Bölüm HO: Sonsuzluğa veda!

Denizin ılık meltemiyle ışınlanıp, fırtınanın soğuk akımları arasına cisimlendiğinde yüzüne tokat yemiş gibi hissetti. Neden böyle olmuştu ki? Güzelliklere bir anlık hırsla sırtını döndüğü için miydi bu? Kapkara bir ormanın içindeydi, soğuktan titremeye başlamıştı ve epey derinlerdeydi. Yine de oh olsundu! Kendi rızası olmadan onu malikaneden çekip alan meçhul gücün, iskeleden kısa sürede ayrıldığı için ona kızmaya hakkı yoktu! Aslında böyle bir yere getirmeye de! Ne zaman son bulacaktı bu! Çok yakından gelen bir uluma sesi duyup ürktü. Ses, ağaçların arasından sekerek dolunaya doğru yankı yaptığında ürperdi. Yapayalnızdı. Başka bir yere gitmek için az önce söylendiği güce yalvarmaya başladığında, dev rüzgarlar küfrederek karşılık verir gibi ağaçların devrilmesine neden oldu. Solyaris etrafında devrilen ağaçları görünce iyiden iyiye buz kesti. Yakınlardan garip sesler yükselince, “Kim var orada!” diye bağırdı.

Sesler ansızın kesilmişti. Solyaris sıklaşan nefesini dahi duyabiliyordu şimdi. Korkunç bir durumdu bu! Keşke sesini çıkarmasaydı, keşke sesler kafalarına göre takılsaydı! Hali hazırda seslerden korkup da daha korkunç bir şey olamayacağını düşünürken, şimdi sessizliğin çığlığı vardı!

“Sısssaaa sısssssaaaa…” diye acayip sesler geldi bu sefer. Bir şey nefesini tıslayarak veriyor gibiydi. Tiz ve derin…

“Nece konuşuyorsunuz?” diye sordu cesaret toplayıp, çünkü aynı ses birkaç yerden daha gelmeye başlamıştı, “Üzgünüm, daha önce bulunduğum yerlerde böyle şeylere maruz kalmadığım için beni korkutuyorsunuz. Var olmaya sizinle başlasaydım korkmayabilirdim…” Bu koca bir yalandı çünkü enerjinin kötüsünü her yerde tanırdı, sadece kendini kandırıyordu. Tam arkasında bir hırlama sesi duyduğunda irkilerek döndü. Dehşet içinde kalmıştı çünkü dev bir hayvanla karşı karşıyaydı. Kalın bir kürkü, sarı gözleri, sivri kulakları ve keskin dişleri vardı bu hayvanın. En ufak bir harekette üzerine zıplayıp bedenini parçalara ayıracakmış gibi bakıyordu.

“Sakin ol Germiyan…” diye bir kadın sesi yükseldi, Solyaris kafasını çevirdi, bu kadının karşısında duran hayvandan bir farkı yok gibiydi; sadece insanın anatomisine sahipti! Sarı gözler, beyaz saçlar, kürklü bir giysi ve sivri dişler… “Önce kanının tadına bakmalı.” Solyaris dehşete düştü. “Belki aradığımız kandır…”

“Ne demek bu?” diye sordu Solyaris, “Beni öldürecek misiniz?” Bunun için ciddi derecede endişelendiği ilk andı.

“Orası kesin.” dedi Kadın, “Mevzu hangi dişlerin arasında can vereceğin. Dile ki kudretli olsun. En azından ruhun kutsanmış olur.”

“Ne çeşit yaratıklarsınız siz?” demek istedi Solyaris ama diyemedi; midesi bulanmaya, teninin soğukluğu damarlarının sıcağıyla tepkimeye başlamıştı. Önündeki hayvanın gözlerinin içine dikkatli bakınca yutkundu.

“Zorluk çıkarmayacak gibi duruyorsun.” dedi Kadın, Solyaris’in sessizliğine hoşnut olmuştu, “Bu senin için iyi. Germiyan’ın öfkelenip de çırpı bedenini iki lokma etmesi beni azıcık üzebilirdi; en azından vaktinden önce.”

“Kanımın tadına bakamazsınız!” diye atıldı Solyaris, “Çünkü…” Solyaris ne diyeceğini seçmeye çalışırken Kadın ve Hayvan dikkat kesildi. “Çünkü benim kanım hastalıklı.” Kadın’ın sarı gözleri bir an ışıldadı sanki.

“Emin misin?” diye sordu Kadın birkaç adım yaklaşıp.

“Tabii ki!” dedi Solyaris.

“Harika!” diye karşıladı Kadın, “Yaşlı bir kan emene tattırmamıza gerek kalmadı o halde, seni direkt Cadı’ya götürebiliriz.”

“Ne?” diye şaşaladı Solyaris.

“Kan Emen Efendisi’nin son demleri…” diye Hayvan’a döndü Kadın, “İşittin mi Germiyan, oysa hiç sonu gelmeyecek sanırdık! Kör Kütük Orman nelere kadir!”

“Bana neler olduğunu anlatacak mısınız?” diye tavır koydu Solyaris.

“Yorulmaya değmez.” diye keskin bir kafa hareketiyle döndü Kadın, bakışları haşin bir hal almıştı, “Zira Efendi istediği son arzusuna kavuşabilmek için son damlasına kadar emecektir kanını…”

Solyaris şoke oldu, ciddi ters köşe olmuştu bu! Hastalıklı bir kan mı aranıyordu yani! “Yalan söyledim.” dedi hemen, “Bırakın beni diye. Kanım hastalıklı falan değil! Gayet sağlıklıyım!”

Kadın yarım ağız, kan donduran bir tebessüm attı, “Germiyan’ın peşine takıl, ben de tam arkanda olacağım!”

“Ama-”

“Kes!” diye gürledi Kadın, Hayvan da aynı anda kükremişti!

Solyaris’in karnına ağrı saplandı, uzuvları uyuştu. Kadın, aksak adım gelip ardına geçtiğinde, buradan derhal gidebilmek için yalvar yakar bir hal almıştı. Hiçbir şey olmamasının verdiği rahatsızlığı da kuşanıp, el mecbur takibe koyuldu. Ormanın gözleri üzerinde gibiydi. Gözlerinin yaşardığını hissediyordu. İlk kez çaresizdi ve bir kahramandan çok uzaktı… Yürümeye devam ettikçe pes etmişti, tükenmişti, vazgeçmişti… Attığı her adım şimdiye dek içinde biriken şeylerin bir kısmını geride bırakmasına neden oluyordu sanki… Duyguları, hisleri, sezgileri köreliyordu… Böyle giderse götürmek istedikleri yere vardıklarında içi kan dolu, insan şekilli bir kadeh olup çıkacaktı…

“Kim bu?” diye sordu başka bir kadın, sonunda gelmişlerdi. Dağılan dikkatinin bir kısmı karşılaştıkları bu yeni kadında toplandı. En azından çok daha fazla insana benziyordu; hayır, bu bir insandı. Algısı onu yanıltmış olacaktı. Minyon tipli, omzuna kadar saçlı, sol gözünün altında yıldız şekli olan, sivri şapkalı bir kadın.

“Kör Kütük Orman’ın rüzgarları böyledir.” diye keyiflendi onu getiren kadın, “İhtiyaç sahibine ihtiyacını sürükler; tabii karanlığa iltimas geçerek.” Güldü, “İşte aradığımız hastalıklı kan Cadı! Bir an önce gidip sun bu kanı!”

“Sahi mi?” diye tıslar gibi Solyaris’e yanaştı Cadı.

“Kendi ağzıyla söyledi.” diye onayladı Kadın, dimi Germiyan?” Hayvan kafasıyla onaylayan bir reverans yaptı, “Efendi’nin yardakçıları ne durumda?”

“Kanının hastalıklı olduğunu düşündükleri tüm hilkat garibelerini katlettiler.” diye alayla cevapladı Cadı, “Efendi’leri yok yere ellerinden kayıp gitmesin diye ilk kez emrine karşı geliyorlar. Hastalıklı kanları sunacaklarına onları yok ediyorlar. Anlamadıkları bir şey var…” diye eliyle Solyaris’in yüzünü kavradı, Solyaris tepkisizdi, “Efendileri sonsuzluğunu ve akabinde kendi hayatını ortadan kaldıracak kadar asalak!”

“Arzuları sonu olacak.” diye gülerek katıldı Kadın, “İyi ki safımıza geçtin. Bizim tarafa itimat aşılamak için fırsat arıyordun, işte senin ayağına kadar getirdim! Bu iyiliği unutmazsın umarım.”

“Unuturum.” dedi Cadı küçümseyerek, “Sonuçta ‘iyilik’ değil mi!”

Kadın, Germiyan’ın gözlerine baka baka güldü. Cadı’nın bu tavrı oldukça hoşuna gitmişti, “Desene sana iyi bir kötülük etmek gerek!”

“Gidiyorum, bir saate yine burada buluşalım.” diye gülümsedi Cadı, “Döndüğümde diğerlerinin yanına varıp Efendi’nin düşüşünü kutlarız!”

“Hayhay!” diye onayladı Kadın.

Cadı, Solyaris’i tartaklayarak önüne kattı. Kadın ve Hayvan geride kalırken, Solyaris en azından artık üzerinde sapsarı gözlerin olmadığına sevinir bir hal aldı. Yolunu bulup, doğru zamanda da Cadı’yı saf dışı bırakarak kaçabilirse bu iş tamamdı! Kaybetmeye göz yumduğu irade yeniden güçleniyordu. Ne zaman harekete geçmeliydi? Buradaki işini tamamlamak için Efendi’yi de bir görse miydi? Sahi! Ona neden arkasından çevrilenleri anlatmıyordu?

“Hiç konuşmaz mısın sen?” diye sordu Cadı, adeta dans eder gibiydi; üzerinde hastalıklı bir keyif vardı.

“Yorulmaya değmez.” diye savdı Solyaris, “Zira Efendi istediği son arzusuna kavuşabilmek için son damlasına kadar emecektir kanımı!”

“İyi bildin!” diye kahkaha attı Cadı; fazla karanlıktı.

Az ve öz bir yolculuk oldu. Öyle bir yoldan gitmişlerdi ki birçok aksilik yaşadılar. Cadı önce onları savururcasına esen rüzgârı dindirdi, ardından devrilmekte olan ağaçları onlar geçene kadar havada asılı tuttu, yollarına çıkan birkaç farklı kan emeni kayalara savurdu, musallat olan kargaları ufak el hareketleriyle parçalara ayırdı. Solyaris, bunlara şahit olunca Cadı’nın belki de geride bıraktıkları Kadın’dan ve Hayvan’dan çok daha fazla tehlikeli olabileceğini görmüş oldu. Tek bir çıkış yolu kalmıştı… Efendi’ye her şey anlatacaktı…

Sonunda, ay ışığının ormanın farklı yerlerine nazaran daha fazla düştüğü, uzakta sisli bir köprünün, yakınlarda birkaç oturağın ve sunağın yer aldığı bölgeye geldiler. Cadı tutmaktan bıkmadığı Solyaris’i öteye doğru iteleyip bıraktı, “Efendimiz!” diye havaya bağırdı, ellerini havaya kaldırdı, “Size istediğiniz hastalıklı kanı getirdim!” Ses tonuna zafer dolu bir nida hakimdi, “Gelin ve veda edin sonsuzluğa!”

Solyaris, Cadı’nın yaptığı kısa seremoniyi izledikten hemen sonra havaya döndü, içini korku basmıştı. Sanki, gelecek olan Efendi bu durumdan fazlasıyla memnun olacak ve ona konuşma fırsatı bile bırakmayacaktı! Kaçmak istedi! Her şeyi göze alıp yeltendi ancak hareket edemedi.

Cadı, üstten bakışlarla Solyaris’in bacaklarını kıpırdatma çabasını izledi, Solyaris az buçuk deprenmeye başlayınca, “Sakin ol genç adam.” dedi, açtığı kolları indirdi, “Biz istemediğimiz sürece hiçbir yere gidemezsin!” Küçümsemesi sona erdiğinde kollarını yeniden iki yana açtı.

Solyaris acayip bir sesin akabinde karşısındaki boşluğun dalgalandığını fark edip duraksadı ve dosdoğru oraya baktı. Boşluğun içinde ansızın peydahlanan beyaz çarıklı, kara cübbeli Efendi’yi görünce donup kaldı. Efendi’nin yüzü biraz sonra açığa çıktı. Kanına kattığı kanlardan olacak, oldukça genç, kıvırcık saçlı bir adamdı. İfadesizdi… Solyaris’i hedef alan bakışlarıyla Solyaris’i efsunlamıştı. Solyaris ciyaklamayı andırır tiz sesler duydu ve görüş açısı beyazlarken gözleri karardı. Artık görüntü yoktu… Düşüyor gibi olmuştu ve hızla onu kavrayan güçlü bir kol tarafından tutulmuştu. Şah damarına iki sivri dişin geçtiğini hissettiğinde yaşadığı acıdan dolayı debelenmek istedi ancak efsun onu bir bez parçasından farksız hale getirmişti… Ona sunulan bu bedeni ayakta tutan başlıca unsurlardan olan kan, damarlarından çekilerek dişlerin geçtiği deliklere doğru tırmanırken debelenme dürtüsünü bile yitirdi. Kalan son enerjisiyle fısıldamaya çalıştı…

“İhhhaaanet…” dedi, kan çekilmesi bir müddet durmuştu, öyle olunca daha iyi fısıldayabildi, “Sana ihanet etti. Ölmeni istiyor… Seni en büyük arzunla yok edecek…”

Cevap gelmedi, onun yerine damarlarındaki son kan damlaları da emildi… Ne enerji ne ışık; uzanmadı yardım eli… Solyaris bitti, yaşanılanlar yitti, ancak öyle gitti….

9.Bölüm’ün Sonu
Yunus Emre Işık

Final Bölümü bir sonraki hafta sizinle olacak, yorumlarınızı bekliyoruz…

Arayış – Bölüm 1
Arayış – Bölüm 2
Arayış – Bölüm 3
Arayış – Bölüm 4
Arayış – Bölüm 5
Arayış – Bölüm 6
Arayış – Bölüm 7
Arayış – Bölüm 8

Facebook Yorumları