunda istekli olmak gerek. İyi filmleri izlemeli, kulağımızın pasını silecek şarkıları sahiplenmeli. Görme biçimimizi, duyma biçimimizi değiştirmeliyiz

Çerezzine ailesi adına tekrar teşekkür ederiz.

Okurlarınızla beni buluşturduğunuz için teşekkür ederim.

 

Facebook Yorumları