– Öldür beni!
– (…)
– Öldür beni n’olur! 3 ay oldu Allah aşkına. Sana sunabileceğim hiçbir şeyim kalmadı.
– (…)
– Tepki versene Allah’ın cezası! Yetmedi mi? Soğumadı mı için hala? 24 tırnağımın tamamını çektin, etinden etinin kopmasını anladım. Yaralarıma tuz bastın, tüm hücrelerinin kanının çekilmesi nasılmış, onu anladım. Falçatayla bedenimde incecik kağıt kesikleri açtın, ruhunun lime lime doğranması nasıl hissettirirmiş, onu anladım. Saçlarımı kazıdın, üzerine deri parçası geçirip kızgın ateş önünde günlerce beklettin; ruhunun haykırışlarını, delirmemek için çırpınışlarını anladım. Günlerce ne yemek ne de su verdin; verdiğinde de önce dilimin ucunu kör bir bıçakla kestin, açlıktan ve susuzluktan delirsen de hiçbir şeyden tat alamayışın neymiş, onu anladım. Dişlerimi tek çekiç darbesiyle tuzla buz ettin, çevrendekilere güçlü görünmek için sıktığın dişlerinin acısını anladım. Boynuma kor ateşte kızdırılmış keskin bıçaklar sabitledin, kafanı her çevirdiğinde en yakınındakinin acıdan rengini kaybetmiş yüzüyle karşı karşıya gelmenin yarattığı ızdırabı anladım. Kezzap döküp burnumu haşladın, artık canından çok sevdiğin birinin dünyalara bedel kokusunu alamayacak olman ne demekmiş, onu anladım. Kulaklarıma sivri şişler sokup beni yarı sağır ettin, en sevdiğinin pamuk gibi sesinin kulaklarından yavaşça silinip gitmesinin yarattığı acıyı anladım. Bedenimi mengenede, kemiklerim ufalanana kadar sıkıştırdın; acıdan, kendini sıkmaktan kemiklerinin çatırdamasının verdiği hissiyat nasıl olurmuş, onu anladım. Yetmedi mi? Geçmedi mi içindeki yangın! Anladım işte anladım lanet olası. Öldür beni, sabaha bırakma öldür. Gece öldür. Sabaha bırakma. Gündüzleri senin işkencelerine dayanmaya çalışıyorum. Yaptın! Hak ettin! Çek cezanı diyorum. Ama geceleri başlayan ruhumdaki işkenceler, seninkileri unutturacak kadar ağır. Tenimin acısı, ruhumun acısı yanında hiçbir şey. Bu vicdan azabı yedi bitirdi beni zaten. Beni bırakmanı istemiyorum. Öldür beni kurtulayım…
– – Daha değil! Evet, fiziki acılarımı tattın. Ruhsal acılarımı anlayabildin mi tam olarak bilmiyorum ama tatmadığın son bir şey var: İçimdeki yangın! O hiç dinmeyen ateşin organlarımı nasıl tutuşturduğunu, etlerimi nasıl dağladığını, yükselen alevlerin boğazımda düğümlenip nasıl dışarıya çıkmaya çalıştığını öğrenmeye geldi sıra…
. . .
3.5 AY ÖNCE
Ellerim kan revan içinde. Yerde yatan kıpırtısız küçük bedene bakıyorum. Dayanamadım. Kendimle çok savaştım. Yapma, etme dedim ama nefsim galip geldi. Zevk isteği, aklın ve haysiyetin önüne geçti. İlk etapta bir pişmanlık duygusu kapladı içimi; sonra ne olursa olsun dedim. Ben buyum, değişmek istemiyorum. Cesetten kurtulmalıyım. Bir bütün halinde olmaz. Çarçabuk bulurlar. Ah! Keşke ellerim çıplak olmasaydı. Doku bırakmış olmalıyım körpe bedeninde. Parçalamak lazım. Kör kamp bıçağımın beni yarı yolda bırakmamasını umuyorum. Gerçi ufacık bedenden geriye, kör bıçağımı yoracak pek bir şey kalmamış gibi.
Ağzını kapamaya çalışırken henüz sertliğini tam kazanmamış minik dişlerini kırmıştım. Hassas kemiklerini ağır yumruk darbelerimle pelteye çevirmiştim. Bedeninde küçük kesikler açmıştım. Bu, aldığım zevki üçe dörde katlamıştı. Ah küçük kız…
. . .
3 AY ÖNCE
Eniştem benden iyice şüphelenmeye başladı. Adımları sürekli peşimde. Bakışları imalı, sözleri iğneli. Şimdiye kadar durumu iyi kotardım. Rahat davrandım. Hiçbir şey bilmiyormuş gibi onlarla oturup ağladım. Katilin bulunabilmesi için onlara yardım ettim. Katile lanetler okudum… İyi de gidiyordum; eğer gecenin köründe lanet olası köpeğini gezintiye çıkarmış olan o kadın beni görmüş, robot resmimi polislere çizdirmiş olmasaydı. Eniştemin de polislerin de merak ettiği şey; kadının şimdiye kadar niçin ortaya çıkmadığıydı. Korktuğunu ve ortalığın yatışmasını beklediğini söylemiş… Adımlarımı hızlandırıyorum. Yakalanmam an meselesi. İzimi kaybettirmem lazım…
. . .
ŞİMDİ
– Başlıyoruz. İşte karşında haykıran boğa! İnsan aklının en şeytani icatlarından. Tamamen pirinçten yapılma. Hem seni çok sevdiğin bir şeyle uğurlayacağım: Şarkılarınla. Alevler içinde uyu! Şeytan yoldaşın olsun! Neler olacağını anlatayım. Bu zevkten mahrum bırakma beni: İçeriye kapatılacaksın. Derin, karanlık, tehlikeli…
Boğanın altında bir ateş yakılacak. Ateşin tesiriyle etlerin, nar gibi kızarmış pirinç gövdeye yapışmaya başlayacak. Dışın yavaş yavaş kızarırken için, ızdırap içinde erimeye başlayacak. Kopardığın feryatlar boğanın burun deliklerinden müzik olarak bana ulaşacak. İçimin yangınını anlaman ümidiyle… 3-2-1 kayıt…
Sarıl son bir kez daha seni ısıtan o büyük kollara
Veda vakti gelmiş huzura.
Sormaz asla kimin suçu
Bu hale sokanlar bizi hepsi oyuncu
Esip gürler kurt kapıda yok ki gururu.
Bak ki kalmamış yer sana
Şu garip dünyada
Kıydılar hayatına
Nur içinde yat bebek ama
Beni unutma*

(*Sorun Değil-Küçük)

 

Facebook Yorumları