Kimse yaşından memnun değil.

Küçük çocuklar büyüklere özeniyor. Büyük çocuklar, küçük kardeşlerine. Genç kızlar kadın olabilmek için ağır makyajlar yapıyor, kadınlar genç kız olabilmek için rengarenk giyiniyor. Genç erkekler büyüyebilmek için olmayan bıyıklarını her gün tıraş ediyor, olgun erkekler genç hissedebilmek için saç uzatıp motorsiklet üzerinde genç kızlarla takılıyor.

Tanıdığım herkes yaşından şikayetçi. Özellikle on sekiz yaşından itibaren herkesin en korkulu rüyası da yaşlanmak. ”Yaşlanıyoruz artık yaa!” cümlesini yirmi iki yaşındaki arkadaşımdan da, otuz yaşındaki arkadaşımdan da duydum. Kendi yaş grubum olan kırklı yaşlardaki arkadaşlarımın ise sürekli dilinde artık bu cümle. Bense kendimi bir türlü yaşlı statüsüne sokamıyorum. Hatta hayatım daha yeni başlıyor gibi hissediyorum sürekli. Elden ayaktan düşene kadar zihnimi ve bedenimi dinç tutabilmek için elimden geleni yapacağımdan eminim.

Bu noktada yaşlılık bana bir illüzyon gibi gelmeye başladı aslında. Neredeyse bir tercih meselesi hatta. Üretmeden, bir kenara çekilen insanların genç yaşta yıprandıklarını gözlemledim hayatım boyunca. Doğayla, kendileriyle barışık insanların ise zihinlerinin hep pırıl pırıl olduğunu.

Yetmiş yaşında neden tango yapmayalım ki hayatımızın aşkı ile? Ya da seksen yaşında, bahçemizden ellerimizle topladığımız güllerimizin baygın kokusu eşliğinde kahvaltı yapmayalım sevdiklerimizle? Hadi o kadar ileri gitmeyelim derseniz, altmış yaşında maraton bitirmek imkansız mıdır? Ya kırk yaşında benimle kulüpte zıp zıp dans etmenin nesi yanlış? Elli yaşından sonra yeni bir dil öğrenemez mi insan? Ya da otuz yaşından sonra enstrüman kullanmayı öğrenemez mi?

Hayatımız boyunca bizi oradan oraya koşturuyorlar. Haydi, lise bitti hemen üniversiteye! O bitti mi? Hemen iş bulman lazım! Nee?? İş buldun ve hala bekar mısın? Çabuk, çabuk, çabuk evlenmen lazım! Evlendin mi? Hemen çocuk yapman lazım. O çocuğun geleceği ne olacak? Hemen bir ev alman, onun için de daha çok çalışman lazım. Tek çocuk olmaz, hemen ikinciyi de yapman lazım. Emekliliğini, geleceğini düşünmen lazım. Yazlık için taksite girmen lazım. Çocuğu okutman lazım. Onun lisesi, üniversitesi, sonra evlenmesi lazım. Çalışman, daha çok çalışman lazım. Hep koşman, hep bir şeylere yetişmen lazım!

İşte bu yüzden yaşlandığımızı hissediyoruz. Çünkü aslında ne kadar çabalarsak çabalayalım, hiçbir yere yetişemiyoruz. Kendimize zaman ayıramıyoruz. Sadece zevk almak için yapmak istediğimiz hiçbir şeyi yapamıyoruz. Hep bir şeyleri kovalıyoruz. Hep bir geç kalmışlık duygusu ile savaşıyoruz.

Arkadaşlar, size bir sır vereyim mi? Hiçbir yere geç kalmıyoruz aslında! Kendimizi paralayıp sağlığımızı kaybetmediğimiz sürece. Hayat kendi hızında akıp gidiyor, biz ne yaparsak yapalım.

Bugün oturup salim kafayla bir düşünün, sadece kendiniz için yapmak istediğiniz ne var diye. Kimseye söylemenize gerek yok, sadece siz bilin, isterseniz bir de benim kulağıma fısıldayın. Zamanım yok demeyin, bahane üretmeyin, yeniden nefes aldığınızı hissedecek, yaşlanmışlık hissini üzerinizden atacaksınız, lütfen bana güvenin.

Hayatı derin derin çekin içinize. Yarın değil, bugün.

Lütfen.

Facebook Yorumları