Bölüm RO: Aşk sanmak!

Ne olmuştu ya öyle? Bunu Bilge Kadın mı yapmıştı? Etrafında neşeli bir bahar günü akarken ve her çok renkli, huzurda dengeliyken o yüzünde ürkünç bir şaşkınlıkla bankta oturmaktaydı. Oturduğu bank tahtadandı ve burası bir deniz kenarıydı. Gök kızıl tonlarındaydı. Martılar havada uçmakta, ortam sakinlikten kırılmaktaydı! “Hayda!” dedi içini derin derin çekip, “Ne güzel kalacaktım ben orada!” Koşu yapan insanları izledi. Bisikletlileri, yürüyenleri, gülenleri, parkta oynayanları, sohbet edenleri izledi. Buraya çoktan bir kahraman uğramış gibiydi. Derken daha da uzakta akan trafiği ve yer yer savrulan küfürleri işitti. Anlaşılmıştı ki burası bir ütopya değildi. Az önce bir dünyadan alelacayip kovulmuşken şimdi yeni bir dünyaya bel bağlamak zor olacaktı. Biraz dinlense iyi olurdu. Uykusu gelmişti. Oturduğu banka boyunu elinden geldiğince kısaltmaya çalışarak uzandı.

Yüzü boyalı bir şaklaban tarafından dürtüldüğünde ancak uyanabilmişti. Ona gülümsüyor, elindeki şekerlerden birini uzatıyordu,

“Bana verdiğin şeyin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu nereden bilebilirim?” diye sordu ciddiyetle.

“Ben bir palyaçoyum ve sen de hiç tanımadık biri.”

“Sorumun cevabı bu değil ki.” dedi Solyaris, hakikaten soruyordu bu soruyu, şeker denilen şeyin iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyordu henüz.

“Beni üzdün.” diye omuz silkti Palyaço, “İyi uykular sana.”

“Uyumayacağım!” diye aşırı tepki verdi Solyaris. Palyaço ona dönüp anlamaz bir ifadeyle baktı ve şekerlerini verecek başka birilerini aranarak uzaklaştı.

Solyaris, Palyaço’nun peşine takıldığında üzüldü. Çünkü hakikaten de Palyaço şeker uzattığı herkesi mutlu ediyordu ve kimse ona şüpheyle yaklaşmıyordu. Şeker iyi bir şeydi o zaman! Bunu yeni öğreniyor olmak onun suçu sayılmazdı ki! “Dinle.” dedi, Palyaço’yu yalnız yakalama fırsatını ele geçirince, “Ben özür dilerim. Şekerin iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyordum sadece.”

Palyaço hafif şaşırır gibi baktı Solyaris’in yüzüne, ardından tebessüm etti, “Beni burada herkes tanır.” dedi, “Tanışmıyor oluşumuzun bir dezavantajı diyelim buna.” Elindeki son şekeri verecek birini gözüne kestirip oraya doğru ilerleyerek devamını getirdi, “Şekere gelince, gerçek bir palyaço olduğuna emin olmadan kimseden şeker almamalısın dostum.” Son şekerini, dişleri aralıklı sevimli bir çocuğa uzattı.

“Senin için yapabileceğim bir şey var mı?” diye sordu Solyaris, Palyaço şekersiz kalınca, bunu hem buradaki hikâyesini öğrenebilmek için hem de Palyaço’yu mutlu etmek için sormuştu.

“Kaybettiğim bir şeyi bulmama yardım eder miydin?”

“Neden olmasın. Nedir kaybettiğin?”

“Aşk.” dedi Palyaço gülümseyerek, “Aşk’ı kaybettim.”

Solyaris ilk kez bir kelime karşısında böylesi karmaşık şeyler şekillendirmişti aklında. Hem hakkında birçok şey biliyor hem de hiçbir şey bilmiyor gibi hissediyordu bu kelimenin… Dans eden atları ve Nancy’i etkilemeye çalıştığı anı düşündü, torununu gören Yaşlı Kadın’ın bakışlarını düşündü, Asu’nun dengesizliğini düşündü, Baha ve sevgilisinin sarılmasını düşündü, Lilith’in gözü karalığını, Peri’nin geçtiği sınırı düşündü… Bunların hangisi ya da hangileri aşktı, hepsi miydi hiçbiri mi?

“Daldın.” dedi Palyaço gözünün içi güler gibi.

“Kusura bakma.” dedi Solyaris düşüncelerinden sıyrılıp, “Neyi kaybettiğini anlamaya çalışıyordum.”

Palyaço güldü, “Bugüne kadar ben de onu anlamaya çalıştım. Girmediğim kılık, geçmediğim yol kalmadı. Nihayet bir kılıfa sokabildim aşkı, birinin adını ‘aşk’ koydum. Uzun sürmedi, ben diğerlerine aşkın ne olduğunu anlatmaya çalışırken kayboldu gitti. Aradım ama bulamadım.”

“Nasıl aradın ki aşkı?” diye merakla sordu Solyaris.

“Önce dokundum. Birbirine dokunmaktan mutlu olan ve buna da aşk diyen çok fazla kişi vardı. Dokunmamdan rahatsızlık duyanları hesaba katmadan, dokunmamdan hoşlananlarla vakit geçirdim. Sevdim, sevildim, birleştim ancak bu bazen bağımlılık yapıyor, irade dışı dürtülerle sonuçlanıyordu; beklenmedik zamanlarda, mekanik bir hal alıyordu. Anlarsın ya, aşk mekanikleşebilen bir şey olmamalıydı; daima yenilenen, uçsuz bucaksız anlamlar kazanabilen bir şey olmalıydı.” Solyaris anlar gibi kafa salladı. Kalabalık yoğunlaşmıştı, “Gel.” dedi Palyaço, “İskeleye çıkalım da devamını anlatayım.” Solyaris kafasını aşağı yukarı salladı. Parktan geçip iskeleye doğru yürüdüler. Yürüdükçe kalabalık azaldı ve vardıklarında kimse kalmamıştı. Adımları ağır ağırdı ve bu ağırlık ortamın dinginliğine lezzet katıyordu. “Sonra…” dedi Palyaço, “Sonra çiçek olmaya çalıştım. Bir mağaradaydı ve… İnsanlar onu görebilmek için çok uzaklardan geliyorlardı… Öyle olunca, öyle olunca aşk sandım ben o çiçeği. Bunu onlara anlattığımda bana gülümsemişlerdi biliyor musun? Hele o… O öyle güzel gülümsemişti ki…” İçi doldu, devam edemedi.

“Onu bulacağız.” dedi Solyaris içtenlikle, “Merak etme, elbet kavuşacaksınız. Hem belli mi olur, belki onu ararken, ben de bir gülümsemeye tutulurum… Ne dersin?” Aşk yaşamak istiyordu, anlatılan tüm aşk sanılmalarını tek bir potada eritip, öyle yaşamak. Yanılmaları da göze alarak.

Palyaço elindeki kornayı yüzüne doğrultup öttürdüğünde dalgınlıktan korkuyla sıyrıldı. Doğrusu Palyaço’nun elinde korna olduğunu bile yeni fark etmişti ve korna işi onu huzursuz hale getirdi. Tozlara karıştırmayan, sadece öten bir korna; komiklik olsun diye! Nasıl bir üst üste binmiş farklı alemler serisinin içindeydi böyle…

“Neden yüzün düştü?” diye sordu Palyaço, Solyaris sessiz kalınca ekledi, “Merak etme, artık aramıyorum ben.”

“Aramıyor musun, o neden?” dedi Solyaris.

“Çünkü aşk aramaya ve aranmaya ihtiyaç duymaz…”

“Senin adına sevindim, madem öyle, ben gitmeliyim.”

“Ne de çabuk?” diye şaşırdı Palyaço, “Sorun nedir?”

“Güzel şeylerin ömrü az oluyor.” dedi Solyaris, şapkasını çıkarıp selamladı ve rüzgârın sırtına atlatıp uzaklaştı.

8.Bölüm’ün Sonu
Yunus Emre Işık

9. Bölüm bir sonraki hafta sizinle olacak, yorumlarınızı bekliyoruz…

Arayış – Bölüm 1
Arayış – Bölüm 2
Arayış – Bölüm 3
Arayış – Bölüm 4
Arayış – Bölüm 5
Arayış – Bölüm 6
Arayış – Bölüm 7

Facebook Yorumları