Bölüm DR: Tuhaf dünyanın tuhaf kadını!

Loş ışıklı bir evin içindeydi. Holde duruyordu. Duvarlar basıktı. Odaların birinden bir ağlama sesi geliyordu. Ses, sessizliğin içinde öyle berraktı ve öyle elem vericiydi ki Solyaris’in içi cız etti.

“Ağladığını duyabiliyorum güzelim.” diye alaycı bir adam sesi yükseldi başka bir odadan, bu oda Solyaris’in arkasında kalıyordu, “Vazgeç artık şu mızmızlanmalarından da içki doldur bana!”

Ağlama sesi kesildi. Solyaris birkaç adım önünde, sağ tarafta kalan odadan bir kadının çıktığını görünce hemen saklanmak istedi. Kadın’ın onu görecek hali yok gibiydi; sağdan çıkıp birkaç adım yürüdükten sonra soldaki kapıdan içeri girdi. Solyaris hemen peşine gitti. Dar bir mutfaktı burası. Solyaris kapısında durup onu görecek hali olmayan Kadın’ı izledi. Siyah saçları omuzlarındaydı, genç biriydi. İçkileri hazırlamaya çalışırken bardaklardan biri kırılarak elini kesti. Diğer eliyle alelacele başka bir bardak koyup içkiyi ona doldurdu. Kesilen yerden akan kanı görünce duraksadı. Melül bakışları ansızın hinleşti. Elini doldurduğu bardağın üzerine doğru ağır ağır götürüp durdu. Akan kan içkinin içine karışıp rengini değiştirdi. Aynı bakışlarla mutfak kapısına doğru döndüğünde ürperdi.

“Ben, ben katil değilim.” dedi Solyaris hemen kısık sesle, “İyi biriyim!” Bu açıklamanın ne kadar işlerliği olurdu buna emin değildi. Sonuçta milletin evinin içindeydi! Kadın’ın korkuyla bağırmasını ya da kafasına bir şey geçirmesini beklerken, Kadın hafif bir duraksama sonrası ona sus işareti yapınca şaşırdı.

Kadın bardağa bir kez daha baktı. Ardından kanla karışan içkiyi alıp Solyaris’in yanından geçti gitti. Solyaris hemen peşinden yürüdü. Az önce adam sesinin geldiği odaya gittiler. Kadın içeri girerken, Solyaris yine kapı eşiğinde gözleme koyuldu. İçerideki adam yapılı biriydi, orta yaşlardaydı ve bıyıkları vardı. Kadın, Adam’ın yanına gidip bardağı uzattı. Adam uzandığı yerden doğrulup bardağı eline aldı. Kadın’a yanına oturması için kafasıyla işaret verdi. Kadın oturdu. Adam içkinin tadını beğenir bir ifade takınınca Solyaris midesinin bulandığını hissetti.

“Değişik bir aroması var.” diye sırıttı Adam, “İçine zehir falan koymadın dimi güzelim?” Alay eder gibi güldü. “Zehri nereden bulacaksan tabii!”

“Yarasın.” dedi Kadın naif bir sesle.

“Yarayıp yaramadığını birazdan ikimiz de göreceğiz.” dedi Adam, Kadın’ın Solyaris’e yaptığı gibi Kadın’a sus işareti yapıp boynuna yapıştı. Kadın, boynu emilirken dimdik karşıya bakarak durdu. Çok geçmedi, adam öksürerek dudaklarını ayırdı, ağzından kan gelmeye başladı. Büyük bir şokla Kadın’ın yüzüne baktı, “Lilith…” dedi dişlerini sıkarak, kendine gelir gelmez Kadın’ı boğacak gibi gözüküyordu, “Bilgiyi nasıl aldın?” diye tükürür gibi sordu ancak daha fazla konuşamadı. Nefes almakta güçlük çekip boğulmaya başladı. Kadın ayağa kalkıp bekledi. Her yer kan olmuştu. Adam nihayet öldüğünde, Solyaris yutkundu. Acaba az önceki evrenden ayrılamamış mıydı? Sadece mekân mı değiştirmişti?

“İçeri gelsene…” dedi Kadın, Solyaris’in kapı eşiğinde ne yapacağını bilemez halde durduğunu görünce, “Katil olmadığını biliyorum, gördüklerin yanıltmasın, ben de katil değilim…”

Kadın’ın ses tonu Solyaris’in içeri girmesi için yeterince ikna ediciydi. Solyaris, cesedin durduğu koltuğun karşısına geçti. “Bunu neden yaptın?” diye sordu.

“İçeriye gizlice girmediğini biliyorum.” dedi Kadın, “Her yer kilitli, bu imkansızdı. Başka yerden gelmiş olmalısın?”

“Sürekli boyut değiştiren bir abdalım.” dedi Solyaris, “Ait olduğum yeri arıyorum.”

“Uzak bir gelecektesin.” dedi Kadın, “Gelecekten gelmiş olabileceğini sanmıyorum, burası her şeyin bittiği yer.”

“Gerçekten mi?” diye şaşırdı Solyaris, “Burası mı uzak gelecek?”

“Geçmişten mi geldin yoksa?”

“Geçmişimin olduğuna emin değilim. Geleceği de gelince göreceğim.” dedi Solyaris, “Belki de bu durumu sabit bir zaman ağının içinde, doğrusal bir yer değişikliği değil; farklı zaman ağlarının iç içe geçtiği, küresel bir döngü olarak kabul etmeliyiz.”

“Bu boyutu enteresan bulmuş olmalısın.” dedi Kadın.

“Boyutların hepsi enteresandı ve öyle olacak.” dedi Solyaris, “Ama sanıyorum ki burada dairesellik es geçilmiş. Doğrusal olan çok ilkelken, her şeyin birbiriyle karışabildiği küresellikse çok medeni. Dediklerimi anlıyorsun ya? Daire yordamı kayıp burada…”

“Bunu nereden anladın?” diye merakla sordu Kadın, Solyaris’in böylesi konuşmalar yapıyor olması, hazine bulmuş bir hava katmıştı mimiklerine.

“Burada ikiniz birbirinize eşit davranmıyordunuz.”

Kadın bir kahkaha patlattı. Kahkahası geçip gülümsemeleri baş gösterdiğinde Solyaris etkilendiğini hissetti. “Uzun yıllardır böylesi gülünmemiştir.” dedi Kadın, “Ne içeride ne de dışarıda…” Gülümsemeleri silindi. “Dışarıda hiçbir şey kalmadı… Ben dünyanın yeni son kitabını yazma peşindeyim ancak ne kâğıt ne kalem ne de düşünce var.”

“Kompüter?” diye sordu Solyaris.

“Ne demek istediğini bilmiyorum. Burada öyle bir şey yok. On yıl öncesine kadar nadiren kâğıt ve kalem bulunabiliyordu, şimdiyse bulunsa direkt açık artırmaya çıkar. Tabii kimse kitap yazmak için alacak da değil, olsa olsa nostaljik bir dekor olur onlara! Çoğu ona bile cesaret edemez, tozutmaktan korkarlar.”

“Tozutmak mı, o da ne demek?”

“Delirmek demekti bir zamanlar. Sonra Kornacılar deli yaftası yapıştırdıkları herkesi elektrik akımıyla bin bir parçaya ayırıp, ortadan kaldırmaya başlayınca tozlara karışmak anlamına gelmeye başladı. Cesedin bile kalmıyor…”

“Peki bu adam?” diye hareketsizce yatan adamı gösterdi Solyaris, “Bu kim oluyor?”

“O da bir Kornacı’ydı…” dedi Kadın, “Kitap yazmak gibi bir düşüncem olduğu öğrenilir öğrenilmez ikinci dereceden suçlu ilan edildim. Kornacılar’ı peşime taktılar.”

“Kaçamadın sanırım?”

“Öyle olsa yine iyi. Suçlu diye hapse tıktıkları diğer insanlarla ömür çürütmeye razıydım. Emindim ki onlar deli yaftası yapıştırılacak kadar özgür ruhlu cezalılar ancak tozutmamak için susuyorlar. Beni yakalayıp hapse götüreceklerken bu adam önümüze çıktı!” diye tiksintiyle baktı Kadın, “Onlara, benimle ilgileneceğini, hapse atılmamam gerektiğini söyledi! Bir de bana özgürlüğümü verirmiş, lütfetmiş gibi tavır takındı. Gördüğün gibi, her anlamda kölesiydim. Anahtarlar ceplerinden birinde olmalı, alabilirsek kaçabiliriz.”

“Şimdilik burada güvendeyiz.” dedi Solyaris, “Nasılsa kimse içeri de ne olduğunu göremez. Seninle vakit geçiriyor olduğunu sanırlar. Biraz daha duralım.” Kadın hak verir gibi kafa salladı. “Onu öldürmeyi nasıl başardın?”

“Benim kanım onun için zehirliydi.” dedi Kadın, “Dün gece gelen uyarı mektubunu okuma fırsatı yakaladım. Kornacılar Birliği onu benim adıma ‘tekrar’ uyarmışlardı. Merak ettim, o işteyken, kayıt altında tuttuğu tüm kasetleri dinledim. Kasetlerde binbir çeşit telefon konuşması vardı. Üzerlerinde tarih yazmadığı için atlaya atlaya gidip yakın bir tarih olabilecek kayıtları aradım. Sonunda bir hafta önce ben de yanındayken yaptığı bir görüşme olduğunu fark ettiğim kasetle karşılaştım. Kasetin aynı serisini daha dikkatli dinlemeye başladım. Meğerse Kornacılar Birliği’ne alınan tüm Kornacılar’ın kan değerleri bozukmuş. Sağlıklı bir kan herhangi bir yolla bulaşırsa ölme tehlikeleri varmış. İçki ona her zaman acı verirdi, öyle olunca bana zorbalık yapardı ve kanımın sağlıklı olmasını diledim…”

“Tuhaf bir hikâye…” dedi Solyaris, uykusu gelmişti. Kendini epey yorgun hissediyordu. Gözleri kapanıyordu, “Burada biraz uyusam, senin için sorun olmaz ya?” diye sordu.

“Uyu tabii.” dedi Kadın meraklı bakışlarını üzerinde gezdirip, “Korkma, seni de öldürmem.”

Solyaris, böyle bir korkuya kapılıp kapılmadığı konusunda net değildi. Çünkü buralarda ölüm denilen şey, bu aşamada onu da kapsayan bir şey miydi bilmiyordu. Kahraman olmadan önce ölmek gibi bir durum söz konusu olamazdı ya… Şimdi uyuyacak ve uyandığında kahraman olacaktı…

Sıçrayarak uyandı, derin derin nefes alıp tutulmuş olan uzuvlarını hareketlendirdi. Kadın başında duruyor, uyurken nasıl merakla bakıyorsa yine öyle merakla bakıyordu. “Çok fazla uyudum.” diye endişelendi Solyaris.

“Sadece dört saat.” dedi Kadın omuz silkip, bakışlarında sorgular bir ifade vardı, “Senin için fazla mı oluyor?”

“Uyuduğum en uzun uyku oluyor.” dedi Solyaris, “Neden öyle bakıyorsun?”

“Bana kağıdının ve kaleminin olduğunu söylememiştin…” dedi Kadın imayla.

“Ne-nerede?” diye afalladı Solyaris.

“Cebinde.” dedi Kadın.

Solyaris sonradan hatırladı. Elini cebine atıp, önceki evrende arakladığı not defterini ve kalemi çıkardı, “İşte! Senin olabilir! Bununla kitabını yazabilirsin!” diyerek uzattı. Kadın kilitlenmiş halde bakakaldı. Eli titreyerek aldı. “Seni bu kadar korkutan şey nedir?” diye meraklandı Solyaris.

“Elde etmek…” dedi Kadın, “Çok arzu ettiğin bir şeyi…”

“Neden ki?”

“Onunla n’apacağını şaşırırsın… Kaybetme korkusu başlar…”

“Desene bu bir paradoks.” diye gülümsedi Solyaris, sonrasında cesedin orada bulunmadığını fark etti, “Onu ne yaptın?”

“Onu hallettim.” dedi Kadın, “Meraklanma. Artık kilitler de açıldı. Dışarı çıkıp hava alabilirsin.”

“Bak ne diyeceğim.” diye aklına bir şey gelir gibi heveslendi Solyaris, “Yanımda bir şey taşıyabildiğimi yeni anladım. Yani, beraberimde götürebileceğim bir şeyin gerçekten mümkün olabileceğini. Benimle gelsen ya? Diğer yerlere… Hem eminim oralarda bol bol kitap yazabilme fırsatın da olur. Ne dersin?”

“Oralarda bol bol kitap yazma fırsatım olabilmesi, burada kitap yazarak ulaşacağım itibarı sağlamayacaktır.”

“Bu delilik.” dedi Solyaris gelişigüzel. Kadın çok sert bir biçimde yüzüne bakınca, ettiği lafın yersiz olduğunu anımsadı. “Tuhaf dünyanın tuhaf kadını mı olacaksın yani?” diye düzeltti, “Bu neyin meselesi anlamıyorum.”

“Var olma savaşının…” dedi Kadın.

“Var olmak bir savaş değildir…” diye karşıladı Solyaris.

“Gerçekten dışarı çıkıp hava almalısın…” diyerek odadan çıktı Kadın.

Solyaris içini çekip kalktı. Loş ışıklar altında çıkış kapısını bulmak zor olmuştu. Kapıyı açıp dışarı çıktığında evin başka bir odasına girer gibi hissetti. Sokakta da ışıklar loştu. Sokak da evin içi kadar bomboştu. Uzun süre dolandı. Genelde Kornacı Birliği’nden olması muhtemel insanlarla karşılaştı; ellerini kollarını yaya yaya, her tarafta caka satıyorlardı. Merdiven altlarında, karanlık köşelerde birkaç insan daha görmüştü ancak yanlarına yaklaşmadan nasıl bir şeye benzediklerini görmek mümkün değildi. Zaten, caka satanları gördükçe pusuyor, resmen karanlıkla bir oluyorlardı. Daha fazla dolanmadan içlerinden biriyle konuşmak için yaklaştı. O yaklaştıkça gerginlik ve sessizlik de yaklaşıyordu. Yaklaştığı kişi onu taşlamaya kalkınca, “Durun lütfen!” diye seslendi, “Sadece konuşmak istiyorum.”

“Sadece sen konuşursun zaten.” dedi yaşlı bir adam sesi, “Sen ve senin gibiler.”

“Sadece konuşmanızı istiyorum.” diye düzeltti Solyaris.

“Neyi?”

“Var olma savaşınızı.”

Yaşlı Adam’ın vücut hatları yavaş yavaş belirginleşirken düşük volümlü kahkahası duyuldu. Kahkaha öksürükle karışıp kaybolduğunda sesi daha tok gelmeye başladı, “Herhangi bir savaş istemiyoruz artık. Yalnızca barış.” dedi, “Elinde barış varsa yaklaş bize!” Son cümle, az buçuk tehditkardı.

“Barış nasıl mümkün olabilir burada, bana anlatın lütfen.” diye ciddi ciddi sordu Solyaris.

“Empati!” dedi Yaşlı Adam, artık kirli sakalları ve uzun saçları net gözüküyordu, “Yüce bir empati lazım tabii!”

“Ya empati?” dedi Solyaris, “Onu mümkün kılabilecek?”

“Yoksa sen şu nostalji meraklılarından mısın?” diye alay etti Yaşlı Adam, “Kitap falan?”

“Evet.” diye atıldı Solyaris.

“Gömüldükleri yeri bulabildiniz mi ki? Kitap detektörü icat edilmedi sanıyordum?”

“Aslında ben yazmayı düşünüyorum.” dedi Solyaris.

Yaşlı Adam hızla dibine yanaştı, artık büsbütün açığa çıkmıştı, paçavrayı andırır giysileri, boncuk gözleri vardı, “Delisin yani?”

“Bence yazmalıyız. Birileri de okumalı.” diye bilmiş gibi konuştu Solyaris, kendine yol yapıyordu, “Önce okuyabileceklere veririz. Ardından Kornacılar’ın içine sızarız.”

“Tüm bunları yaparken tozutmamış olacaksın yani!” diye dalga geçti Yaşlı Adam.

“Bunu nereden bilebilirler ki?” diye omuz silkti Solyaris.

“Bu dünyanın içine doğmamış gibi konuşuyorsun genç! Dünyamız, kitap detektörü icat etmek yerine, kalemle kâğıdın birleştiği herhangi bir mekânı bulan detektörler icat edecek kadar umutsuz vaka!”

Solyaris, bir süre anlamadı. Ardından idrak edip dehşete kapıldı, “Bunu biliyordu!” dedi bağırarak. Hızla koşmaya başladı. Çıktığı evin hangi ev olduğunu bulmak da zorlandı, evler o kadar benzer yapıdaydı ki!

Kadın, odasında bir masanın üzerine, birliklerince sır gibi saklanan, yazılmış son kitabı koymuştu. Derin bir nefes alıp yazılan bütün kitapları gözeterek, “Dünyadaki ilk kitaptan, dünyadaki son kitaba ithafen,” yazdı, kendi ismini de iliştirmeyi unutmadı, “Lilith A.H.” Dönüp artık son kitap olmaktan çıkan o kitaba baktı… Tebessüm etti. Masumane, olması gerekenin de bu olduğunu haykıran bir tebessümdü bu; son kitap diye bir şey olmamalıydı… Daha fazla beklemeden, Kornacılar’ın zorbalığını anlatarak başlayacağı bölümü yazmak istedi; en iyi bildiği, en güçlü hissettiği şeydi bu… Birkaç satır yazdı da…

“Kaldır elleri kaldır!” diye bir ses doldu evin içine. Kadın irkilip kalemi hemen bıraktı. Tüm korkularını yenmiş gibiydi, yalnızca içinde yaşadığı dünyasına üzülüyordu…

Biri esmer, biri gözlüklü iki kornacı, elindeki ölümcül kornalarla girdiler içeri. Kadın ellerini havaya kaldırdı.

“Sayende aradığımız son kitabı da bulduk…” dedi gözlüklü olan, “Bu sapkınlık da böylece son bulmuş olacak!”

Solyaris evin içine girip odaya koştuğunda, diğer kornacının sesi çınlıyordu, “Buna nasıl cesaret edersin anlamıyorum!” Solyaris, Kornacılar’ın, Kadın’a doğrultulan kornalarını görünce durumun vahametini anladı. Kadın, Solyaris’i görünce biraz geriledi; çekiniyor gibiydi. Solyaris, “Bunu neden yaptın!” der gibi iki elini havaya kaldırıp kederle baktı. Kadın, yapacak bir şey olmadığını dile getiren bir omuz hareketiyle kafa salladı; artık ölüme de hazırdı… Kornacılar’ın yüzlerine baktı. Solyaris, bir umutla Kornacılar’a döndü. Loş ışıklar altında iki patlama sesi duyuldu; tiz, çınlayan seslerdi bunlar. Solyaris dehşetle geri çekildi.

Kadın’ın elektrik akımı gümleyen bedeni parçalara ayrılırken, Solyaris izlemeye cesaret edemeden ayrıldı evrenden… “Neden yaptın Lilith?” diyordu içinden, ufacık bir zamana nice sorular sığdırdı, “Deli miydin sen?”

5.Bölüm’ün Sonu
Yunus Emre Işık

6. Bölüm bir sonraki hafta sizinle olacak, yorumlarınızı bekliyoruz…

Arayış – Bölüm 1
Arayış – Bölüm 2
Arayış – Bölüm 3
Arayış – Bölüm 4

Facebook Yorumları